24/80 - Abese (surat astı) Suresi (42 ayet)

عَبَسَ وَتَوَلّٰىۙ(١) (1) Suratını astı, yüzünü çevirdi.
اَنْ جَٓاءَهُ الْاَعْمٰىۜ(٢) (2) Çünkü ona gözü görmeyen biri gelmişti.
وَمَا يُدْر۪يكَ لَعَلَّهُ يَزَّكّٰىۙ(٣) (3) Sen nereden bileceksin, belki o arınacaktı.
اَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنْفَعَهُ الذِّ كْرٰىۜ(٤) (4) Yahut o öğüt alacak da öğüt kendisine fayda verecekti.
اَمَّا مَنِ اسْتَغْنٰىۙ(٥) (5-6) Sen ise kendini her şeye yeterli görenle ilgileniyorsun.
فَاَنْتَ لَهُ تَصَدّٰىۜ(٦)
وَمَا عَلَيْكَ اَلَّا يَزَّكّٰىۜ(٧) (7) Onun arınmamasından sen sorumlu değilsin!
وَاَمَّا مَنْ جَٓاءَكَ يَسْعٰىۙ(٨) (8-10) Ama gönlünde Allah korkusu taşıyarak koşup sana gelenle ilgilenmiyorsun!
وَهُوَ يَخْشٰىۙ(٩)
فَاَنْتَ عَنْهُ تَلَهّٰىۚ(١٠)
كَلَّٓا اِنَّهَا تَذْكِرَةٌۚ(١١) (11) Hayır! Şüphesiz bu âyetler birer öğüttür.
فَمَنْ شَٓاءَ ذَكَرَهُۢ(١٢) (12) Dileyen ondan öğüt alır.
ف۪ي صُحُفٍ مُكَرَّمَةٍۙ(١٣) (13) O, mukaddes sayfalardadır;
مَرْفُوعَةٍ مُطَهَّرَةٍۙ(١٤) (14) Yüce makamlara kaldırılmış, tertemiz sayfalarda.
بِاَيْد۪ي سَفَرَةٍۙ(١٥) (15-16) Seçkin ve erdemli elçilerin ellerinde.
كِرَامٍ بَرَرَةٍۜ(١٦)
قُتِلَ الْاِنْسَانُ مَٓا اَكْفَرَهُۜ(١٧) (17) Kahrolası o insan! Ne kadar da inkârcı!
قُتِلَ الْاِنْسَانُ مَٓا اَكْفَرَهُۜ(١٨) (18) (Bir düşünse) Allah onu neden yarattı?
مِنْ نُطْفَةٍۜ خَلَقَهُ فَقَدَّرَهُۙ(١٩) (19) Bir spermden yarattı da ona şekil verdi.
ثُمَّ السَّب۪يلَ يَسَّرَهُۙ(٢٠) (20) Sonra ona yolu kolaylaştırdı.
ثُمَّ اَمَاتَهُ فَاَقْبَرَهُۙ(٢١) (21) Nihayet onun canını aldı ve kabre koydu.
ثُمَّ اِذَا شَٓاءَ اَنْشَرَهُۜ(٢٢) (22) Sonra dilediği bir vakitte onu yeniden diriltecek.
كَلَّا لَمَّا يَقْضِ مَٓا اَمَرَهُۜ(٢٣) (23) Hayır! İnsan, Allah’ın emrettiğini yapmadı.
فَلْيَنْظُرِ الْاِنْسَانُ اِلٰى طَعَامِه۪ۙ(٢٤) (24) İnsan yediğine bir bakıp düşünsün!
اَنَّا صَبَبْنَا الْمَٓاءَ صَباًّۙ(٢٥) (25) Biz bolca su indirdik.
ثُمَّ شَقَقْنَا الْاَرْضَ شَقاًّۙ(٢٦) (26) Sonra toprağı uygun şekilde yardık.
فَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا حَباًّۙ(٢٧) (27) Oradan ekinler bitirdik.
وَعِنَباً وَقَضْباًۙ(٢٨) (28) üzüm bağları, sebzeler;
وَزَيْتُوناً وَنَخْلاًۙ(٢٩) (29) Zeytin ve hurma ağaçları;
وَحَدَٓائِقَ غُلْباًۙ(٣٠) (30) Gür ağaçlı bahçeler;
وَفَاكِهَةً وَاَباًّۙ(٣١) (31) Meyveler ve çayırlar;
مَتَاعاً لَكُمْ وَلِاَنْعَامِكُمْۜ(٣٢) (32) Sizin ve hayvanlarınızın yararlanması için.
فَاِذَا جَٓاءَتِ الصَّٓاخَّةُۘ(٣٣) (33) Kulakları sağır eden o ses geldiğinde,
يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ اَخ۪يهِۙ(٣٤) (34-36) İşte o gün kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar.
وَاُمِّه۪ وَاَب۪يهِۙ(٣٥)
وَصَاحِبَتِه۪ وَبَن۪يهِۜ(٣٦)
لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْن۪يهِۜ(٣٧) (37) O gün her kişinin işi başından aşkındır.
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ مُسْفِرَةٌۙ(٣٨) (38) O gün birtakım yüzler ışık saçar;
ضَاحِكَةٌ مُسْتَبْشِرَةٌۚ(٣٩) (39) Güleçtir, müjde almıştır.
وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ عَلَيْهَا غَبَرَةٌۙ(٤٠) (40) Birtakım yüzler de o gün toza toprağa bürünmüş;
تَرْهَقُهَا قَتَرَةٌۜ(٤١) (41) Kapkara kesilmiştir.
اُو۬لٰٓئِكَ هُـمُ الْكَفَرَةُ الْفَجَرَةُ(٤٢) (42) İşte bunlar inkârcılardır, günahkârlardır.