|
Eski Türkçe aslı |
Günümüze aktarımı |
XII |
Söz Başı Küntoğdı İlig Öze |
Söz Başı Hükümdar Kün-Toğdı Hakkında |
398 |
Ukuş ötkünür kör bilig bildürür, yayığ dünyâ kılkın saña ukturur |
Bak, akıl arzeder ve bilgi bildirir; dünyanın dönek huyunu sana anlatır. |
399 |
Bu irsel yayığ kılkı kurtğa ajun, kılınçı kız ol körse yaşı uzun |
Bu koca-karı dünya vefasız ve dönek huyludur; edası kız gibi, bakarsan, yaşı büyüktür. |
400 |
Ara kılkı kız teg kılınçı silig, sevitür sunup tutsa bermez elig |
Bâzan edası kız gibidir, tavrı güzeldir, kendisini sevdirir; fakat tutmak istedinmi, elini vermez. |
401 |
Seviglini sevmez keyik teg kaçar, kaçığlıka yapçur adakın kuçar |
Seveni sevmez, ondan geyik gibi kaçar; kaçana yapışır, onun ayağına sarılır. |
402 |
Ara körse yügrür bezenip udu, ara körmedük teg kılur yer kodu |
Bir bakarsın, süslenip kuşanarak, arkandan koşar; bir bakarsın, görmezlikten gelir, önüne bakar. |
403 |
Ara körse evrer yana terk yüzin, avağlar neçe tutsa bermez özin |
Bir bakarsın, yine yüzünü çabucak çevirir, nazlanır; ne kadar yakalamak istersen, kendine el sürdürmez. |
404 |
Üküş beg karıttı karımaz özi, telim beg keçürdi kesilmez sözi |
O çok beyleri ihtiyarlattı, kendisi ihtiyarlamaz; çok beyleri göçümü, hiç susmak bilmez. |
405 |
Beg erdi ajunda bügü bilge baş, bu beglik özele uzun boldı yaş |
Bu dünyada bir bey vardı, hakîm ve bilgin bir baş idi; beylik içinde uzun bir ömür sürdü. |
406 |
Bu kün toğdı erdi atı belgülüg, ajunda çavıkmış kutı belgülüg |
Bu bey Kün-Toğdı idi, adı bellidir; şöhreti dünyaya yayılmıştır, ilbâli malûmdur. |
407 |
Kılınçı köni erdi kılkı oñay, tili çın bütün hem közi köñli bay |
Tabiatı dürüst, tavrı munis idi; sözü doğru, gözü ve gönülü zengin idi. |
408 |
Biliglig beg erdi ukuşluğ oduğ, isizke ot erdi yağıka yoduğ |
O bilgili, akıllı ve uyanık bir bey idi; kötü için âteş ve düşman için bir âfet idi. |
409 |
Yana kür küvez erdi kılkı köni, küniñe kötürdi bu kılkı anı |
Aynı zamanda mehâbetli, yüreği pek ve dürüst tabiatlı idi; bu tavrı ve hareketi onu günden-güne yükseltti. |
410 |
Bu yañlığ beg erdi bu bilgi öze, tirildi yorıdı kılınçın tüze |
O böyle bir bey idi; işini bu bilgisi ile düzenledi; dâima böyle hareket etti ve böyle yaşadı. |
411 |
Siyâset kılur erdi himmet bile, bu himmet yaraşur mürüvvet bile |
Siyâset icra ederken, kendi şahsî meyillerini düşünmez idi; bu himmet insaniyet ile birlikte olursa, güzel olur. |
412 |
Muñar meñzetü keldi şâir sözi, okısa açılğay okığlı közi |
Şâirin buna benzer bir sözü vardır; bunu kim okursa, gözü açılır. |
413 |
Kerek erke himmet mürüvvet teñi, yavuz yunçığ andın yırasa öñi |
Kötü ve sefillerin yanından uzaklaşıp gitmesi için, insanda himmet ile mürüvvet denk olmalıdır. |
414 |
Kişilikke himmet mürüvvet kerek, kişi kadri himmet mürüvvet yañı |
İnsan için himmet ve mürüvvet gerek; insanın kıymeti himmet ve mürüvvet ile ölçülür. |
415 |
Bu kün toğdı ilig bu kılkı bile, yarudı ajunka kün ay teg yala |
Hükümdar Kün-Toğdı böylece bu tabiati ile, güneş ve ay gibi parlayarak, dünyayı aydınlattı. |
416 |
Ukuşluğ kim erse okıttı anı, biliglig kim erse bedütti anı |
Akıllı kim varsa, onu yanına çağırttı; bilgili kim varsa, onu yükseltti. |
417 |
Yumıttı añar bek ajun üdrümi, ukuşluğ biliglig bodun ködrümi |
Dünya seçkinleri ve halk arasındaki akıllı ve bilgili kimseler onun etrafını sardılar. |
418 |
Özi itti tüzdi kör el kün işi, takı ma tiler erdi üdrüm kişi |
Böylece halkın işini kendisi düzenledi ve yoluna koydu; yine de etrafında seçkin insanlar ister idi ki, |
419 |
Öziñe basut kılsa iş başlasa, özi tınsa ança ol iş işlese |
Bunlar kendisine yardım etsinler ve işini görsünler; onlar çalışsınlar ve kendisi bir az istirahat etsin. |
420 |
Muñadıp ayur bir kün oldrup özi, bedük iş bu beglik işi hem sözi |
Bir gün yalnızca otururken, kederli-kederli şöyle der: bu beylik işi ve emir vermek meselesi büyük iştir. |
421 |
Baş ağrığ köp ol körse işi üküş, üküş işni süzgen ukuşluğ küsüş |
Bakarsan, çok zahmetlidir ve bin bir türlü işi vardır; bütün bu işleri gören akıllı insan azizdir. |
422 |
Kılumaz özüm bu kamuğ el işin, maña er kerek ter bilir iş başın |
Memleketin her işini kendim yapamam, yanımda bu işleri yapabilecek biri bulunmalıdır. |
423 |
Kerek ter maña emdi üdrüm kişi, ukuşluğ biliglig kişiler başı |
Bana şimdi seçkin, akıllı, bilgili ve maharetli bir adam lâzımdır. |
424 |
Bağırsak bütün çın kılınçı köni, tili köñli tüz bolsa bilse munı |
O bana candan bağlı, emniyetli, doğru ve dürüst yaradılışlı, içi-dışı bir ve işten anlar bir kimse olmalıdır. |
425 |
Kılu berse erdi meniñ işlerim, körü barsa erdi içim taşlarım |
Memleketin iç ve dış işlerini takip hususunda bana'yardımda bulunmalıdır. |
426 |
Negü ter eşit bu sınamış kişi, başında keçürmiş yetürmiş yaşı |
Tecrübeli, başından çok iş geçmiş ve yaşını-başını almış insan ne der, dinle. |
427 |
Basutçı kerek erke yarıçılar, ukuşluğ biliglig bügü elçiler |
însana yardım eden ve destek olan akıllı, bilgili ve hakîm ıdâre adamları lâzımdır. |
428 |
Basutçı kerek barça işni bilir, bilip işlese er tilekke tegir |
Bütün işleri bilir bir yardımcı lâzımdır; insan bilerek hareket ederse, dileğine erişir. |
429 |
Basutçı telim bolsa beg emgemez, işi barça itlür törü artamaz |
Yardımcı çok olursa, bey zahmet çekmez; onun her işi yoluna girer ve nizam bozulmaz. |
430 |
Basutçı kerek barça işte bilin, bu beglik işiñe takı köp kılın |
Bil ki, her işte yardımcı gerektir; beylik işinde ise, kendine daha çok yardımcı edinmeğe bak. |
431 |
Basutçı tilep bulmadı kör ilig, tegürdi özi barça işke elig |
Hükümdar yardımcı aradı, fakat bulamadı ve her işi kendisi bizzat ele almak mecburiyetinde kaldı. |
432 |
Tegir boldı künde kör emgek üküş, erej kolsa emgek tegir ol ülüş |
O böylece her gün bir çok zahmete katlandı. Huzur arayan insan dâima zahmetle karşılaşır. |
433 |
Körü barsa yakşı ayur uş bu söz, sınap sözlegüçi ıduk kutluğ öz |
Aziz ve mübarek bir insanın tecrübe ile söylediği şu söz, dikkat edilirse, çok yerindedir. |
434 |
Erej kolsa emgek tutaşı barır, sevinç kolsa kadğu tutaşı yorır |
Huzur istersen, o zahmet ile birlikte gelir; sevinç istersen, o kaygı ile birlikte bulunur. |
435 |
Neçe er bedüse baş ağrığ bedür, neçe baş bedüse bedük börk kedür |
İnsan ne kadar büyürse, baş-ağrısı da o kadar artar; başı ne kadar büyürse, o kadar büyük börk giyer. |
436 |
İlig köz kulak tuttı elde kamuğ, açıldı añar barça beklig kapuğ |
Hükümdar bütün memlekete göz-kulak kesildi; ona bütün kilitli kapılar açıldı. |
437 |
Yarağsıznı boğdı eligde urup, isizig yırattı elindin sürüp |
Uygunsuz hareket eden kimseleri, ellerini bağlayıp, susturdu; kötüleri memleketinden sürerek, uzaklaştırdı. |
438 |
Bu saklık bile kör elin başladı, kutı künde arttı örü yokladı |
Bak, böyle tedbir ile memleketini idare etti; saadeti günden-güne arttı ve yükseldi. |
439 |
Kamuğ yerde erke bu saklık kerek, bu beglik işiñe takı sak kerek |
Her yerde insana böyle tedbir ve ihtiyat lâzımdır; beylik işinde ise, daha fazla dikkatli olmalıdır. |
440 |
Bu saklık oduğluk bu el işiñe, tüzü asğı boldı uzun yaşıña |
Devlet işindeki bu tedbir ve uyanıklık, devletin uzun müddet devamı için, dâima faydalı olmuştur. |
441 |
Muñar meñzeyü keldi şâir tili, bu şâir tili boldı sözke ulı |
Buna benzer bir şâir sözü vardır; bu şâir sözü buna esas teşkil eder. |
442 |
Oduğluk bu saklıknı ögdi eren, osallık bile öldi er miñ tümen |
Uyanıklık ve ihtiyatı çok kimseler öğmüştür; ihmâl yüzünden yüz binlerce insan ölmüştür. |
443 |
Osal bolma saklan kamuğ işte sen, bu saklık bile iki ajun tilen |
Gâfıl olma, her işte ihtiyatlı ol; her ıkı dünyayı bir tedbir ile dile. |
444 |
Kişi imini kör osallık kılur, yağı yetse öñdün osallar ölür |
Bak, kendisinden emin insan gaflete düşer; düşman saldırırsa, önce gafiller ölür. |
445 |
Negü ter eşit bu ajun tutmış er, tükel saklap ötrü yağığ utmış er |
Dinle, her türlü tedbiri almış ve böylece düşmanını yenmiş olan dünya hâkimi ne der. |
446 |
İlig kolsa saklan ajunçı kişi, bu saklık erür hem şeriat işi |
Ey hükümdar, memleket arzu edersen, ihtiyatlı ol; bu ihtiyat, aynı zamanda, şeriatin de emrettiği şeydir. |
447 |
Osal arsıkar kör osalın udır, osal bolma saklan ay kılkı kadır |
Gafil adam gözünü kapar ve gafletle uyur; ey sert huylu insan, gafil olma, ihtiyatlı ol. |
448 |
İlig saklıkı kıldı elke asığ, bu asğı bile boldı elde tatığ |
Hükümdarın ihtiyatlı olması memlekete fayda getirir; bu fayda ile memlekette huzur temin edilir. |
449 |
Elin itti tüzdi bayudı bodun, böri koy bile suvladı ol üdün |
Böylece hükümdar memleketini düzenledi ve tanzim etti; halkı zenginleşti; o devirde kurt ile kuzu aynı yerden su içti. |
450 |
Sevigli sevinçin anı ögdiler, yağıları eştip boyun egdiler |
Sevenler sevinçle onu öğdüler; düşmanları bunu duyarak, boyun eğdiler. |
451 |
Kayu sığnu keldi tiledi köşik, kayu keldi öpti eligke eşik |
Kimi gelip, ona sığındı ve ondan himaye diledi; kimi gelip, onun eşiğini öptü. |
452 |
Negü ter eşit emdi köñli oduğ, sözi kör çeçek teg tümen tü boduğ |
Şimdi dinle, gönülü uyanık insan ne der; bak, onun sözü, çiçek gibi, binlerce renge bürünmüştür. |
453 |
Bu beglik uluğluk idi edgü neñ, yorıkı köni erse ay kızğu eñ |
Ey yüzü sevinçle parlayan bahtiyar, insan dürüst hareket ederse, bu beylik ululuk çok iyi bir şeydir. |
454 |
İdi edgü beglik takı edgürek, törü ol anı tüz yorıtğu kerek |
Beylik çok iyi bir şeydir, fakat daha iyi olan kanundur ve onu doğru tatbik etmek lâzımdır. |
455 |
Ne kutluğ bolur öd bodunka küni, begi edgü bolsa yorısa köni |
Bey ne kadar doğru olur ve iyi hareket ederse, halk için o kadar mes'ûd bir devir ve hayat başlar. |
456 |
Ne kutluğ kut ol erke edgü atı, bu edgü atı berdi meñü kutı |
iyi ad insan için ne kadar mübarek bir saadettir; onun bu iyi adı ve saadeti ebedî kaldı. |
457 |
Ne edgü bolur beg ol edgü kişi, kişilik bile itse el kün işi |
Halkın işini insaniyet ile tanzim ederse, o iyi insan ne kadar mes'ûd bir bey olur. |
458 |
Tüzü elke tegdi elig edgüsi, ajunka yadıldı bu çavı küsi |
Hükümdarın bu iyiliği bütün memlekete sirayet etti; onun nâm ve şöhreti dünyaya yayıldı. |
459 |
Duâ arttı elde kör edgü atı, bedüdi küniñe atı hem kutı |
Bak, memlekette ona duâ eden çoğaldı, iyi nâm kazandı; adı ve saadeti günden güne büyüdü. |
460 |
Ajun bodnı eştip anı ârzûlap, ava yığlu keldi añar öz ulap |
Dünya halkı bunu duyunca, onu arzuladı ve ona yakınlık göstererek, etrafına üşüştü ve toplandı. |
461 |
Ajunka badı kör tükel kut kurı, kozı birle katlıp yorıdı böri |
Bak, dünyaya tam bir saadet kuşağı bağladı; kurt ile kuzu bir arada yaşadı. |