33/77 - Mürselât (elçiler) Suresi (50 ayet)

وَالْمُرْسَلَاتِ عُرْفاًۙ(١) (1) Yemin olsun, birbiri ardından gönderilenlere;
فَالْعَاصِفَاتِ عَصْفاًۙ(٢) (2) Fırtına olup esenlere;
وَالنَّاشِرَاتِ نَشْراًۙ(٣) (3) Yaydıkça yayanlara;
فَالْفَارِقَاتِ فَرْقاًۙ(٤) (4) (Hak ile bâtılı) birbirinden iyice ayıranlara;
فَالْمُلْقِيَاتِ ذِ كْراًۙ(٥) (5-6) Mazereti ortadan kaldırmak veya uyarmak için vahyi iletenlere;
عُذْراً اَوْ نُذْراًۙ(٦)
اِنَّمَا تُوعَدُونَ لَوَاقِعٌۜ(٧) (7) Ki size vaad olunan şey mutlaka gerçekleşecektir.
فَاِذَا النُّجُومُ طُمِسَتْۙ(٨) (8) Yıldızların ışığı söndürüldüğünde;
وَاِذَا السَّمَٓاءُ فُرِجَتْۙ(٩) (9) Gök yarıldığında;
وَاِذَا الْجِبَالُ نُسِفَتْۙ(١٠) (10) Dağlar sökülüp savrulduğunda;
وَاِذَا الرُّسُلُ اُقِّتَتْۜ(١١) (11) Peygamberlere toplantı vakti bildirildiğinde;
لِاَيِّ يَوْمٍ اُجِّلَتْۜ(١٢) (12) Bütün bunlar hangi güne ertelenmiştir?
لِيَوْمِ الْفَصْلِۚ(١٣) (13) Ayırım gününe.
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا يَوْمُ الْفَصْلِۜ(١٤) (14) Ayırım gününün ne olduğunu bilir misin?
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ(١٥) (15) Hakkı yalanlayanların o gün vay haline!
اَلَمْ نُهْلِكِ الْاَوَّل۪ينَۜ(١٦) (16) Öncekileri helâk etmedik mi?
ثُمَّ نُتْبِعُهُمُ الْاٰخِر۪ينَ(١٧) (17) Arkadan gelenlere de onlara yaptığımızı yapacağız.
كَذٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِم۪ينَ(١٨) (18) İşte biz suçlulara böyle yaparız.
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ(١٩) (19) Hakkı yalanlayanların o gün vay haline!
اَلَمْ نَخْلُقْكُمْ مِنْ مَٓاءٍ مَه۪ينٍۙ(٢٠) (20) Sizi önemsenmeyen bir sudan yaratmadık mı?
فَجَعَلْنَاهُ ف۪ي قَرَارٍ مَك۪ينٍۙ(٢١) (21-22) Onu belli bir süreye kadar sağlam bir yere yerleştirdik.
اِلٰى قَدَرٍ مَعْلُومٍۙ(٢٢)
فَقَدَرْنَاۗ فَنِعْمَ الْقَادِرُونَ(٢٣) (23) Ölçüleri biz koyduk; ne de güzel ölçmüşüzdür!
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ(٢٤) (24) Hakkı yalanlayanların o gün vay haline!
اَلَمْ نَجْعَلِ الْاَرْضَ كِفَاتاًۙ(٢٥) (25-26) Biz yeryüzünü dirilere ve ölülere mekân yapmadık mı?
اَحْيَٓاءً وَاَمْوَاتاًۙ(٢٦)
وَجَعَلْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ شَامِخَاتٍ وَاَسْقَيْنَاكُمْ مَٓاءً فُرَاتاًۜ(٢٧) (27) Ayrıca yeryüzünde sabit yüce dağlar yarattık. Sizlere tatlı sular içirdik.
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ(٢٨) (28) Hakkı yalanlayanların o gün vay haline!
اِنْطَلِقُٓوا اِلٰى مَا كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَۚ(٢٩) (29) Haydi yalan saydığınız azaba doğru ilerleyin!
اِنْطَلِقُٓوا اِلٰى ظِلٍّ ذ۪ي ثَلٰثِ شُعَبٍۙ(٣٠) (30-31) Gölgelendirmeyen, ateşe karşı da bir faydası dokunmayan üç bölüklü bir gölgeye doğru yol alın.
لَا ظَل۪يلٍ وَلَا يُغْن۪ي مِنَ اللَّهَبِۜ(٣١)
اِنَّهَا تَرْم۪ي بِشَرَرٍ كَالْقَصْرِۚ(٣٢) (32-33) O, kütükler kadar, koca sütunlar kadar kıvılcımlar fırlatır.
كَاَنَّهُ جِمَالَتٌ صُفْرٌۜ(٣٣)
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ(٣٤) (34) Hakkı yalanlayanların o gün vay haline!
هٰذَا يَوْمُ لَا يَنْطِقُونَۙ(٣٥) (35) Bu öyle bir gündür ki artık konuşamazlar.
وَلَا يُؤْذَنُ لَهُمْ فَيَعْتَذِرُونَ(٣٦) (36) (Zamanı geçtiği için) kendilerine izin de verilmez ki mazeret bildirsinler.
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ(٣٧) (37) Hakkı yalanlayanların o gün vay haline!
هٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِۚ جَمَعْنَاكُمْ وَالْاَوَّل۪ينَ(٣٨) (38) İşte bu, ayırım günüdür; sizi ve sizden öncekileri bir araya getirdik.
فَاِنْ كَانَ لَكُمْ كَيْدٌ فَك۪يدُونِ(٣٩) (39) Bir planınız varsa haydi bana karşı uygulayın planınızı!
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ۟(٤٠) (40) Hakkı yalanlayanların vay haline!
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي ظِلَالٍ وَعُيُونٍۙ(٤١) (41-42) Şüphe yok ki takvâ sahipleri gölgeliklerde ve pınar başlarında canlarının istediği çeşit çeşit meyveler arasında olacaklardır.
وَفَوَاكِهَ مِمَّا يَشْتَهُونَۜ(٤٢)
كُلُوا وَاشْرَبُوا هَن۪ٓيـٔاً بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ(٤٣) (43) "Yaptıklarınızın karşılığı olarak şimdi afiyetle yiyin için."
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ(٤٤) (44) İşte biz iyilik yapanları böyle ödüllendiririz.
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ(٤٥) (45) Hakkı yalanlayanların o gün vay haline!
كُلُوا وَتَمَتَّعُوا قَل۪يلاً اِنَّكُمْ مُجْرِمُونَ(٤٦) (46) Siz de (dünyada) yiyin için, biraz daha faydalanın! Şüphe yok ki suça batmış durumdasınız!
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ(٤٧) (47) Hakkı yalanlayanların o gün vay haline!
وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ ارْكَعُوا لَا يَرْكَعُونَ(٤٨) (48) Onlara, "Allah’ın huzurunda eğilin!" denildiğinde eğilmezler.
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ(٤٩) (49) Hakkı yalanlayanların o gün vay haline!
فَبِاَيِّ حَد۪يثٍ بَعْدَهُ يُؤْمِنُونَ(٥٠) (50) Artık bundan (Kur’an’dan) sonra hangi söze inanacaklar?