80/78 - Nebe (haber) Suresi (40 ayet)

عَمَّ يَتَسَٓاءَلُونَۚ(١) (1) Birbirlerine neyi soruyorlar?
عَنِ النَّبَأِ الْعَظ۪يمِۙ(٢) (2-3) Hakkında ayrılığa düştükleri büyük haberi mi?
اَلَّذ۪ي هُمْ ف۪يهِ مُخْتَلِفُونَۜ(٣)
كَلَّا سَيَعْلَمُونَۙ(٤) (4) Hayır! İleride bilecekler!
ثُمَّ كَلَّا سَيَعْلَمُونَ(٥) (5) Hayır hayır! Yakında bilecekler!
اَلَمْ نَجْعَلِ الْاَرْضَ مِهَاداًۙ(٦) (6-7) Biz, yeryüzünü bir döşek, dağları da (yeri tutan) kazıklar yapmadık mı?
وَالْجِبَالَ اَوْتَاداًۖ(٧)
وَخَلَقْنَاكُمْ اَزْوَاجاًۙ(٨) (8) Sizi çifter çifter yarattık.
وَجَعَلْنَا نَوْمَكُمْ سُبَاتاًۙ(٩) (9) Uykunuzu sakinleşip dinlenme vesilesi kıldık.
وَجَعَلْنَا الَّيْلَ لِبَاساًۙ(١٠) (10) Geceyi (uyku için) örtü yaptık.
وَجَعَلْنَا النَّهَارَ مَعَاشاًۖ(١١) (11) Gündüzü de çalışıp kazanmak için fırsat kıldık.
وَبَنَيْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعاً شِدَاداًۙ(١٢) (12) üstünüzde yedi kat sağlam gök yaptık.
وَجَعَلْنَا سِرَاجاً وَهَّاجاًۖ(١٣) (13) Orada ısı ve aydınlık saçan bir lamba yarattık.
وَاَنْزَلْنَا مِنَ الْمُعْصِرَاتِ مَٓاءً ثَجَّاجاًۙ(١٤) (14-16) Size tohumlar, bitkiler, sarmaş dolaş olmuş bağlar bahçeler yetiştirmemiz için yoğun bulutlardan oluk gibi boşalan sular indirdik.
لِنُخْرِجَ بِه۪ حَباًّ وَنَبَاتاًۙ(١٥)
وَجَنَّاتٍ اَلْفَافاًۜ(١٦)
اِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ كَانَ م۪يقَاتاًۙ(١٧) (17) Şüphesiz ayırım günü vakit olarak belirlenmiştir.
يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ فَتَأْتُونَ اَفْوَاجاًۙ(١٨) (18) Sûra üflendiği gün, bölük bölük Allah’a gelirsiniz;
وَفُتِحَتِ السَّمَٓاءُ فَكَانَتْ اَبْوَاباًۙ(١٩) (19) Gökyüzü açılır da orada pek çok kapı oluşur.
وَسُيِّرَتِ الْجِبَالُ فَكَانَتْ سَرَاباًۜ(٢٠) (20) Dağlar yürütülür, serap haline gelir.
اِنَّ جَهَنَّمَ كَانَتْ مِرْصَاداًۙ(٢١) (21-22) Şüphesiz, azgınlar için barınak olan cehennem pusuda beklemektedir;
لِلطَّاغ۪ينَ مَاٰباًۙ(٢٢)
لَابِث۪ينَ ف۪يهَٓا اَحْقَاباًۚ(٢٣) (23-26) Orada kaynar su ve yanan vücut akıntısı dışında bir serinletici, bir içecek tatmaksızın (yaptıklarına) uygun bir karşılık olarak yıllar ve yıllar boyu kalırlar.
لَا يَذُوقُونَ ف۪يهَا بَرْداً وَلَا شَرَاباًۙ(٢٤)
اِلَّا حَم۪يماً وَغَسَّاقاًۙ(٢٥)
جَزَٓاءً وِفَاقاً(٢٦)
اِنَّهُمْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ حِسَاباًۙ(٢٧) (27) Doğrusu onlar hesaba çekileceklerini beklemiyorlardı.
وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا كِذَّاباًۜ(٢٨) (28) Âyetlerimizi yalanladıkça yalanlıyorlardı.
وَكُلَّ شَيْءٍ اَحْصَيْنَاهُ كِتَاباً(٢٩) (29) Oysa biz her şeyi kayıt altına almıştık.
فَذُوقُوا فَلَنْ نَز۪يدَكُمْ اِلَّا عَذَاباً۟(٣٠) (30) Tadın artık! Bundan sonra size arttırarak vereceğimiz şey ancak azaptır.
اِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ مَفَازاًۙ(٣١) (31) İtaatsizlikten sakınmış olanlar için artık murada erme zamanıdır.
حَدَٓائِقَ وَاَعْنَاباًۙ(٣٢) (32) Bahçeler, üzüm bağları;
وَكَوَاعِبَ اَتْرَاباًۙ(٣٣) (33) Gencecik yaşıt kızlar;
وَكَأْساً دِهَاقاًۜ(٣٤) (34) İçki dolu kadehler.
لَا يَسْمَعُونَ ف۪يهَا لَغْواً وَلَا كِذَّاباًۚ(٣٥) (35) Orada ne boş bir söz ne de yalan işitirler.
جَزَٓاءً مِنْ رَبِّكَ عَطَٓاءً حِسَاباًۙ(٣٦) (36) Bunlar rabbinin bol bol lutfettiği karşılıktır, bağıştır.
رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۙ الرَّحْمٰنِ لَا يَمْلِكُونَ مِنْهُ خِطَاباًۙ(٣٧) (37) O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların rabbidir. O, rahmândır. İnsanlar O’nun huzurunda (izinsiz ve asılsız) konuşmaya yetkili olamayacaklar;
يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلٰٓئِكَةُ صَفاًّۜ لَا يَتَكَلَّمُونَ اِلَّا مَنْ اَذِنَ لَهُ الرَّحْمٰنُ وَقَالَ صَوَاباً(٣٨) (38) Ruh ve meleklerin saf saf olup durduğu o gün, rahmânın izin verdiklerinden başkası konuşamayacak; konuşan da doğruyu söyleyecektir.
ذٰلِكَ الْيَوْمُ الْحَقُّۚ فَمَنْ شَٓاءَ اتَّخَذَ اِلٰى رَبِّه۪ مَاٰباً(٣٩) (39) İşte bu, kesin olarak gelecek gündür. O halde kim dilerse rabbine varan bir yol tutsun.
اِنَّٓا اَنْذَرْنَاكُمْ عَذَاباً قَر۪يباًۚ يَوْمَ يَنْظُرُ الْمَرْءُ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُ وَيَقُولُ الْكَافِرُ يَا لَيْتَن۪ي كُنْتُ تُرَاباً(٤٠) (40) Biz insanın önceden yapıp ettiklerine bakacağı, inkârcının da, "Keşke toprak olsaydım!" diyerek dövüneceği gün gerçekleşecek olan yakın bir azaba karşı sizi uyardık.