37/54 - Kamer (ay) Suresi (55 ayet)

اِقْتَرَبَتِ السَّاعَةُ وَانْشَقَّ الْقَمَرُ(١) (1) Vakit yaklaştı ve ay yarıldı.
وَاِنْ يَرَوْا اٰيَةً يُعْرِضُوا وَيَقُولُوا سِحْرٌ مُسْتَمِرٌّ(٢) (2) Onlar bir mûcize görseler hemen yüz çevirip, "Bu öteden beri bilinen bir sihir!" derler.
وَكَذَّبُوا وَاتَّبَعُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ وَكُلُّ اَمْرٍ مُسْتَقِرٌّ(٣) (3) Hep yalan saydılar ve kişisel arzularına uydular; oysa her iş yerli yerindedir.
وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ مِنَ الْاَنْـبَٓاءِ مَا ف۪يهِ مُزْدَجَرٌۙ(٤) (4) Andolsun ki onlara tuttukları yoldan vazgeçirecek nice haberler geldi;
حِكْمَةٌ بَالِغَةٌ فَمَا تُغْنِ النُّذُرُۙ(٥) (5) Eksiksiz bir hikmet! Ama uyarılar fayda vermiyor.
فَتَوَلَّ عَنْهُمْۢ يَوْمَ يَدْعُ الدَّاعِ اِلٰى شَيْءٍ نُكُرٍۙ(٦) (6) Öyleyse sen de onlardan yüz çevir. Çağrıcının görülmedik bilinmedik bir şeye çağırdığı günde;
خُشَّعاً اَبْصَارُهُمْ يَخْرُجُونَ مِنَ الْاَجْدَاثِ كَاَنَّهُمْ جَرَادٌ مُنْتَشِرٌۙ(٧) (7-8) Gözlerini korku bürümüş halde kabirlerinden çıkıp etrafa yayılmış çekirgeler gibi o çağrıcıya doğru koşarlar. İnkârcılar, "Bu, gerçekten zor bir gün!" derler.
مُهْطِع۪ينَ اِلَى الدَّاعِۜ يَقُولُ الْكَافِرُونَ هٰذَا يَوْمٌ عَسِرٌ(٨)
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَكَذَّبُوا عَبْدَنَا وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ(٩) (9) Bunlardan önce Nûh’un kavmi de (peygamberlerini) yalancılıkla itham etmişti. O kulumuzu yalancı saydılar, "Delinin biri!" dediler ve o görevinden alıkondu.
فَدَعَا رَبَّهُٓ اَنّ۪ي مَغْلُوبٌ فَانْتَصِرْ(١٠) (10) Bunun üzerine Nûh, "Artık yenik düştüm; yardımını esirgeme!" diye rabbine yalvardı.
فَفَتَحْنَٓا اَبْوَابَ السَّمَٓاءِ بِمَٓاءٍ مُنْهَمِرٍۘ(١١) (11) Hemen göğün kapılarını bardaktan boşanırcasına inen bir yağmura açtık.
وَفَجَّرْنَا الْاَرْضَ عُيُوناً فَالْتَقَى الْمَٓاءُ عَلٰٓى اَمْرٍ قَدْ قُدِرَۚ(١٢) (12) Yerden de sular fışkırttık; derken sular önceden belirlenmiş bir iş için birleşti.
وَحَمَلْنَاهُ عَلٰى ذَاتِ اَلْوَاحٍ وَدُسُرٍۙ(١٣) (13) Onu tahtalar ve mıhlarla yapılmış gemide taşıdık.
تَجْر۪ي بِاَعْيُنِنَاۚ جَزَٓاءً لِمَنْ كَانَ كُفِرَ(١٤) (14) Gözetim ve korumamız altında akıp gidiyordu, kendisine inanılmamış olan o kulumuza bir mükâfat olmak üzere.
وَلَقَدْ تَرَكْنَاهَٓا اٰيَةً فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ(١٥) (15) Andolsun, bunu bir ibret levhası olarak bıraktık; ibret alacak yok mu?
فَكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ(١٦) (16) Azabım ve uyarılarım nasılmış görün!
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّ كْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ(١٧) (17) Andolsun ki Kur’an’ı düşünülsün diye kolaylaştırdık. Düşünecek yok mu?
كَذَّبَتْ عَادٌ فَكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ(١٨) (18) Âd kavmi de (peygamberlerini) yalancılıkla itham etti. Azabım ve uyarılarım nasılmış bir bakın!
اِنَّٓا اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ ر۪يحاً صَرْصَراً ف۪ي يَوْمِ نَحْسٍ مُسْتَمِرٍّۙ(١٩) (19) Onların üzerine bitmek bilmeyen o kara günde şiddetli bir kasırga gönderdik.
تَنْزِعُ النَّاسَۙ كَاَنَّهُمْ اَعْجَازُ نَخْلٍ مُنْقَعِرٍ(٢٠) (20) İnsanları sökülmüş hurma kütükleri gibi çekip alıyordu.
فَكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ(٢١) (21) Azabım ve uyarılarım nasılmış bir bakın!
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّ كْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ۟(٢٢) (22) Andolsun ki Kur’an’ı düşünülsün diye kolaylaştırdık. Düşünecek yok mu?
كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِالنُّذُرِ(٢٣) (23) Semûd kavmi de uyarıları ciddiye almadılar.
فَقَالُٓوا اَبَشَراً مِنَّا وَاحِداً نَتَّبِعُهُٓۙ اِنَّٓا اِذاً لَف۪ي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ(٢٤) (24) Dediler ki: "İçimizden tek başına bir beşere mi uyacağız? O takdirde doğru yoldan sapmış olur, yanarız.
ءَاُلْقِيَ الذِّ كْرُ عَلَيْهِ مِنْ بَيْنِنَا بَلْ هُوَ كَذَّابٌ اَشِرٌ(٢٥) (25) İlâhî mesaj içimizden ona mı gönderilmiş? Hayır o, yalancının, küstahın biri!"
سَيَعْلَمُونَ غَداً مَنِ الْكَذَّابُ الْاَشِرُ(٢٦) (26) Yarın onlar asıl yalancı, küstah kimmiş görecekler!
اِنَّا مُرْسِلُوا النَّاقَةِ فِتْنَةً لَهُمْ فَارْتَقِبْهُمْ وَاصْطَبِرْۘ(٢٧) (27) (Allah Sâlih peygambere şöyle buyurdu:) "Şüphesiz biz dişi deveyi onları sınamak için göndermiş bulunuyoruz. Şimdi sen onların ne yapacağını izle ve sabret.
وَنَبِّئْهُمْ اَنَّ الْمَٓاءَ قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْۚ كُلُّ شِرْبٍ مُحْتَضَرٌ(٢٨) (28) Bir de onlara, suyun aralarında paylaşımlı olacağını bildir. Her hissenin sahibi (suyun) başına gelsin."
فَنَادَوْا صَاحِبَهُمْ فَتَعَاطٰى فَعَقَرَ(٢٩) (29) Derken ilgili adamlarını çağırdılar; o da (deveye) saldırıp hunharca öldürdü.
فَكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ(٣٠) (30) Azabım ve uyarılarım nasılmış bir bakın!
اِنَّٓا اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَكَانُوا كَهَش۪يمِ الْمُحْتَظِرِ(٣١) (31) üzerlerine tek bir ses yolladık da hayvan ağılındaki (çiğnenip ufalanmış) kuru çalılar gibi oluverdiler.
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّ كْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ(٣٢) (32) Andolsun ki Kur’an’ı düşünülsün diye kolaylaştırdık. Düşünecek yok mu?
كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ بِالنُّذُرِ(٣٣) (33) Lût kavmi de uyarıları ciddiye almadı.
اِنَّٓا اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ حَاصِباً اِلَّٓا اٰلَ لُوطٍۜ نَجَّيْنَاهُمْ بِسَحَرٍۙ(٣٤) (34-35) Biz de üzerlerine taş yağdıran bir kasırga gönderdik. Ancak Lût ailesi hariç tutuldu; onları katımızdan bir lutuf olarak seher vakti kurtardık. Şükredenleri işte böyle ödüllendiririz.
نِعْمَةً مِنْ عِنْدِنَاۜ كَذٰلِكَ نَجْز۪ي مَنْ شَكَرَ(٣٥)
وَلَقَدْ اَنْذَرَهُمْ بَطْشَتَنَا فَتَمَارَوْا بِالنُّذُرِ(٣٦) (36) Aslında Lût, kendilerini bizim amansız yakalayışımıza karşı uyarmıştı; ama onlar bu uyarıları şüpheyle karşıladılar.
وَلَقَدْ رَاوَدُوهُ عَنْ ضَيْفِه۪ فَطَمَسْنَٓا اَعْيُنَهُمْ فَذُوقُوا عَذَاب۪ي وَنُذُرِ(٣٧) (37) üstelik onun misafirleriyle ilgili çirkin bir talepte bulundular. Biz de gözlerini silme kör ediverdik; tadın bakalım azabımı ve uyardığım sonuçları!
وَلَقَدْ صَبَّحَهُمْ بُكْرَةً عَذَابٌ مُسْتَقِرٌّۚ(٣٨) (38) Ve nihayet bir sabah erkenden kalıcı bir azap onları yakalayıverdi.
فَذُوقُوا عَذَاب۪ي وَنُذُرِ(٣٩) (39) Tadın bakalım azabımı ve uyardığım sonuçları!
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ۟(٤٠) (40) Andolsun ki Kur’an’ı düşünülsün diye kolaylaştırdık. Düşünecek yok mu?
وَلَقَدْ جَٓاءَ اٰلَ فِرْعَوْنَ النُّذُرُۚ(٤١) (41) Şüphesiz Firavun’un halkına da uyarılar gelmişti.
كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا كُلِّهَا فَاَخَذْنَاهُمْ اَخْذَ عَز۪يزٍ مُقْتَدِرٍ(٤٢) (42) Ama onlar bütün delillerimizi yalan saydılar, biz de onları üstün ve güçlü olana yaraşır biçimde kıskıvrak yakaladık.
اَكُفَّارُكُمْ خَيْرٌ مِنْ اُو۬لٰٓئِكُمْ اَمْ لَكُمْ بَرَٓاءَةٌ فِي الزُّبُرِۚ(٤٣) (43) Şimdi söyleyin bakalım (ey putperestler), sizin inkârcılarınız şu anılanlardan daha mı iyi; yoksa sizin için kitaplarda bir kurtuluş hükmü mü var?
اَمْ يَقُولُونَ نَحْنُ جَم۪يعٌ مُنْتَصِرٌ(٤٤) (44) Yoksa onlar "Biz yenilmez bir topluluğuz" mu diyorlar?
سَيُهْزَمُ الْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ الدُّبُرَ(٤٥) (45) Yakında o topluluk da yenilecek ve arkalarını dönüp kaçacaklar.
بَلِ السَّاعَةُ مَوْعِدُهُمْ وَالسَّاعَةُ اَدْهٰى وَاَمَرُّ(٤٦) (46) Ama asıl vadeleri kıyamet günüdür ve kıyamet günü şüphesiz daha dehşetli ve daha acıdır.
اِنَّ الْمُجْرِم۪ينَ ف۪ي ضَلَالٍ وَسُعُرٍۢ(٤٧) (47) Şu bir gerçek ki günaha batmış olanlar, doğru yoldan sapmış ve kendilerini yakmışlardır.
يَوْمَ يُسْحَبُونَ فِي النَّارِ عَلٰى وُجُوهِهِمْۜ ذُوقُوا مَسَّ سَقَرَ(٤٨) (48) O gün yüzüstü ateşe sürüklenirler: "Tadın bakalım cehennemin dokunuşunu!"
اِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ(٤٩) (49) Şüphesiz biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık.
وَمَٓا اَمْرُنَٓا اِلَّا وَاحِدَةٌ كَلَمْحٍ بِالْبَصَرِ(٥٠) (50) Ve bizim buyruğumuz tektir, göz açıp kapayıncaya kadar olup biter.
وَلَقَدْ اَهْلَكْنَٓا اَشْيَاعَكُمْ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ(٥١) (51) Andolsun biz sizin nice benzerlerinizi helâk ettik. Düşünecek yok mu?
وَكُلُّ شَيْءٍ فَعَلُوهُ فِي الزُّبُرِ(٥٢) (52) Yaptıkları her şey defterlerde kayıtlıdır.
وَكُلُّ صَغ۪يرٍ وَكَب۪يرٍ مُسْتَطَرٌ(٥٣) (53) Büyük küçük hepsi satır satır yazılmıştır.
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَنَهَرٍۙ(٥٤) (54) Takvâ sahipleri cennetlerde ve ırmak kenarlarındadır.
ف۪ي مَقْعَدِ صِدْقٍ عِنْدَ مَل۪يكٍ مُقْتَدِرٍ(٥٥) (55) Doğruluğun hâkim olduğu bir ortamda, gücüne sınır olmayan bir hükümdarın huzurundadırlar.