86/83 - Mutaffifîn (hilekâr) Suresi (36 ayet)

وَيْلٌ لِلْمُطَفِّف۪ينَۙ(١) (1) Eksik ölçüp tartanların vay haline!
اَلَّذ۪ينَ اِذَا اكْتَالُوا عَلَى النَّاسِ يَسْتَوْفُونَۘ(٢) (2) Onlar, insanlardan ölçerek bir şey aldıklarında tam ölçerler.
وَاِذَا كَالُوهُمْ اَوْ وَزَنُوهُمْ يُخْسِرُونَۜ(٣) (3) Kendileri başkalarına vermek için ölçüp tarttıklarında ise haksızlık ederler.
اَلَا يَظُنُّ اُو۬لٰٓئِكَ اَنَّهُمْ مَبْعُوثُونَۙ(٤) (4-6) Onlar, o büyük günde -ki, işte o gün insanlar âlemlerin rabbinin huzuruna çıkacaklar- diriltileceklerini akıllarına getirmiyorlar mı?
لِيَوْمٍ عَظ۪يمٍۙ(٥)
يَوْمَ يَقُومُ النَّاسُ لِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ(٦)
كَلَّٓا اِنَّ كِتَابَ الْفُجَّارِ لَف۪ي سِجّ۪ينٍۜ(٧) (7) Doğrusu şudur ki, günahkârların yazısı muhakkak siccîndedir.
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا سِجّ۪ينٌۜ(٨) (8) Siccîn nedir, bilir misin?
كِتَابٌ مَرْقُومٌۜ(٩) (9) O (ameller), kaydedilmiş bir defterdir.
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَۙ(١٠) (10) Gerçeği yalan sayanların o gün vay haline!
اَلَّذ۪ينَ يُكَذِّبُونَ بِيَوْمِ الدّ۪ينِۜ(١١) (11) Onlar yargı gününü asılsız sayanlardır.
وَمَا يُكَذِّبُ بِه۪ٓ اِلَّا كُلُّ مُعْتَدٍ اَث۪يمٍۙ(١٢) (12) Oysa onu, haddi aşan günahkârdan başkası inkâr etmez.
اِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِ اٰيَاتُنَا قَالَ اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَۜ(١٣) (13) Ona âyetlerimiz okunduğu zaman, "eskilerin masalları" der.
كَلَّا بَلْ۔ رَانَ عَلٰى قُلُوبِهِمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ(١٤) (14) Hayır! Doğrusu şudur ki, yapıp ettikleri kalplerini kaplayıp karartmıştır.
كَلَّٓا اِنَّهُمْ عَنْ رَبِّهِمْ يَوْمَئِذٍ لَمَحْجُوبُونَۜ(١٥) (15) Ve gerçek şu ki onlar, o gün elbette rablerinden mahrum kalacaklardır.
ثُمَّ اِنَّهُمْ لَصَالُوا الْجَح۪يمِۜ(١٦) (16) Sonra onlar mutlaka cehenneme gireceklerdir.
ثُمَّ يُقَالُ هٰذَا الَّذ۪ي كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَۜ(١٧) (17) Sonra da onlara, "İşte inkâr etmiş olduğunuz cehennem budur!" denilecektir.
كَلَّٓا اِنَّ كِتَابَ الْاَبْرَارِ لَف۪ي عِلِّيّ۪ينَۜ(١٨) (18) Hayır, hayır! Şüphe yok ki erdem sahiplerinin kaydı illiyyîndedir.
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا عِلِّيُّونَۜ(١٩) (19) Bilir misin nedir illiyyîn?
كِتَابٌ مَرْقُومٌۙ(٢٠) (20-21) O, Allah’a yakın olanların görüp durdukları, (ameller) kaydedilmiş bir defterdir.
يَشْهَدُهُ الْمُقَرَّبُونَۜ(٢١)
اِنَّ الْاَبْرَارَ لَف۪ي نَع۪يمٍۙ(٢٢) (22) İyiler elbette nimet içindedirler.
عَلَى الْاَرَٓائِكِ يَنْظُرُونَۙ(٢٣) (23) Koltuklar üzerinde oturup seyrederler.
تَعْرِفُ ف۪ي وُجُوهِهِمْ نَضْرَةَ النَّع۪يمِۚ(٢٤) (24) İlâhî lutufların sevincini yüzlerinden okursun.
يُسْقَوْنَ مِنْ رَح۪يقٍ مَخْتُومٍۙ(٢٥) (25-26) Onlara mühürlenmiş, mührü de misk olan nefis bir içki sunulur. Yarışanlar, işte bunlar için yarışsınlar.
خِتَامُهُ مِسْكٌۜ وَف۪ي ذٰلِكَ فَلْيَتَنَافَسِ الْمُتَنَافِسُونَۜ(٢٦)
وَمِزَاجُهُ مِنْ تَسْن۪يمٍۙ(٢٧) (27-28) O içkinin karışımı tesnîmden, yani Allah’a yakın olanların içecekleri bir kaynaktandır.
عَيْناً يَشْرَبُ بِهَا الْمُقَرَّبُونَۜ(٢٨)
اِنَّ الَّذ۪ينَ اَجْرَمُوا كَانُوا مِنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يَضْحَكُونَۘ(٢٩) (29) Günahkârlar (dünyada) iman edenlere gülüp dururlardı.
وَاِذَا مَرُّوا بِهِمْ يَتَغَامَزُونَۘ(٣٠) (30) Yanlarından geçtiklerinde birbirlerine kaş göz ederlerdi.
وَاِذَا انْقَلَـبُٓوا اِلٰٓى اَهْلِهِمُ انْقَلَبُوا فَكِه۪ينَۘ(٣١) (31) Sonra kendi çevrelerine dönerken neşe içinde dönerlerdi.
وَاِذَا رَاَوْهُمْ قَالُٓوا اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ لَضَٓالُّونَۙ(٣٢) (32) Müminleri gördüklerinde, "Bunlar gerçekten doğru yoldan sapmış kimseler!" derlerdi.
وَمَٓا اُرْسِلُوا عَلَيْهِمْ حَافِظ۪ينَۜ(٣٣) (33) Oysa onlar, müminleri koruyup gözetmekle görevlendirilmiş değillerdi.
فَالْيَوْمَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنَ الْكُفَّارِ يَضْحَكُونَۙ(٣٤) (34) O gün de müminler kâfirlere gülecekler.
عَلَى الْاَرَٓائِكِۙ يَنْظُرُونَۜ(٣٥) (35-36) Koltuklarına kurulup, "Kâfirler yaptıklarının cezasını buldular mı?" diye etrafa bakacaklar.
هَلْ ثُوِّبَ الْكُفَّارُ مَا كَانُوا يَفْعَلُونَ(٣٦)