|
Eski Türkçe aslı |
Günümüze aktarımı |
XIII |
Aytoldı Küntoğdı İlig Tapuğıña Kelmişin Ayur |
Ay-Toldı'nın Hükümdar Kün-Toğdı Hizmetine Geldiğini Söyler |
462 |
Bir ay toldı atlığ er erdi tetig, eşitti bu çavığ itindi itig |
Ay-Toldı adında zeki bir adam vardı; ki hükümdarın bu şöhretini işitti ve ona gitmek üzere hazırlıklarını yaptı. |
463 |
Yegit erdi oğlan kılınçı amul, ukuşluğ biliglig hem öglüg köñül |
Sakin tabiatli, akıllı, bilgili, zeki ve iyi gönüllü genç bir delikanlı idi. |
464 |
Yüzi körklüg erdi körüp köz kamar, sözi yumşak erdi tili tuz tamar |
Yüzü, bakınca, göz kamaştıracak kadar güzel idi; sözü sert değildi, fakat doğru söylerdi. |
465 |
Kamuğ törlüg erdem tükel ögrenip, yorır erdi erdem eligke alıp |
Her türlü fazileti tam olarak öğrenmiş idi; hiç bir zaman fazileti elden bırakmazdı. |
466 |
Öziñe bakıp aydı men me bu kün, tümen erdemim birle elde burun |
Bir gün kendisine bakarak, şöyle dedi:—Ben de bugün, sayısız faziletlerim ile, memlekette ileri gelenlerdenim. |
467 |
Negüke yorır-men bu yerde kuruğ, iligke barayın kılayın tapuğ |
Burada niçin boşuna vakit geçiriyorum; hükümdarın yanına gideyim ve onun hizmetine gireyim. |
468 |
İligke tusulsun bu erdemlerim, açınsun meniñ kitsü emgeklerim |
Hükümdara bu faziletlerimin faydası dokunsun; o bana ihsanda bulunsun, benim de üzüntülerim sona ersin. |
469 |
Ukuşluğ biliglig beg ermiş amul, tiler ermiş erdem idilerin ol |
O akıllı, bilgili, yumuşak huylu bir bey imiş ve faziletli insanları ararmış. |
470 |
Ukuş kadrini hem ukuşluğ bilir, bilig satsa bilge biliglig alır |
Aklın kıymetini yine akıllı bilir; âlimin sattığı bilgiyi de bilgili alır. |
471 |
Sözin aydı şâir muñar meñzetü, tili lafz birle añar yañzatu |
Şâirin söylemiş olduğu şu söz de bu mealdedir ve aynı fikri ifâde eder: |
472 |
Bilig kıymetini biliglig bilir, ukuşka ağırlık biligdin kelir |
Bilginin kıymetini bilgili bilir, akıla hürmet bilgiden gelir. |
473 |
Negü bilge telve bilig kadrini, bilig kayda bulsa biliglig alır |
Bilginin kıymetini deli nereden bilecek; bilgiyi, nerede bulursa, bilgili alır. |
474 |
Bu ay toldı itti kör at ton tolum, ayur köndüreyin tapuğka yolum |
Bu Ay-Toldı böylece atını, esvabını ve silâhını hazırladı : — Onun hizmetine doğru yola çıkayım— dedi. |
475 |
Öziñe kerekin itindi itig, eligke yüz urdı bu bilge tetig |
Bu âlim ve zeki insan lüzumlu hazırlıklarını tamamladı ve hükümdara doğru yöneldi. |
476 |
Yana aydı mundın barur-men turup, ilig tapğıña bu özüm yüz urup |
Bir de düşündü : — Hükümdarın hizmerine girmek üzere buradan kalkıp, gidiyorum. |
477 |
Ğariblık yerinde kerek bolğa neñ, bu elgim tarusa sarığ kılğa eñ |
Gurbet elde insana mal lâzım olur; elim daralırsa, bu benim yüzümü sarartır. |
478 |
İdi ked katığ bu ğariblık işi, ğariblıkta yañlur talu er başı |
Bu gurbet hâli insana çok ağır gelir, gurbette çok meziyetli insanlar dahi ne yapacaklarını şaşırırlar. |
479 |
Seziksiz kerek bolğa altun kümüş, özüm işleteyin tese-men üküş |
Kendime bir muhit edinebilmem için, bana, şüphesiz, çok altın ve gümüş lâzım olacak. |
480 |
Negü ter eşit emdi bilgi teñiz, sözin yañzatur körse kızğu meñiz |
Dinle, şimdi bilgisi deryalar gibi derin olan ne der; dikkat edersen, hayatından memnun insan bu sözü buna benzetir. |
481 |
Kim erse tapuğka kireyin tese, iki neñ kerek bil söz aydım kese |
Hizmete girmek isteyen kimse için, hiç şüphesiz, şu iki şey elzemdir. |
482 |
Tiriglik kerek bir tuçı igsizin, tapınsa kıyıksız yarutsa yüzin |
Doğruluk ile hizmet edip, yüzünü ağartmak için, insana lâzım olan şeylerden biri, hastalıksız geçen hayattır. |
483 |
Takı bir sav altun kerek ay tetig, anı işletip etse özke itig |
Ey zeki insan, bunlardan biri de, yerinde kullanmak ve sarfetmek için elde bulunması icap eden som altındır. |
484 |
Anıñda basala yarar bu tapuğ, munı bilse bolmaz bu beklig kapuğ |
Hizmet ancak o zaman bir işe yarar t insan bunu bilirse, bu kapı ona kilitli kalmaz. |
485 |
Kötürdi sav altun kümüş neñ tavar, ayur öz muñadsa maña bu yarar |
Ay-Toldı : — Başım darda kalırsa, bana lâzım olur — diye, yanına som altın; gümüş, eşya ve mal aldı. |
486 |
Evindin turup çıktı keldi berü, bir ança yorıyu bir ança turu |
Kalkıp, evinden çıktı; kâh yürüyüp, kâh konaklayarak, yoluna devam etti. |
487 |
Kelip tegdi ilig-turur orduka, ögi köñli kolmış tilek ârzûka |
Nihayet hükümdarın bulunduğu şehre vâsıl oldu, can ve gönülden istediği arzusuna kavuştu. |
488 |
Kirip kend içinde tiledi tüşün, tüşün bulmadı kör tarudı ajun |
Şehrin içine girip, inecek bir yer aradı; arayıp-bulamaytnca da dünya ona dar geldi. |
489 |
Muñadtı muyanlıkta tüşti barıp, keçe yattı anda tünedi serip |
Canı sıkıldı; nihayet gidip, bir imarethaneye indi ve orada yatarak, sabırla geceyi geçirdi. |
490 |
Negü ter eşitgil ukuşluk bilip, saña sözledi söz biligdin alıp |
Dinle, şimdi akıllı ne der; bu sözü sana bilerek ve bilgiden elde ederek söylemiştir. |
491 |
İdi ters bolur kör bilişmez kişi, kalın yat ara kirse yalñuz başı |
Yalnız başına yabancı bir kalabalık arasına giren ve tanıdığı olmayan insanın hâli çok fena olur. |
492 |
İdi sarp bolur bu yañı kelgüçi, bilişi yok erse muñadsa tuçı |
Tanıdığı olmayan kimse, yabancı bir yerde dâima can sıkıntısı içinde kalır ve çok güç bir duruma düşer. |
493 |
Bilişmez kişiler karağu sanı, karağu yorık yazsa sökme anı |
Tanıdığı olmayan insan kör gibidir; kör yolunu şaşırırsa, onu ayıplama. |
494 |
Kişi kirmedük ilke kirse kalı, kelin teg bolur er ağın teg tili |
însan bilmediği bir memlekete girince, gelin gibi olur ve dili tutulur. |
495 |
Yatığ yarlıkağıl içür ber yegü, ümeg edgü tutğıl ay bilge bügü |
Yabancının kusurunu bağışla, onu yedir ve içir; ey âlim hakîm, misafire iyi muamele et. |
496 |
Yatığ edgü tutsa yarur er közi, ümeg edgü tutsa yadıldı sözi |
Yabancıya karşı iyi davranan kimsenin yüzü güler; misafire iyi muamele edenin şöhreti yayılır. |
497 |
Kişike kerek tegme yerde biliş, biliş birle itlür kamuğ törlüg iş |
insana her yerde tanıdık lâzımdır; her türlü iş tanıdık vâsıtası ile yoluna girer. |
498 |
Bu ay toldı ança yorıdı bu yañ, ğariblık sakınçı sarığ kıldı eñ |
Ay-Toldı bir müddet böyle vakit geçirdi; gariplik içinde düşünedüşüne yüzü sarardı. |
499 |
Bilişti yeme ol kişiler bile, otağ tuttı özke yarudı küle |
O da nihayet bâzı kimseler ile tanıştı; kendisine bir oda tuttu ve yüzü gülmeğe başladı. |
500 |
Yeme tuttı iş tuş yakın kıldı öz, uluğka kiçigke açuk tuttı yüz |
Eş, dost edindi, onlara yaklaştı; büyüğe ve küçüğe güler yüz gösterdi. |
501 |
Bu ay toldı özke kör itti işig, adaş tutdı anda bir atlığ kişig |
Ay-Toldı bir gün ileri-gelen biri ile ahbap oldu; onu dost edindi ve işlerini o na danıştı. |
502 |
Adaş tuttı ay toldı edgü kişi, küsemiş atı erdi edgü işi |
Ay-Toldı'nın bu dostunun adı Küsemiş idi; insanlara iyilik etmeği kendisine iş edinmişti. |
503 |
Añar açtı ay toldı köñli sözi, ne ermiş tileki kim ermiş özi |
Ay-Toldı ona sırrını açtı, kendisinin kim ve dileğinin ne olduğunu söyledi. |
504 |
Yerindin bu elke nelük kelmişin, ayu berdi barça özi bilmişin |
Memleketinden kalkıp, buraya niçin geldiğini, kendisinin neler bildiğini, hepsini ona anlattı. |
505 |
İligke yakın hâs hâcib erdi bir, atı ersig ilig bile sözke sır |
Hükümdara yakın bir has hâcib var idi; çok merd bir insandı ve hükümdarın mahrem-i esrarı idi. |
506 |
Küsemiş añar bardı bir kün turup, sözin sözledi sözke ul tüp urup |
Küsemiş bir gün kalkıp, ona gitti ve münâsip bir giriş yaparak, meseleden bahsetti. |
507 |
Ayıttı bu hâcib sözin yetrürek, tileki ne ermiş takı bütrürek |
Bu hâcib onun sözünü dikkatle dinledi ve ahbabının ne istediğini iyice soruşturdu. |
508 |
Küsemiş ayu berdi barça sözin, ne erdi tileki kim ermiş özin |
Küsemiş onun bütün söylediklerini, dileğinin ne ve kendisinin kim olduğunu bir-bir anlattı. |
|
Hacib cevabı Küsemişke |
HÂCİBİN KÜSEMİŞ'E CEVABI |
509 |
Hâcib aydı aşnu maña kelsüni, köreyin anı men meni körsüni |
Hâcib:—Önce o bana gelsin; ben onu bir göreyim, o da beni görsün — dedi. |
510 |
Yana ukturayın iligke bu söz, kayu kün körüñü kaçan kelgü öz |
Sonra ben bu meseleyi hükümdara arzedeyim; ne vakit geleceği ve hangi gün huzura çıkacağı tâyin edilsin. |
|
Küsemiş sözi Aytoldıka |
KÜSEMİŞ'İN AY-TOLDI'YA SÖZÜ |
511 |
Küsemiş turup çıktı andın yana, kelip aydı ay toldı tuğdı küne |
Küsemiş oradan kalkıp, dışarı çıktı ve gelip. : —Ey Ay-Toldı, sana gün doğdu — dedi — |
512 |
Yorı bar biliş emdi hâcib bile, tilekiñ negü erse andın tile |
Sen şimdi hâcibin yanına gidip, onunla tanış, dileğin ne ise, kendisinden iste. |
513 |
Seni körsü bilsü eşitsü sözüñ, tilekiñ ne erse tilin ay özüñ |
Seni görsün, tanısın, sözünü dinlesin; ne istediğini sen ona kendin bildir. |
514 |
Añar sözledim men sözüñni neçe, takı mende yegrek sen ayğıl aça |
Her ne kadar ben ona senin söylediklerini anlattım ise de, kendin bunu benden daha iyi izah eder ve anlatırsın. |
515 |
İdi yakşı aymış tili köñli tüz, körü barsa yetrü köni ök bu söz |
Içi-dışı bir olan insan çok yerinde söylemiş; iyice dikkat edilirse, bu söz pek doğrudur; |
516 |
Kişi sözler ök kör kişiniñ sözi, kişide bağırsak öz işke özi |
Bir kimsenin arzusunu anlatmağa bir başkası da tavassut edebilir, fakat insanın kendisi kendi işine başkasından daha yakındır. |
517 |
Neçe ked kişi bolsa özke yakın, özinde bağırsak bolurmu sakın |
Ne kadar iyi ve yakın bir insan olursa-olsun, düşün, insana başkası kendisinden daha candan olabilir mi. |
518 |
Bağırsak tilese özüñke özüñ, özüñde bağırsak yok ol kes sözüñ |
Eğer kendine candan bağlı birini arıyorsan, sözün kısası, kendinden daha candan birini bulamazsın. |
519 |
Tonın kedti ay toldı turdı örü, küsemiş bile çıktı bardı naru |
Ay-Toldı yerinden kalktı ve elbisesini giydi; çıkıp, Küsemiş ile birlikte oraya gitti. |
520 |
Kapuğka tegip tüşti kirdi yorıp, körü aldı hâcib kişisi kelip |
Kapıya gelip, attan indiler ve yürüyerek, içeri girdiler; hâcibin adamı gelip, onları karşıladı. |
521 |
Küsemış kirip tuştı yandru çıkıp, alıp kirdi hâcib taparu okıp |
Küsemiş içeri girip, hâcib ile görüştü; sonra çıkıp, onu alarak, hâcıbin yanına götürdü. |
522 |
Körü aldı hâcib orun berdi tör, isig sözledi söz tilin yakşı kör |
Hâcib karşıladı ve baş-köşede ona yer gösterdi; güzel ve samimî sözler söyledi. |
|
Hacib suali Aytoldıka |
HÂCİBİN AY-TOLDI'YA SUÂLİ |
523 |
Ayıttı hâcib emdi köñlüñ neteg, kelip kayda tüştüñ ne ornuñ neteg |
Hâcib sordu : — Nasılsın, gönlün hoş mu; burada nereye indin, yerin nasıl? |
524 |
Bilişiñ ne barmu adaş ya kadaş, körügli ne barmu yegü içgü aş |
Akraban, dostun veya tanıdığın var mı; yiyeceğin, içeceğin ve bakanın varmı? |
525 |
Yana ma ayıttı tilekiñ ne ol, negü iş kılur sen kerekiñ ne ol |
Yine tekrar sordu : — Dileğin nedir; ne iş yaparsın, bir şeye ihtiyâcın varmı ? |
|
Aytoldı cevabı Hacibka |
AY-TOLDI'NIN HÂCİBE CEVABI |
526 |
Bu ay toldı aydı ay hâcib kutı, eşittim bu kün toğdı ilig atı |
Ay-Toldı cevap verdi:-— Ey devletli hâcip, ben bu hükümdar Kün-Toğdı'nın adını duydum. |
527 |
Eşittim yıraktın anıñ çavını, biligin ukuşın silig savını |
Uzaktan onun şöhretini, bilgisini, aklını ve mülayim sözler ile gönül aldığını işittim. |
528 |
Özüm ârzûladı anıñ tapğıña, tapınğalı keldim anıñ kapğıña |
Ona hizmet etmeği arzuladım, kapısında hizmet için buraya geldim. |
529 |
Tilek bu iligke tapınsa özüm, yarağ körse hâcib ötünse sözüm |
Dileğim hükümdara hizmet etmektir; hâcib münâsip görürse, sözlerimin hükümdara arzedilmesini rica ederim. |
530 |
Körüp sevdi hâcib bu ay toldını, tilinde yorıttı kamuğ ögdini |
Hâcib bu Ay-Toldı'yi gördü ve sevdi; onu çok medih ve sena etti. |
531 |
Yüzi körki kılkı kılınçı özi, kamuğ yakşı kördi tili uz sözi |
Yüzünü, kıyafetini, tavır ve hareketini, şahsını, sözünü, konuşmasını, hepsini iyi ve güzel buldu. |
532 |
İdi sevdi köñlün anı tapladı, ilig tapğıña bu yarağay tedi |
Onu çok ve gönülden sevdi, Leğendi; onu hükümdarın hizmetine lâyık gördü. |
533 |
Negü ter eşitgil sevitmiş kişi, sevitse kişi kör mün erdem başı |
Dinle, kendisini sevdiren insan ne der; insan kendisini sevdirirse, onun kusuru en büyük fazilet telâkki edilir. |
534 |
Kimi sevse aybı kör erdem bolur, kimi sevmese erdem öktem bolur |
insan kimi severse, onun kusuru fazilet olur; kimi sevmezse, onun fazileti kusur görünür. |
535 |
Bu sözke tanukı munu keldi söz, okığıl munı sen ayâ edgü öz |
Şu söz buna şahit olarak gelmiştir; ey iyi insan, sen bunu oku. |
536 |
Köñül kimni sevse mün erdem bolur, kamuğ tetrüsi oñ kokuzı tolur |
Gönül kimi severse, onun kusuru fazilet olur; bütün ters işleri doğru ve eksikleri tam görünür. |
537 |
Köñül kimni sevse kamuğı sevüg, körür közke ursa körünmez bolur |
Gönül kimi severse, onun her şeyi sevimli olur; gören göze vursa, o bile kötü görülmez. |
|
Hacib cevabı Aytoldıka |
HÂCİBİN AY-TOLDI'YA CEVABI |
538 |
Yanut berdi hâcib kör ay toldıka, ayur emdi ivme maña tur baka |
Hâcip Ay-Toldı'ya cevap verdi ve dedi:—Şimdi acele etme, bu işi bana bırak. |
539 |
Men aşnu ayayın iligke sözüñ, ne ermiş tilekiñ kim ermiş özüñ |
Ben önce senin sözünü, dileğinin ne olduğunu, kim olduğunu hükümdara arzedeyim. |
540 |
Seni bilsü ötrü yüzüñ körsüni, uçuz tutmasunı ağır tutsunı |
Seni tanısın, bir de yüzünü görsün ve sana lâyık olduğun kıymeti versin. |
541 |
Saña men kerekiñ baka turğa-men, kamuğ işleriñni seve kılğa-men |
Senin için gerekli olan şeyleri ben takip edeceğim ve bütün işlerini severek yapacağım. |
542 |
Üküş edgü sözler tilin sözledi, işiñ itge-men tep katığ kur badı |
Pek çok iyi sözler söyledi ve : — işini yapacağım — diye kat'î söz verdi. |
543 |
Bu yañlığ bolur bu kişi edgüsi, kişi edgüsi ol bodun yüdgüsi |
insanların iyisi böyle olur; halkın yükünü hafifleten kimse insanların iyisidir. |
544 |
Negü ter eşitgil bodun başlar er, kamuğ işni yetrü körüp işler er |
Dinle, halkı idare eden ve her işi iyice araştırdıktan sonra yapan insan ne der. |
545 |
Kimiñ devleti baş kötürse örü, kamuğ edgü kılğu bodunka törü |
Halkın içinde yükselip, ikbâle eren insan halka hep iyi kanunlar tatbik etmelidir. |
546 |
Kimiñ elgi bolsa bodunka uzun, silig bolğu kılkı kılınçı tüzün |
Kim halka hâkim olursa, onun tabiati yumuşak, tavır ve hareketi asîlâne olmalıdır. |
547 |
Yorık bolsa kimiñ bodunka sözi, süçig tutğu til söz me kodkı özi |
Halk içinde kim nüfuz sahibi olursa, onun dili ve sözü tatlı olmalı, kendisi tevâzû göstermelidir. |
548 |
Yayığ ol bu devlet eter hem buzar, ne irsel-turur terk irikse tezer |
Bu devlet dönektir, hem yapar, hem bozar; o kararsızdır da; bıkarsa, çabuk kaçar. |
549 |
Bu kutka ınanma usa edgü kıl, bu kün munda erse yarın anda bil |
Bu ikbâle inanma; elinden gelirse iyilik et; bil ki, ikbâl bugün sende ise, yarın başkasındadır. |
550 |
Bu kutka küvenme ay kut bulğuçı, keligli-turur kut yana barğuçı |
Ey ikbâl bulan, bu ikbâle güvenme; gelen ikbâl, bir gün olur, gider. |
551 |
Ay devlet idisi bu devlet bile, turayın tese tur sen edgü tile |
Ey devlet sahibi, sen İkbâlinin devamını istersen, onun devamı müddetince sen de iyilik etmekte devam et. |
552 |
Saña tegse beglik uluğluk ok a, kiçiglik anuk tut özüñ bolğuka |
Sana beylik ve büyüklük erişirse, bu devlet içinde saç ve sakalının ağarması için, kendini küçük tut ve mütevâzi ol. |
553 |
Yana aydı hâcib sen emdi yorı, sevinçin tirilgil badıñ kut kurı |
Hâcib sözüne şöyle devam etti: — Sen imdi gönlünü hoş tut, artık devlet kuşağını kuşandın. |
554 |
Sen az ivme işler üdiñe tutuğ, üdi kelse açlur bu beklig kapuğ |
Sen bir az sabret, her işin müsait bir zamanı vardır; vakti gelince, kapalı kapılar açılır. |
555 |
Yeme yakşı aymış biliglig sözi, biliglig sözi körse barçın tözi |
Yine bilgili ne güzel söylemiş; bilen insanın sözü, dikkat edersen, değerli bir metâa benzer. |
556 |
Kayu işke ivse uzar keç kalur, ive kılmış işler ökünçlüg bolur |
Hangi işte acele edilirse, o iş uzar ve gecikir; acele yapılan işler peşimanlık ile neticelenir. |
557 |
Üdiñe küdezgü işig ivmegü, kamuğ iş üdinde bolur ay bügü |
Acele etmemek ve işin zamanını beklemek lâzımdır; ey hakîm, her iş zamanı gelince olur. |
|
Aytoldı cevabı Hacibka |
AY-TOLDI'NIN HÂCİBE CEVABI |
558 |
Eşitti bu ay toldı barça sözüg, ayur serneyin men tutayın özüñ |
Ay-Toldı bütün bu sözleri dinledi ve dedi:— O hâlde ben sabır edeyim ve bekleyeyim. |
559 |
Meni kördi hâcib sözüm tıñladı, yarağı körü tursu vaktı üdi |
Hâcib beni gördü ve sözlerimi dinledi; ne yapmak lâzım geldiğini ve ne zaman yapılacağını kendisi tâyin etsin. |
560 |
Kayu üdte hâcib tilese meni, ol üdte keleyin tedi söz küni |
Hâcib beni ne zaman isterse, ben onun tâyin edeceği gün ve saatte geleyim. |
561 |
Turup çıktı ay toldı andın yana, eviñe kelip kirdi yazdı ton a |
Ay-Toldı kalkıp, oradan çıktı; evine döndü ve içeri girip, soyundu. |
562 |
Hâcib kördi ay toldı kılkı yañı, erende adınsığ kişide öñi |
Hâcib Ay-Toldı'nın başka insanlardan farklı olduğunu ve bir başka hâl ve tavra sahip bulunduğunu gördü. |
563 |
Ayur körmişim yok bu yañlığ kişi, biliglig ukuşluğ bodunda başı |
Kendi-kendisine dedi:— Ben böyle bilgili, akıllı ve halk arasında bu kadar seçkin bir insan görmedim. |
564 |
Bu mundağ kişiler bolur idi kız, bu kız kızlıkı kıldı kız atı kız |
Bu gibi insanlar çok nâdir olur; nâdirliğinden dolayıdır ki, nâdire kız adı verilmiştir. |
565 |
Kayu neñ kız erse uş ol neñ küsüş, küsüş neñ tilep bulmaz emger üküş |
Hangi şey nâdir ise, o şey azizdir; insan aziz olan bir şeye mâlik olmak için çok zahmet çeker de onu yine elde edemez. |
566 |
Bu mundağ kişiler iligke kerek, iligke kerek neñ kör ilke kerek |
Hükümdar için bu gibi insanlar lâzımdır; hükümdara lâzım olan, memleket için de elzemdir. |
567 |
Kamuğka tusulur kör erdemlig er, bu erdem bile er tilek ârzû yer |
Bak, meziyetli insanın her kese faydası dokunur; bu meziyet ile insan bütün arzularına nail olur. |
568 |
Üdi boldı hâcib iligke sözin, aça aydı ay toldı kılkı tözün |
Zamanı geldi, hâcib hükümdara meseleyi açarak, Ay-Toldı'nın hâlini tavrını ve asaletini arzetti. |
569 |
Ayu berdi kılkın kılınçı yañın, sayu berdi bilgin ukuşı teñin |
Onun hâl ve tavrını, tabiatini birer-birer anlattı; akılı ile mütenâsip olan bilgisini bir-bir saydı. |
|
İlig cevabı Hacibka |
HÜKÜMDARIN HÂCİBE CEVABI |
570 |
Eşitti ilig aydı keldür kanı, kayuda-turur bir köreyin anı |
Hükümdar bunu duydu ve : — Getir, hani; nerededir, onu bir göreyim — dedi — |
571 |
Tiler erdim emdi bu yañlığ kişig, udu barsa kılsa bu beglik işig |
Bu devlet işini görecek ve takip edecek tam böyle bir insanı ben de şimdi arıyordum. |
572 |
Tilek barça buldum bu ol bir sözüm, bu yañlığ kişike muñadur özüm |
Bütün istediklerimi elde ettim; tek bir arzum kalmıştı; böyle bir insana çok ihtiyacım vardır. |
573 |
Yorı bar okığıl anı sen maña, tapuğka köründür ay ersig toña |
Haydi arslanım, yürü, git; sen onu bana çağır, huzuruma getir. |
574 |
Turup çıktı hâcib kapuğka tegip, bir oğlan yügürtti tilin söz ıdıp |
Hâcip kalkıp, çıktı; kapıya gelip, bir iç-oğlanı koşturarak, haber saldı. |
575 |
Bu oğlan yügürdi tegürdi sözi, tonın kedti turdı sevinçin özi |
Oğlan koştu ve sözü ona ulaştırdı; Ay-Toldı sevinçle kalktı, giyindi. |
576 |
Atın mindi keldi kapuğka tüşüp, yorıp utru hâcib okıdı tuşup |
Atına bindi; gelip, kapıya indi; hâcip karşı çıkıp, onu içeri aldı. |
577 |
Ağırladı hâcib orun berdi tör, edeb birle ay toldı oldurdı kör |
Hâcib ona saygı gösterdi ve baş-köşede yer verdi; Ay-Toldı edep ile yerine oturdu. |
578 |
Hâcib kirdi ilig tapa yüz urup, iligke ötündi adakın turup |
Hâcib dönüp, hükümdarın huzuruna girdi ve ayakta durarak, keyfiyeti ona arzetti. |
|
İlig cevabı Hacibka |
HÜKÜMDARIN HÂCİBE CEVÂBI |
579 |
İlig aydı ünde maña kirsüni, köreyin anı men meni körsüni |
Hükümdar : — Onu bana çağır, gelsin; beni görsün, ben de onu göreyim — dedi. |
580 |
Hâcib çıktı aydı ay ay toldı tur, tapuğka körüngil kutuñ badı kur |
Hâcib çıktı ve:—Ey Ay-Toldı, buyur hükümdarın huzuruna gir; artık talihin yaver oldu — dedi. |