Osmanlıca Sözlük K-P
Osmanlıca sözlük, Osmanlı İmparatorluğu'nun resmi yazışma ve edebiyat dilinden geniş kapsamlı bir kelimeler dizinidir.
K
ka'b
(ar) کعب 1.aşık kemiği. 2.tavla zarı. 3.küp.ka'r
(ar) قعر 1.derinlik. 2.çukur. 3.dip.kabâ
(ar) قبا cübbe.kabahat
(ar) قباحت suç, kusur.kabâih
(ar) قبائح suçlular, kabahatliler.kabâil
(ar) قبائل kâbileler.kabîh
(ar) قبيح çirkin, hoş olmayan.kâbil
(ar) قابل 1.mümkün. 2.yetenekli.kabîl
(ar) قبيل gibi, benzeri. kâbil olmak mümkün olmak, elvermek.kâbile
(ar) قابله ebe.kabîle
(ar) قبيله boy, kâbile.kâbil-i kıyas
قياس قابل kıyaslanabilir, karşılaştırılabilir.kâbiliyet
(ar) قابليت yetenek.kâbiliyyât
(ar) قابليات yetenekler.kâbin
(far) کابين mehir.kabir
(ar) قبر mezar.kabl
(ar) قبل önce.kablelmîlad
(ar) الميلاد قبل milattan önce.kablettârih
(ar) التاریخ قبل tarih öncesi.kablettarihî
(ar) التاریخی صبل tarih öncesi.kabr
(ar) قبر mezar kabir.kabristan
(A.-F.) قبرستان mezarlık.kabul
(ar) قبول 1.kabul etme. 2.alma.kâbûs
(ar) کابوس karabasan.kabz
(ar) قبض tutma, kavrama.kabza
(ar) قبضه sap.kâc
(far) کاج çam.kad
(ar) قد boy.kadd
(ar) قد boy.kadeh
(ar) قدح 1.bardak. 2.içki kadehi.kadem
(ar) قدم 1.adım. 2.ayak.kademe
(ar) قدمه 1.basamak. 2.derece.kader
(ar) قدر ilahî takdir.kadh
(ar) قدح kötüleme, kınama.kadı
(ar) قاضی dinî yargıç.kadid
(ar) قدید 1.kurutulmuş et, kadit. 2.canlı cenaze.kâdilkudât
(ar) القضات قاضی başkadı.kadim
(ar) قدیم eski.kadîmen
(ar) قدیما eskiden.kâdir
(ar) قادر güçlü.kadîr
(ar) قدیر çok güçlü.kadirdân
(A.-F.) قدردان değerbilir.kadirşinâs
(A.-F.) قدرشناس değerbilir. kadirşinaslık (A.-F.-T.) değerbilirlik.kadr
(ar) قدر 1.değer. 2.şeref. 3.derece.kadrdân
(A.-F.) قدردان değerbilir.kadrşinâs
(A.-F.) قدرشناس değerbilir.kafâ
(ar) قفا baş.kafes
(far) قفس 1.kafes. 2.pencere kafesi.kâffe
(ar) کافه tümü, hepsi.kâfi
(ar) کافی yeterli.kâfile
(ar) قافله 1.kervan. 2.topluluk, kafile.kafiyeperdâz
(A.-F.) پرداز قافيه şair.kâğıd
(far) کاغد kağıt.kâh
(far) کاخ köşk, kasır.kâh
(far) کاه saman.kahbe
(ar) قحبه 1.fahişe, 2.alçak, namussuz.kâhgil
(far) کاهگل sıva.kahhar
(ar) قهار kahredici.kahır
(ar) قهر 1.yok etme. 2.çok üzülme.kâhil
(ar) کاهل tembel.kâhin
(ar) کاهن gaipten haber veren, kehanette bulunan.kâhir
(ar) قاهر kahreden, yok eden.kahpe
(ar) قحبه 1.fahişe. 2.alçak, namussuz.kahr
(ar) قهر 1.yok etme. 2.çok üzülme.kahraman
(far) قهرمان yiğitkahrübâ
(ar) کاهربا kehribar.kaht
(ar) قحط kıtlık.kahve
(ar) قهوه kahve.kâid
(ar) قائد komutan.kâide
(ar) قاعده 1.kural. 2.temel, esas.kâideten
(ar) قاعدة kural olarak, esas itibarıyla.kâil
(ar) قائل 1.söyleyen. 2.razı olan. kâil olmak razı olmak.kâim
(ar) قائم 1.ayakta. 2.yerine geçen. 3.dik. kâim olmak (A.-T.) yerine geçmek.kâime
(ar) قائمه 1.kağıt para. 2.ferman.kâimmakam
(ar) مقام قائم 1.kaymakam. 2.yerine geçen.kâin
(ar) کائن bulunan, yer alan.kâinât
(ar) کائنات 1.evren. 2.dünya.kâkül
(far) کاکل perçem.kâl
(ar) قال söz, laf.kal'
(ar) قلع koparma, sökme.kal'a
(ar) قلعه kalekâlâ
(far) کالا 1.mal. 2.kumaş.kalb
(ar) قلب 1.yürek. 2.gönül.kalb
(ar) قلب değiştirme. kalb etmek dönüştürmek, değiştirmek.kalbî
(ar) قلبی 1.yürekten. 2.kalp ile ilgili.kalbüd
(far) کالبد 1.beden. 2.kalıp. 3.kireç kalıpı.kalbzen
(A.-F.) زن قلب kalpazan.kalem
(ar) قلم 1.kalem. 2.keski. 3.büro.kalemkârî
(A.-F.) قلمکاری 1.nakkaşlık. 2.kalem işi.kalemrev
(A.-F.) قلمرو ülke, diyar, topraklar.kâlıb
(ar) قالب 1.kalıp. 2.beden.kalil
(ar) قليل az.kallâş
(ar) قلاش kalleş.kalyân
(far) قليان nargile.kâm
(far) کام 1.damak. 2.arzu.kamer
(ar) قمر ay.kameriyye
(ar) قمریه çardak.kâmet
(ar) قامت boy.kâmil
(ar) کامل 1.tam. 2.olgun. 3.bilgili.kâmilen
(ar) کاملا tamamen, büsbütün, tümüyle.kamîs
(ar) قميص gömlek.kâmkâr
(far) کامکار mutlu.kamus
(ar) قاموس sözlük.kâmyâb
(far) کامياب mutlu.kân
(far) کان 1.maden ocağı. 2.yurt, ocak.kanâat
(ar) قناعت yetinme. kanaat etmek yetinmek.kanât
(ar) قنات yeraltı su kanalı.kand
(ar) قند şeker.kâni
(ar) قانع yetinen, kanaat eden. kâni etmek ikna etmek. kâni olmak ikna olmak.kannâd
(ar) قناد şekerci.kantar
(ar) قنطار baskül.kanun
(ar) قانون 1.yasa. 2.yol yordam.kânûn
(ar) کانون 1.ocak. 2.mangal. 3.Aralık ve Ocak ayları.kanunî
(ar) قانونی 1.yasal. 2.kanun çalan. 3.yasa koyucu.kâr
(far) کار iş. kâr etmek işlemek, tesir etmek.karâbet
(ar) قرابت yakınlık, akrabalık.karâin
(ar) قرائن ipuçları, karineler.karar
(ar) قرار 1.durma. 2.devamlılık. 3.yeterli ölçü.karargîr
(A.-F.) قرارگير karar verilmiş. karargîr olmak karara bağlanmak.kârbân
(far) کاربان kervan.kârd
(far) کارد bıçak.kârdân
(far) کاردان işbilir.kârgâh
(far) کارگاه işlik, iş yeri.kârger
(far) کارگر işçi.karha
(ar) قرحه yara.kârhane
(far) کارخانه 1.fabrika. 2.işlik.kâr-ı kadim
قدیم کار eski el işi.kâri'
(ar) قارء okuyucu.kâri'în
(ar) قارئين okuyucular.kâria
(ar) قارئه bayan okuyucu.karîb
(ar) قریب yakın.karîben
(ar) قریبا yakında.karîha
(ar) قریحه düşünme gücü.karin
(ar) قرین 1.yakın. 2.eş dost.karîne
(ar) قرینه ipucu.kâriz
(far) کاریز yeraltı su kanalı.karn
(ar) قرن 1.boynuz. 2.yüzyıl.kârşinâs
(far) کارشناس uzman, işten anlayan.karûre
(ar) قاروره idrar şişesi, ördek.kârvan
(far) کاروان kervan.karvanserây
(ar) سرای کاروان kervansaray.karye
(ar) قریه köy.karz
(ar) قرض borç.kârzâr
(far) کارزار savaş.kasab
(ar) قصب 1.şeker kamışı. 2.nefes borusu. 3.ince keten.kasaba
(ar) قصبه kasaba.kasâid
(ar) قصائد kasideler.kasâvet
(ar) قساوت 1.katılık, sertlik. 2.keder.kasd
(ar) قصد 1.kasıt. 2.dövme.kasden
(ar) قصدا kasıtlı olarak.kâse
(far) کاسه 1.çanak, kâse.kâse-i ser
سر کاسهء kafatası.kâselîs
(far) ليس کاسه çanak yalayıcı.kasem
(ar) قسم yemin.kasır
(ar) قصر köşk.kâsib
(ar) کاسب kazanan.kâsid
(ar) قاصد 1.ulak. 2.kasteden.kaside
(ar) قصيده kaside.kasîdeserâ
(A.-F.) سرا قصيده kaside şairi.kasîr
(ar) قصير kısa.kasr
(ar) قصر kasır, köşk.kassab
(ar) قصاب kasap.kassar
(ar) قصار çamaşırcı, çırpıcı.kasvet
(ar) قسوت 1.katılık. 2.gönül darlığı. kasvet basmak gönlü daralmak.kâş
(far) کاش keşke.kâşâne
(far) کاشانه 1.yuva. 2.mâlikâne.kâşî
(far) کاشی çini, fayans.kâşif
(ar) کاشف keşfeden.kâşki
(far) کاشکی keşke.kat'
(ar) قطع 1.kesme. 2.kesilme.kat'an
(ar) قطعا kesinlikle.kat'en
(ar) قطعا kesinlikle.kat'î
(ar) قطعی kesin. kat'î sûrette kesin olarak, kesinlikle.kat'iyet
(ar) قطعيت kesinlik.kat'iyyen
(ar) قطعيا 1.kesinlikle. 2.asla.katarât
(ar) قطرات damlalar.katf
(ar) قطف devşirme.kâtıbeten
(ar) قاطبة asla, kesinlikle.kâti'
(ar) قاطع kesen, kesici.kâtib
(ar) کاتب yazıcı.kâtil
(ar) قاتل öldüren.katil
(ar) قتل öldürme.kâtip
(ar) کاتب yazıcı.katl
(ar) قتل öldürme, katil.katre
(ar) قطره damla.kavâfil
(ar) قوافل kafileler.kavâid
(ar) قواعد kurallar, kâideler.kavânîn
(ar) قوانين kanunlar.kavî
(ar) قوی güçlü.kavim
(ar) قوم topluluk, ulus.kavis
(ar) قوس yay.kaviyü'l-bünye
(ar) البنيه قوی sağlam yapılı.kavl
(ar) قول söz.kavm
(ar) قوم kavim, topluluk.kavmî
(ar) قومی kavme dayalı.kavmiyet
(ar) قوميت kavimlik.kavs
(ar) قوس yay.kay'
(ar) ء قی kusma.kayd
(ar) قيد 1.bağ. 2.zincir. 3.kayıt.kazâ
(ar) قضا 1.ilahî takdir. 2.kadılık. 3.kaza. 4.ilçe.kazâî
(ar) قضائی yargı ile ilgili.kazârâ
(A.-F.) قضارا tesadüfen.kazâyâ
(ar) قضایا meseleler, problemler.kâzî
(ar) قاضی kadı.kâzib
(ar) کاذب yalancı.kaziyye
(ar) قضيه 1.mesele. 2.önerme.ke'enlemyekün
(ar) یکن لم کأن olmamışçasına, yok sayarak.ke's
(ar) کأس 1.çanak. 2.kadeh.kebed
(ar) کبد karaciğer.kebîr
(ar) کبير büyük.kebş
(ar) کبش koç.kebûd
(far) کبود mavi.kebûter
(far) کبود güvercin.kec
(far) کج eğri.kecbîn
(far) کجبين şaşı.keçel
(far) کچل kel.kedd
(ar) کد emek.keder
(ar) کدر 1.üzüntü. 2.bulanıklık.kedernâk
(A.-F.) کدرناک üzüntülü, kederli.kedhüda
(far) کدخدا kâhya.kedû
(far) کدو kabak.kef
(far) کف köpük.kefâlet
(ar) کفالت kefillik.kefçe
(far) کفچه kepçe.kefel
(ar) کفل kalça.kefere
(ar) کفره kafirler.keff
(ar) کف 1.aya. 2.avuç.keffe
(ar) کفه kefe.kefgîr
(far) کفگير kevgir.kefil
(ar) کفيل kefil, kefalet eden.kefş
(far) کفش ayakkabı.keftâr
(far) کفتار sırtlan.kefter
(far) کفتر güvercin.kehânet
(ar) کهانت falcılık, kahinlik.kehene
(ar) کهنه kahinler.kehf
(ar) کهف mağara.kehhâl
(ar) کحال 1.göze sürme çeken. 2.göz hekimi.kehkeşan
(far) کهکشان samanyolu.kej
(far) کژ eğik, eğri.kejdüm
(far) کژدم akrep.kelâğ
(far) کلاغ karakarga, kuzgun.kelâm
(ar) کلام söz.kelâm-ı kadim
قدیم کلام Kur'ân.kelâm-ı kibâr
کبار کلام büyük insanların özlü sözleri.kelb
(ar) کلب köpek.kelimât
(ar) کلمات kelimeler, sözcükler.kelime
(ar) کلمه sözcük.kelle
(far) کله baş.kem
(far) کم az, eksik.kemâbîş
(far) کمابيش az çok, aşağı yukarı.kemâfissâbık
(ar) السابق فی کما eskiden olduğu gibi.kemâkân
(ar) کماکان eskiden olduğu gibi.kemâl
(ar) کمال olgunluk, mükemmellik. kemal-i dikkatle (A.-F.-T.) büyük bir dikkatle. kemâl-i ihtimâm ile büyük bir özenle.kemân
(far) کمان 1.yay. 2.keman.kemânebrû
(far) ابرو کمان kaşı yay gibi olan sevgili.kemankeş
(far) کمانکش okçu, yay çeken.kemâyenbağî
(ar) ینبغی کما gerektiği gibi.kemend
(far) کمند kement.kemend-i zülf
(far) زلف کمند saçlarının kemendi.kemer
(far) کمر bel.kemerbend
(far) کمربند bel kayışı.kemîn
(far) کمين pusu, tuzak.kemmiyet
(ar) کميت nicelik.kemmiyet
(ar) کميت nicelik.kemter
(far) کمتر 1.daha az. 2.değersiz.kemyâb
(far) کمياب az bulunur.kenâr
(far) کنار 1.kıyı. 2.kenar, yan.kenef
(ar) کنف 1.çevre. 2.sığınacak yer.kenîse
(ar) کنيسه kilise.kenîz
(far) کنيز cariye.kenz
(ar) کنز hazine.ker
(far) کر sağır.kerâhet
(ar) کراهت iğrenme tiksinme.kerâmet
(ar) کرامت 1.cömertlik, kerem. 2.velîlerin gösterdikleri olağandışı hal.kerân
(far) کران uç, kıyı.kere
(ar) کره kez.kerefs
(far) کرفس kereviz.kerem
(ar) کرم cömertlik. kerem kılmak kerem etmek, iyilik etmek.keremkâr
(A.-F.) کرمکار cömert.kerhen
(ar) کرها istemeyerek, iğrenerek.kerîh
(ar) کریه iğrenç.kerîm
(ar) کریم 1.cömert. 2.yüce.kerîme
(ar) کریمه kız çocuk.kerkes
(ar) کرکس akbaba.kerrât
(ar) کرات defalar.kerre
(ar) کره defa.kerûbî
(ar) کروبی büyük melek.kervan
(far) کروان kafile, kervan. kervansaray bk. karvanserây.kes
(far) کس kişi, kimse.kesâd
(ar) کساد sürümsüz, kesat.kesâfet
(ar) کثافت 1.yoğunluk. 2.çokluk.kesâlet
(ar) کسالت tembellik, gevşeklik.kesb
(ar) کسب çalışarak kazanma.kesbî
(ar) کسبی çalışarak elde edilen.kese
(far) کيسه torba, küçük torba.kesîf
(ar) کثيف 1.yoğun. 2.kalın. 3.koyu.kesîr
(ar) کثير çok, bol.kesîrü'l-istimâl
(ar) کثيرالاستعمال çok kullanılan.kesret
(ar) کثرت çokluk, bolluk. kesretle :(A.-T.) çokça, bolca. kesretli (A.-T.) çok, fazla.keşf
(ar) کشف keşif, bulma, ortaya çıkarma.keşif
(ar) کشف keşfetme, bulma.keşkûl
(far) کشکول 1.dilenci çanağı. 2.keşkül, bir tür tatlı.keşmekeş
(far) کشمکش kargaşa, çekişme.keştî
(far) کشتی gemi.keştîbân
(far) کشتيبان kaptan.ketif
(ar) کتف 1.omuz. 2.kürek kemiği.ketm
(ar) کتم gizleme, saklama.kettân
(ar) کتان keten.ketûm
(ar) کتوم sır saklayan, ağzı sıkı.kevâkib
(ar) کواکب yıldızlar.kevkeb
(ar) کوکب yıldız.kevkebe
(ar) کوکبه gösteriş.kevn
(ar) کون varlık.kevser
(ar) کوثر 1.cennet. 2.cennetteki bir havuz.keyd
(ar) کيد hile, düzen.keyf
(ar) کيف keyif, afiyet.keyfe mâ ittafak
(ar) اتفق ما کيف rastgele.keyfiyet
(ar) کيفيت nitelikkeyfiyyet
(ar) کيفيت nitelik.keyhân
(far) کيهان dünya.keyvan
(far) کيوان Satürn, Zuhal.kezâ
(ar) کذا aynı şekilde, böylece.kezâlik
(ar) کذالک aynı şekilde.kezzâb
(ar) کذاب çok yalancı.kıbâb
(ar) قباب kubbeler.kıbel
(ar) قبل taraf, yön.kıble
(ar) قبله 1.Kâbe tarafı. 2.güney. 3.güney rüzgarı.kıbtî
(ar) قبطی çingene.kıdem
(ar) قدم eskilik.kıdve
(ar) قدوه önder.kılâ'
(ar) قلاع kaleler.kıllet
(ar) قلت azlık.kırâat
(ar) قرائت okuma. kırâat etmek okumak.kırâathâne
(A.-F.) خانه قرائت 1. kahvehane. 2.okuma salonu.kıran
(ar) قران 1.yakınlaşma. 2.iki gezegenin aynı burçta birbirine yaklaşması.kırba
(ar) قربه deriden yapılmış su kabı.kırtâsiye
(ar) قرطاسيه kağıt işleri.kısas
(ar) قصه kıssalar, hikayeler.kısm
(ar) قسم kısım, bölüm.kısmen
(ar) قسما bir kısmı.kısmet
(ar) قسمت 1.nasip, pay. 2.bölme.kıssa
(ar) قصه 1.öykü, fıkra. 2.olay.kıst
(ar) قسط 1.taksit. 2.parça.kıstas
(ar) قسطاس 1.ölçü. 2.terazi.kışr
(ar) قشر kabuk.kıt'a
(ar) قطعه parça.kıtal
(ar) قتال 1.savaş. 2.birbirini öldürme.kıyafet
(ar) قيافت kılık, görünüm.kıyâm
(ar) قيام 1.kalkma. 2.ayaklanma. kıyam etmek başkaldırmak, isyan etmek, ayaklanmak.kıyamet
(ar) قيامت 1.mahşer günü. 2.gürültü patırtı.kıyas
(ar) قياس karşılaştırma, mukayese.kıymet
(ar) قيمت değer. kıymet vermek değer vermek. kıymetbilmez (A.-T.) değer bilmeyen.kıymetdar
(A.-F.) قيمتدار değerli.kıyr
(ar) قير katran, zift.kıyye
(ar) قيه okka.kibar
(ar) کبار büyükler.kibr
(ar) کبر büyüklük taslama, şişinme.kifayet
(ar) کفایت 1.yeterli olma. 2.yararlılık. kifâyetsizlik (A.-T.) yetersizlik.kihâlet
(ar) کحالت 1.göz hekimliği. 2.sürmecilik.kîl
(ar) قيل söz.kilâb
(ar) کلاب köpekler.kîle
(ar) کيله kile.kilîsa
(far) کليسا kilise.kilk
(far) کلک kamış kalem.kîlükâl
(ar) قيل و قال dedikodukilye
(ar) کليه böbrek.kimyâger
(A.-F.) کيمياگر kimyacı.kimyevî
(ar) کيميوی kimyasal.kinâyeâmîz
(A.-F.) آميز کنایه kinayeli.kindar
(far) کيندار kinci.kînecû
(far) جو کينه kinci.kirâm
(ar) کرام 1.yüce kişiler. 2.cömertler.kirâren
(ar) کرارا defalarca.kirbâs
(ar) کرباس bez.kirm
(far) کرم kurt, kurtçuk.kirm-i ebrîşem
ابریشم کرم ipek böceği.kirm-i şebefruz
افروز شب کرم ateş böceği.kîse
(far) کيسه 1.torba, kese. 2.para kesesi.kisve
(ar) کسوه giysi.kisvet
(ar) کسوت 1.giysi. 2.güreşçi kisbeti.kîş
(far) کيش din.kişt
(far) کشت ekin.kiştzar
(far) کشتزار tarla.kişver
(far) کشور ülke.kişverküşâ
(far) کشورکشا fatih, ülkeler alan.kitâb
(ar) کتاب kitap.kitâbe
(ar) کتابه 1.mezar taşı yazısı. 2.yazıt.kitabhâne
(A.-F.) کتابخانه kütüphane.kitmân
(ar) کتمان sır saklama, ketumluk. kitmân etmek saklamak.kiyâset
(ar) کياست zekilik, uyanıklık.kizb
(ar) کذب yalan.köhne
(far) کهنه eski.kubh
(ar) قبح çirkinlik.kubûr
(ar) قبور mezarlar.kûçe
(far) کوچه sokak.kudât
(ar) قضات kadılar.kûdek
(far) کودک çocuk.kudemâ
(ar) قدما eskiler.kudret
(ar) قدرت güç.kudsî
(ar) قدسی kutsal.kudsiyân
(A.-F.) قدسيان melekler.kudsiyet
(ar) قدسيت kutsallık.kudsiyetşiken
(A.-F.) شکن قدسيت kutsallığı bozan; kutsal olan şeylere karşı saygısız.kudûm
(ar) قدوم 1.gelme. 2.kudüm.kudûmzen
(A.-F.) زن قدوم kudüm çalan.kûfe
(far) کوفه küfe.kufl
(ar) قفل kilit.kûfte
(far) کوفته 1.ezik. 2.köfte.kûh
(far) کوه dağ.kûhân
(far) کوهان hörgüç.kûhistan
(far) کوهستان dağlık.kuhl
(ar) کحل göz sürmesi.kulel
(ar) قلل 1.kuleler. 2.doruklar.kullâb
(ar) قلاب kanca, çengel.kulle
(ar) قله 1.kule. 2.doruk.kulûb
(ar) قلوب kalpler.kumâr
(ar) قمار kumar.kumâş
(ar) قماش kumaş.kumrî
(ar) قمری kumru.kûr
(far) کور kör.kur'a
(ar) قرعه kur'a, ad çekme.kurâ
(ar) قراء köyler.kurâze
(ar) قراضه kırıntı, döküntü.kurb
(ar) قرب 1.yakınlık. 2.yakın.kûre
(far) کوره kuyumcu ocağı.kûrî
(far) کوری körlük.kurrâ
(ar) قراء Kur'ân okuyucular.kurs
(ar) قرص yuvarlak.kurûn
(ar) قرون 1.yüzyıllar. 2.çağlar.kurûn-i kadîme
(far) قدیمه قرون eski çağlar.kurûn-i ûlâ
اولی قرون ilkçağ.kurûn-i vüstâ
وسطی قرون ortaçağ.kûs
(far) کوس kös, büyük davul.kûse
(far) کوسه köse.kusûr
(ar) قصور 1.kasırlar. 2.eksiklik, hata, ihmal. kusur eylemek ihmalde bulunmak, hata yapmak.kûşe
(far) کوشه köşe.kûşiş
(far) کوشش çaba.kûşk
(far) کوشک köşk.kût
(ar) قوت azık, yiyecek.kûtah
(far) کوتاه kısa.kûtahnazar
(F.-A.) نظر کوتاه kıt görüşlü, basiretsiz.kutb
(ar) قطب kutup.kutn
(ar) قطن pamuk.kutr
(ar) قطر çap.kuûd
(ar) قعود oturma.kuvâ
(ar) قوا güçler, kuvvetler.kuvve
(ar) قوه güç, kuvvet.kuvve-i muhayyile
مخيله قوهء hayal gücü.kuvve-i müeyyide
مؤیده قوهء yaptırım gücü.kuvvet
(ar) قوت 1.güç. 2.askerî güç.kûy
(far) کوی 1.köy. 2.sokak. 3.sevgilinin evinin bulunduğu yer.kuyûd
(ar) قيود 1.bağlar. 2.kayıtlar.kuyûdat
(ar) قيودات kayıtlar.kuzât
(ar) قضات kadılar.kûze
(far) کوزه testi.kübrâ
(ar) کبرا en büyük.küdûr
(ar) کدور kederler.küdûret
(ar) کدورت 1.bulanıklık. 2.tasa.küffar
(ar) کفار kafirler.küfr
(ar) کفر 1.kafirlik. 2.küfür.küfrbâz
(A.-F.) کفرباز küfürbaz.kühen
(far) کهن eski.külah
(far) کلاه şapka.külbe
(far) کلبه kulübe.küleh
(far) کله külah, şapka.külfet
(ar) کلفت 1.zahmet. 2.merasim.küll
(ar) کل tüm, bütün.küllî
(ar) کلی 1.genel. 2.çok.külliyyen
(ar) کليا tamamen, tümü.künc
(far) کنج köşe.küngüre
(far) کنگره şerefe.künh
(ar) کنه asıl, öz.künûn
(far) کنون şimdi.künûz
(ar) کنوز hazineler.küre
(ar) کره küre.küre-i arz
ارض کرهء yerküre, dünya.kürevî
(ar) کروی küresel.kürre
(far) کره 1.sıpa. 2.tay.kürsî
(ar) کرسی 1.kürsü, taht. 2.başkent.küsûf
(ar) کثوف 1.güneş tutulması. 2.tutulma.küsûr
(ar) کسور 1.kesirler. 2.parçalar.küşad
(far) کشاد 1.açma. 2.açılma, açılış. küşâd etmek açılış yapmak, açmak.küştî
(far) کشتی güreş.küttâb
(ar) کتاب kâtipler, yazıcılar.kütüb
(ar) کتب kitaplar.kütübhâne
(A.-F.) کتبخانه kütüphane.L
lâ
(ar) لا 1.hayır. 2.yoktur.la'l
(ar) لعل 1.al. 2.lal taşı. 3.kırmızı dudak.lâakal
(ar) لااقل en azından, hiç olmazsa.lâbe
(far) لابه yalvarma.lâbis
(ar) لابس giyen. lâbis olmak giymek.lâbüd
(ar) لابد gerekli, lazım.lâcerem
(ar) لاجرم kuşkusuz.lâcverd
(far) لاجورد lacivert.lâdînî
(ar) لادینی laik, din dışı.lâf
(far) لاف söz.lafazan
(far) لافزن geveze.lafız
(ar) لفظ söz.lâfügüzâf
(far) گزاف و لاف boş söz, zırva.lafz
(ar) لفظ söz, lafız.lafzî
(ar) لفظی lafız ile ilgili, söz ile ilgili.lâgar
(far) لاغر zayıf, cılız.lağv
(ar) لغو 1.kaldırma. 2.boşuna. lağvedilmek (A.-T.) 1.kaldırılmak. 2.hükümsüz kılınmak. lağvetmek (A.-T.) 1.kaldırmak. 2.hükümsüz kılmak. lağvolmak (A.-T.) 1.kaldırılmak. 2.hükümsüz kalmak. lağvolunmak (A.-T.) 1.kaldırılmak. 2.hükümsüz kılınmak.lağz
(ar) لغز sürçme.lağziş
(far) لغزش sürçme, kayma.lahd
(ar) لحد mezar, lahit.lahika
(ar) لاحقه ek.lahm
(ar) لحم et.lahn
(ar) لحن 1.uyum. 2.tavır. 3.dil.laht
(far) لخت parça.lâhûtî
(ar) لاهوتی ilahî.lahza
(ar) لحظه an, lahza.laîn
(ar) لعين lanetlenmiş.lakab
(ar) لقب lakap.lâkayd
(ar) لاقيد kayıtsız.lâkaydî
(ar) لاقيدی kayıtsızlık.lâkin
(ar) لکن ancak, ne var ki.laklâk
(ar) لقلاق leylek.laklaka
(ar) لقلقه boş laf.lâl
(far) لال dilsiz.lâle
(far) لاله lale çiçeği.lâlekâ
(far) لالکا 1.pabuç. 2.taç, ibik.lâlettayin
(ar) لا علی التعيين gelişigüzellâlezar
(far) زار لاله lale bahçesi.lâmehâle
(ar) لامحاله ister istemez, çaresiz.lâmekan
(ar) لامکان mekansızlık.lâmi'
(ar) لامع parlayan.lâmia
(ar) لامعه parlayan.lâmise
(ar) لامسه dokunma duyusu.lâne
(far) لانه yuva.lanet
(ar) لعنت lanet, beddua.lâsiyyema
(ar) لاسيما özellikle.lâşe
(far) لاشه leş.lâşehâr
(far) خوار لاشه leş yiyen.latif
(ar) لطيف hoş, yumuşak.latife
(ar) لطيفه şaka. latife etmek (A.-T.) şaka yapmak.latifegû
(A.-F.) گو لطيفه şakacı.latme
(ar) لطمه tokat.lâubali
(ar) لاابالی kayıtsız, gamsız. lâubalîlik (A.-T.) kayıtsızlık, gamsızlık.lây
(far) لای 1.çamur. 2.tortu.lâya'kil
(ar) لایعقل kendinde olmayan.lâyemut
(ar) لایموت ölümsüz.lâyenkatı
(ar) لاینقطع kesintisiz, sürekli.lâyetecezza
(ar) لایتجزا parçalanmaz, ayrılmaz.lâyetegayyer
(ar) لایتغير değişmez.lâyetenâhi
(ar) یتناهی لا sonsuz.lâyetezelzül
(ar) یتزلزل لا sarsılmaz.lâyiha
(ar) لایحه tasarı.lâyuad
(ar) لایعد sayısız.lâzevâl
(ar) لازوال yok olmaz, ölümsüz.lâzım
(ar) لازم 1.gerekli. 2.geçişsiz.lâzıme
(ar) لازمه gerekli.leâli
(ar) لئالی inciler.leb
(far) لب dudak.lebâleb
(far) لبالب ağzına kadar dolu.leben
(ar) لبن süt.leb-i derya
(far) دریا لب sahil, deniz kenarı.lecâcet
(ar) لجاجت inat.lecûc
(ar) لجوج inatçı.ledünnî
(ar) لدنی Tanrı sırlarıyla ilgili.leffen
(ar) لفا ilişikte.leh
(ar) له yan, yana, yararına.lehv
(ar) لهو 1.oyun. 2.yararı olmayan işler.leîm
(ar) لئيم alçak.leîmâne
(A.-F.) لئيمانه alçakça.leked
(far) لکد 1.tekme. 2.çifte.lekedâr
(far) دار لکه lekeli.lem'a
(ar) لمعه parıltı.lemeân
(ar) لمعان parıldama.lemeât
(ar) لمعات parıltılar.lems
(ar) لمس dokunma.lemyezel
(ar) یزل لم 1.yok olmayan, kalıcı. 2.Tanrı.leng
(far) لنگ aksak, topal.lerzân
(far) لرزان titrek.lerziş
(far) لرزش titreme.leşker
(far) لشکر 1.asker. 2.ordu.letâfet
(ar) لطافت 1.hoşluk. 2.yumuşaklık. 3.güzellik.letâif
(ar) لطائف şakalar, fıkralar, latifeler.levâhık
(ar) لواحق ekler.levâyih
(ar) لوایح tasarılar.levâzım
(ar) لوازم gereçler, gerekli şeyler.levend
(far) لوند 1.Osmanlı deniz eri. 2.ayyaş. 3.zampara. 4.kabadayı.levh
(ar) لوح levha.levha
(ar) لوحه plaka, tabela.levn
(ar) لون 1.renk. 2.tür.levs
(ar) لوث pislik.levze
(ar) لوزه 1.badem. 2.bademcik.leyâlî
(ar) ليالی geceler.leyl
(ar) ليل gece.leyle
(ar) ليله gece.leylî
(ar) ليلی yatılı.leylünehâr
(ar) نهار و ليل gece gündüz.leyyin
(ar) لين yumuşak.lezâiz
(ar) لذات lezzetler.lezîz
(ar) لذیذ lezzetli.lezzât
(ar) لذات 1.lezzetler. 2.zevkler.lezzet
(ar) لذت 1.lezzet, tad. 2.zevk.libas
(ar) لباس giysi.licâm
(far) لجام gem.lifâfe
(ar) لفافه sargı.ligâm
(far) لگام 1.gem. 2.dizgin.lihâf
(ar) لحاف yorgan.lihye
(ar) لحيه sakal.lîk
(far) ليک ama ancak.likâ
(ar) لقا 1.buluşma. 2.yüz.lîme
(far) ليمه parça.lîmû
(far) ليمو limon.lisân
(ar) لسان dil.lisanî
(ar) لسانی dil ile ilgili.lisâniyyat
(ar) لسانيات dilbilim.lise
(ar) لثه diş eti.livâ
(ar) لوا sancak, bayrak.livata
(ar) لواطه kulamparalık, oğlancılık.liyakat
(ar) لياقت yaraşma.lu'bet
(ar) لعبت oyuncak.lu'betbaz
(A.-F.) باز لعبت kuklacı.luâb
(ar) لعاب salya.lugât
(ar) لغات 1.sözlük. 2.kelimeler.lugat
(ar) لغت 1.söz. 2.sözlük. 3.kelime.lugaz
(ar) لغز bilmece.lukme
(ar) لقمه lokma.lûle
(far) لوله 1.boru. 2.lüle, kağıt külah.lutf
(ar) لطف 1.iyilik, lütuf. 2.güzellik. lutfeylemek ilgi göstermek, iyilik etmek.lutfkâr
(A.-F.) لطفکار lütuf sahibi.lutufdîde
(A.-F.) دیده لطف iyilik görmüş, lütuf görmüş.lutufkâr
(A.-F.) لطفکار lütuf sahibi.lü'lü
(ar) لؤلؤ inci.lübb
(ar) لب öz.lücce
(ar) لجه 1.kalabalık. 2.gümüş. 3.deniz, engin su.lüknet
(ar) لکنت dil tutukluğu.lüle
(far) لوله 1.boru. 2.lüle, kağıt külah.lüzum
(ar) لزوم gereklilik, lazım olma. lüzum görmek gerekli bulmak.M
mâ
(ar) ما su.mâ
(far) ما biz.ma'âyib
(ar) معایب kusurlar, ayıplar.ma'ber
(ar) معبر geçit.ma'ni
(ar) معنی anlam.ma'raz
(ar) معرض sergi.ma'reke
(ar) معرکه savaş alanı.ma'şerî
(ar) معشری kollektif.maâbid
(ar) معابد mabetler, ibadet yerleri.maâbir
(ar) معابر geçitler.maâd
(ar) معاد 1.dönüş yeri. 2.ahiret.mâadâ
(ar) ماعدا dışında, -den başka, başka, öte, yanı sıra.maâdin
(ar) معادن madenler.maalesef
(ar) الأسف مع ne yazık ki.maalmemnûniye
(ar) الممنونيه مع seve seve.maânî
(ar) معانی anlamlar.maârif
(ar) معارف 1.bilimler. 2.kültür. 3.Millî Eğitim Bakanlığı. maarif nezareti millî eğitim bakanlığı.maâş
(ar) معاش 1.geçim. 2.aylık.maatteessüf
(ar) التأسف مع ne yazık ki, üzülerek, maalesef.maazâlik
(ar) ذلک مع bununla birlikte.maâzallah
(ar) االله معاذ Allah esirgesin.mâba'dut-tabîa
(ar) مابعدالطبيعه fizik ötesi, doğa ötesi.mâba'duttabîiyye
(ar) مابعدالطبيعيه metafizik, doğa ötesi.mâbad
(ar) مابعد sonraki. mâbadı var (A.-T.) devam edecek, sürecek, arkası var.mabed
(ar) معبد 1.tapınak. 2.ibadethane.mâbeyn
(ar) مابين 1.arası. 2.padişah sarayı.mabud
(ar) معبود ibadet edilen,mâcera
(ar) ماجرا 1.cereyan eden. 2.serüven.mâceraperest
(A.-F.) ماجراپرست maceracı.maceraperestî
(A.-F.) ماجراپرستی maceracılık, maceraperestlik.mâdâmülhayat
(ar) مادامالحيات ömür boyu.madde be madde
(A.-F.) بماده ماده madde madde.maddî
(ar) مادی 1.madde ile ilgili. 2.materyalist.maddiyet
(ar) مادیت maddîlik.maddiyye
(ar) مادیه 1.madde ile ilgili. 2.matetaryalist.mâde
(far) ماده dişi.mâdelet
(ar) معدلت adalet.madeniyyât
(ar) معدنيات madencilik bilimi, mineraloji.mâder
(far) مادر anne.maderî
(far) مادری anne ile ilgili, ana tarafı.mâderzâd
(far) مادرزاد anadan doğma.mâdiyân
(far) مادیان kısrak.madûd
(ar) معدود sayılı. madûd olmak sayılmak.mâdum
(ar) معدوم yok olmuş.mâdumiyet
(ar) معدوميت yokluk.mâdun
(ar) مادون ast, aşağıda, alt.mâfevk
(ar) مافوق üst, üstü, yukarısı.mafsal
(ar) مفصل eklem.magâre
(ar) مغاره mağara.mağâk
(far) مغاک 1.çukur. 2.mezar.mağâzî
(ar) مغازی 1.savaşlar, gazalar. 2.savaş öyküleri.mağbûn
(ar) مغبون aldatılmış.mağdûr
(ar) مغدور haksızlığa uğramış. mağdur etmek haksızlığa uğratarak zor durumda bırakmak. mağdur olmak haksızlığa uğramayarak zor durumda kalmak.mağduriyet
(ar) مغدوریت haksızlığa uğrama, mağdur olma.mağfiret
(ar) مغفرت yarlıgama. mağfiret etmek yarlıgamak.mağfur
(ar) مغفور yarlıganmış.mağlata
(ar) مغلطه laf salatası, yanıltmaca.mağlub
(ar) مغلوب yenik.mağmûm
(ar) مغموم gamlı, kederli.mağrib
(ar) مغرب 1.batı. 2.akşam namazı. 3.Kuzeybatı Afrika. 4.Fas.mağrur
(ar) مغرور gururlu, kendini beğenmiş. mağrûr olmak gururlanmak.mağrûrane
(A.-F.) مغرورانه gururlanarak, kendini beğenerek.mağsub
(ar) مغصوب gaspedilmiş.mağşuş
(ar) مغشوش karışmış.mağz
(far) مغز 1.beyin. 2.iç, öz. 3.ilik.mağzûb
(ar) مغضوب gazaba uğratılmış.mâh
(far) ماه ay.mahabbet
(ar) محبت sevgi. mahabbet eylemek sevmek.mahâfil
(ar) محافل 1.mahfiller. 2.toplantı yerleri.mahâkim
(ar) محاکم mahkemeler.mahal
(ar) محل yer.mahall
(ar) محل yer.mahallî
(ar) محلی 1.yerel. 2.yerli.mahalliye
(ar) محليه yerel.mâhâne
(far) ماهانه aylık.mahâret
(ar) مهارت beceri.mâhasal
(ar) ماحصل sonuç.mahâsin
(ar) محاسن iyilikler, güzellikler.mâhazar
(ar) ماحضر hazırda olan.mahâzin
(ar) مخازن mahzenler.mahâzîr
(ar) محاذیر sakıncalar.mahbes
(ar) محبس hapishane.mahbûb
(ar) محبوب 1.sevilen. 2.sevgili.mahbus
(ar) محبوس 1.hapsedilmiş. 2.hapishane.mahcûb
(ar) محجوب 1.örtülmüş. 2.utangaç. mahcûb etmek utandırmak. mahcûb olmak utanmak.mahcûbiyet
(ar) محجوبيت utangaçlık.mahcûz
(ar) محجوظ hacizli. mahcûz olmak haczedilmek.mahdud
(ar) محدود sınırlı, kasıtlı.mahdum
(ar) مخدوم oğul.mâhe
(far) ماهه matkap.mahfaza
(ar) محفظه kutu, kap.mahfî
(ar) مخفی gizli.mahfil
(ar) محفل 1.toplantı yeri. 2.cami mahfili.mahfiyyen
(ar) مخفيا gizlice.mahfuz
(ar) محفوظ korunmuş, saklanmış.mâh-ı nev
(far) نو ماه hilal, ay.mâh-ı sipihr
سپهر ماه ay, gökyüzündeki ay.mâhî
(far) ماهی balık.mahir
(ar) ماهر becerili, maharetli.mahiyet
(ar) ماهيت asıl, esas, içyüzü.mahkûk
(ar) محکوک kazılmış, kazılarak yazılmış, yontulmuş.mahkum
(ar) محکوم hüküm giymiş. mahkûm etmek hüküm giydirmek. mahkum olmak hüküm giymek.mahlas
(ar) مخلص takma ad.mahlû
(ar) مخلوع tahttan indirilmiş.mahluk
(ar) مخلوق yaratık.mahlul
(ar) محلول erimiş, çözülmüş, hallolmuş.mahlut
(ar) مخلوط karışık.mahmûd
(ar) محمود 1.övülmüş. 2.hamd edilmiş.mahmul
(ar) محمول yüklü.mahmur
(ar) مخمور uykulu, baygın.mâhpâre
(far) پاره ماه 1.ay parçası. 2.çok güzel.mahrec
(ar) مخرج çıkış yeri.mahrem
(ar) محرم 1.nikah düşmeyen. 2.gizli.mâhru
(far) ماهرو ay yüzlü, güzel yüzlü.mahruk
(ar) محروق yanık, yanmış.mahrûkat
(ar) محروقات yakacak.mahrum
(ar) محروم yoksun. mahrum etmek yoksun bırakmak. mahrum olmak yoksun kalmak.mahrumiyet
(ar) محروميت yoksunluk, mahrumluk.mahrut
(ar) مخروط koni.mahsûb
(ar) محسوب hesap edilen.mahsûl
(ar) محصول ürün, sonuç.mahsur
(ar) محصور kuşatılmış.mahsus
(ar) مخصوص 1.özgü, ayrılmış. 2.bilerek.mahsûs
(ar) مخصوص hissedilen, hissedilir.mahşer
(ar) محشر 1.kıyamet yeri. 2.aşırı kalabalık.mâhtâb
(far) ماهتاب mehtap.mahtûm
(ar) مختوم mühürlü.mahtût
(ar) مخطوط 1.yazılı. 2.çizili.mahv
(ar) محو 1.yok etme. 2.yok olma. mahvetmek (A.-T.) yok etmek.mahz
(ar) محض sırf, sade, tam.mahzar
(ar) محضر 1.huzur, kat. 2.görünüş.mahzun
(ar) محزون hüzünlü. mahzun etmek hüzünlendirmek. mahzun olmak hüzünlenmek.mahzûnane
(A.-F.) محزونانه hüzünlü bir halde.mahzur
(ar) محذور sakınca. mahzur görmek sakıncalı bulmak.mahzûzat
(ar) محظوظات hoşa gidecek şeyler.mâî
(ar) مائی 1.su ile ilgili. 2.mavi.mâ-i mukattar
مقطر ماء damıtık su.mâide
(ar) مائده sofra.mâil
(ar) مائل 1.eğilimli, istekli. 2.eğimli, meyilli. 3.çalan. mâil olmak eğilim göstermek.maîşet
(ar) معيشت geçim, dirlik.maiyyet
(ar) معيت birlik, beraberlik, yanında bulunma.mak'ad
(ar) مقعد 1.makat, kıç. 2.minder.makâbir
(ar) مقابر mezarlar, kabirler.mâkabl
(ar) ماقبل önceki, önü.mâkablettârih
(ar) التاریخ ماقبل tarih öncesi.makâl
(ar) مقال söz.makam
(ar) مقام 1.yer. 2.kat, huzur. 3.musikî makamımakâmat
(ar) مقامات makamlar.makarr
(ar) مقر 1.başkent. 2.merkez.makâsıd
(ar) مقاصد maksatlar.makber
(ar) مقبر mezar.makbere
(ar) مقبره mezar.makbul
(ar) مقبول kabul edilen, beğenilen.makbuz
(ar) مقبوض 1.alınmış. 2.alındı belgesi.makdem
(ar) مقدم gelme, geliş.makdur
(ar) مقدور 1.güç. 2.elden gelen.makes
(ar) معکس yansıma yeri. makes bulmak (A.-T.) yansımak, yansıyacak yer bulmak. makes olmak (A.-T.) yansıtmak, yansıma yeri olmak.makhûr
(ar) مقهور 1.kahrolmuş, yenilmiş. 2.gazaba uğramış.mâkiyan
(far) ماکيان tavuk.makrun
(ar) مقرون yakın.maksad
(ar) مقصد amaç.)maksûd
(ar) مقصود istenilen, maksat.makta
(ar) مقطع 1.kesim yeri. 2.kesit.)maktel
(ar) مقتل 1.öldürme yeri. 2.ünlü birinin ölümü üzerine yazılan şiir.maktû
(ar) مقطوع 1.kesilmiş, kesik. 2.pazarlık yapılmaz.maktül
(ar) مقتول öldürülen. maktül olmak öldürülmek.mâkul
(ar) معقول akla uygun.makûlat
(ar) معقولات aklî bilgiler.makûle
(ar) مقوله kategori.makûs
(ar) معکوس 1.ters. 2.uğursuz.mal
(ar) مال 1.mal. 2.servet.mâlâmâl
(far) مالامال dopdolu.mâlî
(ar) مالی 1.mal ile ilgili. 2.maliye ile ilgili.mâlihulya
(Yun.-A.) خوليا مالی melankoli.mâlik
(ar) مالک sahip.mâlikiyet
(ar) مالکيت sahip olma.maliye
(ar) ماليه devletin gelir ve gider işlerini takip eden bakanlık ve ona bağlı daireler.malûl
(ar) معلول özürlü, hastalıklı.malûlen
(ar) معلولا sakatlanmış olarak, özürlü olarak.malûlîn
(ar) معلولين hastalar, sakatlar.malûm
(ar) معلوم bilinen. malûm olmak anlaşılmak, bilinmek.malûmat
(ar) معلومات bilgi.malûmatfurûş
(A.-F.) فروش معلومات bilgiçlik taslayan. malûmatfurûşluk (A.-F.-T.) bilgiçlik taslama. malûmatfurûşluk etmek bilgiçlik taslamak.mâmafih
(ar) مافيه مع bununla birlikte.mâmelek
(ar) ماملک sahip olunan.mamûl
(ar) معمول 1.yapılmış, imal edilmiş. 2.alışılmış.mamûlat
(ar) معمولات imal edilenler. mamûlün fevkinde alışılmışın ötesinde.mamûr
(ar) معمور bayındır, imar edilmiş. mamûr edilmek bayındırlaştırılmak, imar edilmek. mamûr etmek bayındırlaştırmak. mamûr olmak bayındır olmak.mamûre
(ar) معموره bayındır yer.mamûriyet
(ar) معموریت bayındırlık.mana
(ar) معنی anlam. manalandırmak anlam kazandırmak.manen
(ar) معنا 1.mana yolu ile. 2.gönülden.mânend
(far) مانند gibi.manevî
(ar) معنوی 1.anlam ile ilgili. 2.ruh ile ilgili.maneviyat
(ar) معنویات 1.manaya dayalı şeyler. 2.moral değerler.mani
(ar) معنی engel. mani olmak engel olmak.mânia
(ar) مانعه engel.manidar
(A.-F.) دار معنی anlamlı.mansıb
(ar) منصب devlet memuriyetindeki makam.mansıbdar
(A.-F.) منصبدار makam sahibi devlet memuru.mansur
(ar) منصور Tanrı'nın yardımıyla zafer kazanan.mantıkan
(ar) منطقا mantık bakımından.mantıkî
(ar) منطقی mantıklı.mantıkiyyûn
(ar) منطقيون mantıkçılar, mantık bilginleri.manzar
(ar) منظر 1.seyir yeri. 2.görünüş. 3.yüz.manzara
(ar) منظره görünüm.manzum
(ar) منظوم nazmedilmiş.manzûmât
(ar) منظومات manzumeler.manzûme
(ar) منظومه 1.dizilmiş. 2.vezinli söz, şiir. 3.sistem.manzur
(ar) منظور 1.bakılan. 2.dikkat çeken. manzur olmak görülmek, göze çarpmak.mâr
(far) مار yılan.maraz
(ar) مرض hastalık.marazî
(ar) مرضی hastalıklı, hastalkla ilgili.mârgîr
(far) مارگير yılancı, yılan tutan.marifet
(ar) معرفت 1.bilme. 2.ustalık, beceri. 3.aracı.mariz
(ar) مریض hasta.mârpîç
(far) مارپيچ marpuç, nargile marpucu.maruf
(ar) معروف 1.bilinen. 2.ünlü, tanınmış. marûf olmak tanınmak, bilinmek.maruz
(ar) معروض 1.arzedilen, sunulan. 2.karşı karşıya kalma, tutulma. maruz olmak karşı karşıya kalmak.maruzat
(ar) معروضات sunulanlar, arzedilecek şeyler.mâsabak
(ar) ماسبق geçen, geçmiş.masâri
(ar) مصارع dizeler, mısralar.masârif
(ar) مصارف harcamalar.masdar
(ar) مصدر 1.çıkış yeri, kaynak. 2.masdar.mâsebak
(ar) ماسبق geçen, geçmiş.mashara
(ar) مسخره soytarı.mâsiva
(ar) ماسوی 1.Tanrı'nın dışındaki varlıklar. 2.dünyaya özgü her şey.masiyet
(ar) معصيت 1.günah. 2.isyan.maskat
(ar) مسقط 1.düşüş yeri.maskat-ı re's
رأس مسقط doğum yeri.maslahat
(ar) مصلحت 1.iş. 2.dirlik düzenlik.maslahatgüzar
(A.-F.) گزار مصلحت elçi adına devlet işlerini yürüten.masnû
(ar) مصنوع 1.yapma, yapay. 2.sanatlı.masraf
(ar) مصرف harcama, gider.masrû
(ar) مصروع saralı.masrûf
(ar) مصروف harcanmış. masruf olmak harcanmak.mass
(ar) مص emme. massetmek emmek, çekmek.mâst
(far) ماست yoğurt.mastaba
(ar) مصطبه 1.meyhane. 2.sedir.masum
(ar) معصوم 1.suçsuz, günahsız. 2.küçük çocuk.masumane
(A.-F.) معصومانه masumca.masume
(ar) معصومه 1.suçsuz, günahsız. 2.küçük kız çocuğu.masumiyet
(ar) معصوميت masumluk, suçsuzluk.masûn
(ar) مصون korunmuş, saklanmış. masûn kalmak korunmak, zarar gelmemek.mâşe
(far) ماشه maşa.maşer
(ar) معشر toplum.maşerî
(ar) معشری kollektif, ortaklaşa.mâşıta
(ar) ماشطه kadın makyajcısı, kadın kuaförü.mâşî
(ar) ماشی yürüyen.mâşiyen
(ar) ماشيا yürüyerek.maşrık
(ar) مشرق doğu.maşûk
(ar) معشوق (erkek) sevgili.maşuka
(ar) معشوقه (bayan) sevgili.matbaa
(ar) مطبعه basımevi.matbah
(ar) مطبخ mutfak.matbû
(ar) مطبوع 1.basılı. 2.hoşa giden, hoş.matbûat
(ar) مطبوعات 1.basın. 2.basılı şeyler.mâtem
(ar) ماتم yas. mâtem tutmak yas tutmak.mâtemdar
(A.-F.) ماتمدار yaslı.mâtemî
(A.-F.) ماتمی yaslı. mâtemli (A.-T.) yaslı.mâtemserâ
(A.-F.) ماتمسرا yas tutulan ev.mâtemzede
(A.-F.) زده ماتم yaslı.matla
(ar) مطلع 1.doğuş yeri. 2.kaside ve gazelin ilk beyti.matlab
(ar) مطلب 1.konu. 2.istek.matlub
(ar) مطلوب 1.istenilen, aranan. 2.alacak. matlûb etmek istemek.matrûd
(ar) مطرود kovulmuş.matrûş
(ar) مطروش 1.sakalsız. 2.tıraşlanmış.matuf
(ar) معطوف yönelik, çevrili.matûh
(ar) معتوه bunak, bunamış.matûhe
(ar) معتوهه bunak, bunamış (bayan).mâvaka
(ar) ماوقع olup biten.mâverâ
(ar) ماورا 1.öte, ötesinde. 2.ahiret, öbür dünya.mavtın
(ar) موطن yurt tutulan yer.mâye
(far) مایه 1.maya. 2.para. 3.mal. 4.güç.mâyedar
(far) دار مایه 1.mayalı. 2.paralı. 3.mal sahibi. 4.güçlü.mâyi
(ar) مایع sıvı.mayûb
(ar) معيوب 1.kusurlu. 2.ayıplanmış.mazanna
(ar) مظنه 1.ermiş sanılan.2.zan altındaki.mazarrat
(ar) مضرت 1.zarar verme. 2.zarar.mazarrât
(ar) مضرات zararlar.mazbata
(ar) مضبطه tutanak. mazbata tanzim etmek tutanak düzenlemek.mazbut
(ar) مضبوط 1.zaptedilmiş. 2.kayda geçirilmiş. 3.derli toplu. 4.sağlam.mazbutat
(ar) مضبوطات kayda geçirilenler.mazeret
(ar) معذرت özür.mazerethâh
(A.-F.) خواه معذرت özür dileyen.mazhar
(ar) مظهر 1.ortaya çıkış yeri. 2.şereflenme, nail olma. mazhar olmak karşılaşmak, nail olmak.mâzi
(ar) ماضی geçmiş, geçmiş zaman.mazlum
(ar) مظلوم 1.zulme uğramış. 2.sesiz sedasız.mazlumâne
(A.-F.) مظلومانه mazlumca.mazlûmiyet
(ar) مظلوميت 1.mazlumluk, zulme uğramışlık. 2.sesiz sedasız olma.mazmaza
(ar) مضمضه gargara. mazmaza yapmak gargara yapmak, ağızda su çalkalamak.mazmun
(ar) مضمون 1.kavram. 2.ince söz.maznun
(ar) مظنون zanlı. maznun olmak zan altında kalmak.mazrub
(ar) مضروب 1.dövülen. 2.çarpılan.mazruf
(ar) مظروف 1.kaba konulan. 2.zarflı.mâzu
(far) مازو mazı.mazûl
(ar) معزول görevden alınmış, azledilmiş. mazul olmak görevden alınmak, azledilmek.mazur
(ar) معذور özürlü.me'vâ
(ar) مأوا sığınma yeri.me'yûs
(ar) مأیوس umutsuz. me'yûs etmek umutsuz bırakmak. me'yûs olmak umudunu yitirmek.meâb
(ar) مآب sığınma yeri.meâd
(ar) معاد 1.dönüş yeri. 2.ahiret.meâhiz
(ar) مآخذ kaynaklar.meâl
(ar) مآل anlam.meâric
(ar) معارج merdivenler.meâsî
(ar) معاصی 1.isyanlar. 2.günahlar.meâyib
(ar) معایب kusurlar, ayıplar.mebâd
(far) مباد sakın, aman sakın, olmaya.mebâdâ
(far) مبادا sakın, aman sakın, olmaya.mebâdî
(ar) مبادی ilkeler, prensipler.mebâhis
(ar) مباحث konular, bahisler.mebânî
(ar) مبانی 1.temeller. 2.yapılar, binalar.mebde'
(ar) مبدأ 1.başlangıç noktası.mebde-i tarih
تاریخ مبدأ tarih başlangıcı.mebhas
(ar) مبحث 1.bölüm, fasıl. 2.bilim.mebhûs
(ar) مبحوث bahsedilen.mebhût
(ar) مبهوت şaşkın.meblağ
(ar) مبلغ 1.tutar. 2.para.mebnâ
(ar) مبنی bina.mebnî
(ar) مبنی 1.dayanan. 2.bina edilmiş.mebsût
(ar) مبسوط yaygın, açık.mebsûten
(ar) مبسوطا yaygın olarak.mebus
(ar) مبعوث 1.gönderilmiş. 2.milletvekili. 3.ölümden sonra dirilen.mebzûl
(ar) مبذول bol.mebzûlen
(ar) مبذولا bolca.mebzûliyet
(ar) مبذوليت bolluk.mec'ûl
(ar) مجعول yapay.mecâl
(ar) مجال 1.güç, kuvvet. 2.fırsat.mecâlis
(ar) مجالس meclisler.mecâmi
(ar) مجامع toplantı yerleri.mecânîn
(ar) مجانين mecnunlar, çılgınlar.mecbûr
(ar) مجبور 1.zorunlu. 2.zora koşulmuş.mecbûrî
(ar) مجبوری zorunlu.mecbûriyet
(ar) مجبوریت zorunluluk.meccânen
(ar) مجانا parasız olarak.meccânî
(ar) مجانی parasız.mecd
(ar) مجد ululuk.mecelle
(ar) مجله dergi.mechûl
(ar) مجهول bilinmeyen.mechûlât
(ar) مجهولات bilinmeyenler.mechûliyet
(ar) مجهوليت bilinmezlik.mechûlünneseb
(ar) النسب مجهول onun bunun çocuğu.mecîd
(ar) مجيد ulu.meclis
(ar) مجلس toplantı yeri.meclisefrûz
(A.-F.) افروز مجلس meclisi aydınlatan, meclisi şenlendiren.meclûb
(ar) مجلوب 1.celbedilmiş. 2.aşık, tutkun.mecma'
(ar) مجمع toplantı yeri.mecmû'
(ar) مجموع toplam, tümü.mecmûa
(ar) مجموعه 1.dergi. 2.küçük risale veya farklı kitapların bir araya getirildiği eser.mecmûan
(ar) مجموعا toplam olarak.mecnûn
(ar) مجنون 1.delice seven. 2.cinli. 3.Leyla'nın aşığı.mecnûnâne
(A.-F.) مجنونانه çılğınca, delicesine.mecrâ
(ar) مجرا 1.su yatağı. 2.yol, güzergah.mecrûh
(ar) مجروح yaralı.mecrûhîn
(ar) مجروحين yaralılar.mecûsî
(ar) مجوسی ateşperest, ateşe tapan.meczûb
(ar) مجذوب 1.cezbedilmiş. 2.Tanrı sevgisiyle cezbeye kapılan. 2.deli.med'uv
(ar) مدعو davetli.med'uvvîn
(ar) مدعوین davetliler.medâfin
(ar) مدافن mezarlar.medâr
(ar) مدار 1.yörünge 2.dönence. 3.vesile, vasıta. 4.yardımcı.medâric
(ar) مدارج merdivenler.medâris
(ar) مدارس medreseler.medd
(ar) مد 1.uzatma. 2.çekme.meddâh
(ar) مداح 1.çok öven. 2.meddah.meded
(ar) مدد yardım, medet.mededhâh
(A.-F.) مددخواه yardım isteyen.mededkâr
(A.-F.) مددکار yardım eden, yardımcı.mededres
(A.-F.) مددرس yardıma koşan, imdada koşan.medenî
(ar) مدنی 1.şehirli. 2.uygar. 3.görgülü. 4.Medineli. medenîleşmek uygarlaşmak.medeniyyet
(ar) مدنيت uygarlık.medfa
(ar) مدفع top.medfen
(ar) مدفن mezar, defin yeri.medfû
(ar) مدفوع 1.çıkarılmış. 2.dışkı. 3.para kasasından çıkmış.medfûn
(ar) مدفون gömülü, defnedilmiş. medfûn edilmek gömülmek.medh
(ar) مدح övgü.medhal
(ar) مدخل 1.giriş. 2.giriş yeri. 3.başlangıç. 4.dehalet.medhaldâr
(A.-F.) مدخلدار parmağı olan, müdahale etmiş olan. medhaldar bulunmak (A.-F.-T.) parmağı olmak; müdahalesi bulunmak. medhedilmek övülmek. medhetmek övmek.medhiye
(ar) مدحيه övgü.medhiyyât
(ar) مدحيات övgüler.medhûş
(ar) مدهوش dehşete kapılmış.medîd
(ar) مدید 1.uzun. 2.çekilmiş.medîde
(ar) مدیده 1.uzun. 2.çekilmiş.medîha
(ar) مدیحه övgü şiiri, kaside.medîhagû
(A.-F.) گو مدیحه övgü şairi, kaside şairi.medîne
(ar) مدینه 1.şehir. 2.Medine.medînetünnebî
(ar) النبی Medine. مدینةmedînetüsselam
(ar) السلام Ba مدینة ğdat.medlûl
(ar) مدلول kanıt olarak gösterilen.medresevî
(ar) مدرسوی medrese ile ilgili.medrûs
(ar) مدروس 1.eski, yırtık pırtık. 2.ders olarak verilen.medyûn
(ar) مدیون borçlu.mefâhîm
(ar) مفاهيم mefhumlar.mefâhir
(ar) مفاخر övünülecek şeyler.mefâsıl
(ar) مفاصل eklemler.mefâtih
(ar) مفاتيح anahtarlar.mefhar
(ar) مفخر övünç kaynağı.mefhum
(ar) مفهوم kavram. mefhûm olmak anlaşılmak.mefkûd
(ar) مفقود 1.kayıp. 2.yok olmuş. mefkûd olmak 1.kaybolmak. 2.yok olmak.mefkûre
(ar) مفکوره ülkü, ideal.mefkûrevî
(ar) مفکوروی ülkü ile ilgili.meflûc
(ar) مفلوج felçli. meflûc olmak felç olmak, kımıldayamaz hale gelmek.meflûciyet
(ar) مفلوجيت 1.felçlilik. 2.kıpırdayamama.mefrûş
(ar) مفروش döşenmiş.mefrûşat
(ar) مفروشات döşeme.mefrûz
(ar) مفروز ayırılmış.mefrûz
(ar) مفروض farzedilmiş.meftûh
(ar) مفتوح 1.açık. 2.fethedilmiş. 3.fethalı.meftûn
(ar) مفتون tutkun, aşık. meftûn etmek aşık etmek. meftûn olmak aşık olmak, tutulmak.meftûniyet
(ar) مفتونيت tutkunluk.meger
(far) مگر 1.meğer. 2.oysa.meges
(far) مگس sinek.meğâk
(far) مغاک 1.çukur. 2.mezar.meh
(far) مه ay.mehâbet
(ar) مهابت heybetlilik.mehâlik
(ar) مهالک tehlikeli yerler.mehâr
(far) مهار yular, dizgin.mehaz
(ar) مأخذ kaynak.mehbil
(ar) مهبل rahim yolu.mehd
(ar) مهد beşik.mehekk
(ar) محک mihenk taşı.mehîb
(ar) مهيب heybetli.mehl
(ar) مهل süre tanıma.mehleke
(ar) مهلکه tehlikeli yer.mehlikâ
(F.-A.) لقا مه ay yüzlü, güzel yüzlü.mehpare
(far) پاره مه 1.ay parçası. 2.güzel yüzlü.mehpeyker
(far) پيکر مه güzel yüzlü, parlak yüzlü.mehr
(ar) مهر mehir.mehrû
(far) مهرو ay yüzlü, güzel yüzlü.mehtâb
(far) مهتاب mehtap, ay ışığı.mehûz
(ar) مأخوذ alınmış.mehveş
(far) مهوش 1.ay gibi, ay kadar güzel. 2.güzel yüzlü.mekân
(ar) مکان 1.yer. 2.ev.mekâre
(ar) مکاره kiralık binek veya yük hayvanı. mekâreci (A.-T.) binek veya yük hayvanı kiralayan.mekârim
(ar) مکارم cömertlikler.mekâtîb
(ar) مکاتيب mektuplar.mekâtib
(ar) مکاتب okullar.mekâtib-i âliye
عاليه مکاتب yüksekokullar.mekâtib-i askeriye
عسکریه مکاتب askerî okullar.mekhûl
(ar) مکحول sürmeli.meknûn
(ar) مکنون 1.dizili. 2.gizli.mekr
(ar) مکر hile.mekrûh
(ar) مکروه iğrenç.meks
(ar) مکث duralama, duraklama.meksur
(ar) مکسور kırık.mekşûf
(ar) مکشوف keşfedilmiş.mekteb
(ar) مکتب 1.okul. 2.ekol.mekteb-i âlî
عالی مکتب yüksekokul.mekteb-i harbiye
حربيه مکتب harp okulu.mekteb-i i'dâdî
اعدادی مکتب lise.mekteb-i ibtidâî
ابتدائی مکتب ilkokul.mekteb-i rüşdî
رشدی مکتب ortaokul.mekteb-i sultânî
سلطانی مکتب Galatasaray Lisesi.mektep
(ar) مکتب okul.mektub
(ar) مکتوب 1.yazılı. 2.mektup.mektûbat
(ar) مکتوبات mektuplar.mektûbî
(ar) مکتوبی valilik özel kalem müdürü.mektûm
(ar) مکتوم gizli.melabe
(ar) ملعبه oyuncak.melâbis
(ar) ملابس giysiler.melah
(far) ملخ çekirge.melahat
(ar) ملاحت yüz güzelliği.melâhide
(ar) ملاحده dinsizler, tanrıtanımazlar.melâik
(ar) ملائک melekler.melâike
(ar) ملائکه melekler.)melâl
(ar) ملال sıkıntı, usanma. melalli (A.-T.) sıkıntılı.melanet
(ar) ملعنت melunluk.melce
(ar) ملجأ sığınak, sığınacak yer.melekât
(ar) ملکات yetiler.meleke
(ar) ملکه yeti.meleksîmâ
(ar) سيما ملک melek yüzlü güzel.melekût
(ar) ملکوت ruhlar alemi.melfûfen
(ar) ملفوفا ilişikte.melhûz
(ar) ملحوظ düşünülen, öngörülen.melik
(ar) ملک padişah.mellah
(ar) ملاح gemici.melsûk
(ar) ملصوق yapışık.melûf
(ar) مألوف alışık.melun
(ar) ملعون lanet olası.memâlik
(ar) ممالک 1.ülkeler. 2.topraklar, diyarlar.memât
(ar) ممات ölüm.memduh
(ar) ممدوح övülmüş.memer
(ar) ممر geçit.memhûr
(ar) ممهور mühürlü.memleket
(ar) مملکت 1.ülke. 2.şehir.memlûk
(ar) مملوک köle.memnû
(ar) ممنوع yasak.memnûa
(ar) ممنوعه yasak.memnûiyet
(ar) منوعيت yasak olma hali.memnûn
(ar) ممنون 1.mutlu, razı. 2.sevinçli. memnun etmek 1.mutlu edilmek, razı edilmek. 2.sevindirilmek.memnuniyet
(ar) ممنونيت memnunluk.memûl
(ar) مأمول umulan, beklenilen.memur
(ar) مأمور 1.görevli. 2.devlet memuru.memurîn
(ar) مأمورین memurlar, görevliler.memûriyet
(ar) مأموریت memurluk.memzuc
(ar) ممزوج karışık.men
(far) من ben.men'
(ar) منع 1.engel olma, alıkoyma. 2.engel olunma, alıkonulma. 3.yasaklama. 4.yasaklanma. men' edilmek yasaklanmak. men' etmek 1.engel olmak, alıkoymak. 2.yasaklamak. men' olunmak yasaklanmak.menâbi'
(ar) منابع kaynaklar.menâfi'
(ar) منافع menfaatler, çıkarlar, yararlar.menâkıb
(ar) مناقب menkıbeler, övgüye değer özellikler.menâm
(ar) منام 1.uyku. 2.rüya.menâre
(ar) مناره minare.menâsıb
(ar) مناصب makamlar.menâtık
(ar) مناطق bölgeler.menâzır
(ar) مناظر manzaralar.menâzil
(ar) منازل 1.konaklar. 2.aşamalar.menba
(ar) منبع 1.kaynak. 2.pınar.menfâ
(ar) منفی sürgün.menfaat
(ar) منفعت çıkar, yarar.menfaatperest
(A.-F.) پرست منفعت çıkarcı. menfâlık (A.-T.) sürgün hayatı.menfez
(ar) منفذ nüfuz etme yeri, delik, yarık, giriş veya çıkış yolu.menfî
(ar) منفی 1.olumsuz. 2.hep olumsuz düşünen, her şeye olumsuz yaklaşan. 3.sürgüne gönderilmiş.menfur
(ar) منفور nefret edilen.menhî
(ar) منهی yasaklanmış.menhiyat
(ar) منهيات yasaklar.menhus
(ar) منحوس uğursuz.meni
(ar) منی sperma.menî
(far) منی benlik.menî'
(ar) منيع aşılmaz, sarp, geçit vermez.menkabe
(ar) منقبه ünlü kişilerin yaşamlarına ilişkin ve çoğu gerçekle bağdaşmaz öyküler.menkûha
(ar) منکوحه nikahlı hanım, eş.menkul
(ar) منقول 1.nakledilen. 2.anlatılan, rivayet edilen.menkûş
(ar) منقوش nakışlı, işlemeli, desenli.mensûb
(ar) منصوب nispet edilen, ait, bağlı.mensûbîn
(ar) منصوبين mensuplar.mensubiyet
(ar) منصوبيت mensup olma, bağlı olma.mensûc
(ar) منسوج dokunmuş.mensûcât
(ar) منسوجات 1.dokumalar. 2.dokuma sektörü.mensûh
(ar) منسوخ hükümsüz.mensûr
(ar) منثور düzyazı.menşe
(ar) منشا köken..menşur
(ar) منشور 1.ferman. 2.prizma.menus
(ar) مأنوس 1.alışılmış. 2.alışkın.menût
(ar) منوط bağlı.menzil
(ar) منزل 1.konak. 2.ev. 3.bir günde gidilebilen yol. menzil alınmak yol alınmak. menzil almak yol almak.menzilgâh
(A.-F.) منزلگاه konak yeri.mer'î
(ar) مرئی yürürlükte, geçerli.mera
(ar) مرعی otlak.merâkiz
(ar) مراکز merkezler.merâm
(ar) مرام amaç, anlatılmak istenen şey.merâret
(ar) مرارت acılık.merâsî
(ar) مراثی ağıtlar, mersiyeler.merâsim
(ar) مراسم 1.törenler. 2.tören.merâtib
(ar) مراتب rütbeler, mertebeler.merbut
(ar) مربوط bağlı.merbûtiyet
(ar) مربوطيت 1.bağlılık. 2.düşkünlük, aşırı ilgi.mercân
(ar) مرجان mercan.merci
(ar) مرجع başvuru yeri.merd
(far) مرد 1.adam. 2.yiğit.merdâne
(far) مردانه yiğitçe.merdiven
(far) نردبان merdiven.merdûd
(ar) مردود reddedilmiş, kabul edilmemiş.merdum
(far) مردم 1.insan. 2.halk. 3.gözbebeği. merdumharlık (F.-T.) insan eti yeme, yamyamlık..merdüm
(far) مردم 1.insan. 2.halk. 3.gözbebeği.merdümek
(far) مردمک gözbebeği.merdümgiriz
(far) مرمگریز insanlardan kaçan.merdümhar
(far) خوار مردم insan yiyen, yamyam.merdümî
(far) مردمی 1.insanlık. 2.yiğitlik.meremmet
(ar) مرمت onarım. meremmet etmek onarmak.merg
(far) مرگ ölüm.mergub
(ar) مرغوب rağbet edilen, aranılan, istenilen.merhale
(ar) مرحله 1.aşama. 2.konak, menzil.merhamet
(ar) مرحمت acıma. merhamet etmek acımak. merhametli (A.-T.) acıyan. merhametsiz (A.-T.) acımasız.merhem
(ar) مرهم pomad, yara kremi. merhemsâz olmak çare bulmak.merhûm
(ar) مرحوم (erkek) ölü.merhûme
(ar) مرحومه (bayan) ölü.merhun
(ar) مرهون 1.rehinli, ipotekli. 2.zamana bağlı, bir şeye bağlı.merih
(ar) مریخ Mars.merkad
(ar) مرقد mezar.merkeb
(ar) مرکب 1.binit. 2.eşek.merkum
(ar) مرقوم adı geçen, anılan; yazılmış.merkûz
(ar) مرکوز dikili, dikilmiş.mermi
(ar) مرمی kurşun.mermûz
(ar) مرموز 1.gizemli. 2.rumuzlu.merrât
(ar) مرات defalar.merre
(ar) مره defa.mersiye
(ar) مرثيه ağıt, mersiye.mertebe
(ar) مرتبه 1.derece. 2.miktar.merzagî
(ar) مرزغی bataklık.merzüban
(far) مرزبان 1.sınır muhafızı. 2.sınır beyi.mesâ
(ar) مسا akşam.mesâcid
(ar) مساجد mesçitler.mesafe
(ar) مسافه uzaklık.mesâha
(ar) مساحه ölçüm.mesai
(ar) مساعی çalışma, çalışmalar.mesâib
(ar) مصائب musibetler.mesâil
(ar) مسائل meseleler.mesâkîn
(ar) مساکن 1.yoksullar. 2.miskinler.mesâkin
(ar) مساکن konutlar.mesâme
(ar) مسامه derideki küçük delikler.mesârif
(ar) مصارف harcamalar.mesâvî
(ar) مساوی kötülükler.mescid
(ar) مسجد mesçit.mesdûd
(ar) مسدود kapalı, set çekili, tıkalı.mesel
(ar) مثل 1.örnek. 2.özlü söz. 3.öğretici hikaye.meselâ
(ar) مثلا örneğin.mesele
(ar) مسئله 1.mesele, konu. 2.sorun. 3.problem.meserrât
(ar) مسرات sevinçler.meserret
(ar) مسرت sevinç.mesh
(ar) مسخ silme, sıvama. meshetmek silmek, sıvamak.meshûr
(ar) مسحور büyülenmiş. meshûr etmek büyülemek. meshûr olmak büyülenmek.mesîh
(ar) مسيح İsa.mesîhî
(ar) مسيحی Hıristiyan.mesîhiyyet
(ar) مسيحيت Hıristiyanlık.mesîr
(ar) مسير 1.seyir yeri. 2.güzergah.mesîre
(ar) مسيره gezinti yeri.mesken
(ar) مسکن konut. mesken etmek yurt tutmak. mesken ittihaz etmek (A.-T.) yurt tutmak, mesken edinmek.meskenet
(ar) مسکنت miskinlik.meskûkât
(ar) مسکوکات madenî paralar, sikkeler.meskûn
(ar) مسکون yerleşilmiş, iskan edilmiş.meslah
(ar) مسلخ mezbaha.meslek
(ar) مسلک 1.yol, tarz. 2.sistem. 3.uğraşı, meslek.meslûl
(ar) مسلول veremli.mesmû
(ar) مسموع duyulan, işitilen.mesmûat
(ar) مسموعات duyulanlar, işitilenler.mesmûm
(ar) مسموم zehirli.mesned
(ar) مسند 1.dayanak. 2.makam.mesnevîhan
(A.-F.) خوان مثنوی mesnevi okuyan.mesruk
(ar) مسروق çalınmış.mesrûr
(ar) مسرور sevinçli.mesrûrane
(A.-F.) مسرورانه sevinçle.messah
(ar) مساح ölçümcü.mest
(far) مست sarhoş, mest.mestâne
(far) مستانه sarhoşça.mestî
(far) مستی sarhoşluk.mest-i harâb
(F.-A.) خراب مست körkütük sarhoş. mest-i harâb olmak körkütük sarhoş olmak.mestûr
(ar) مستور örtülü, gizli, kapalı.mestûr
(ar) مسطور yazılı.mesud
(ar) مسعود 1.mutlu, saadetli. 2.kutlu.mesûdâne
(A.-F.) مسعودانه mesutça, bahtiyarlıkla.mesuliyet
(ar) مسئوليت sorumluluk.meş'al
(ar) مشعل meşale.meş'um
(ar) مشئوم uğursuz, şom.meş'ûr
(ar) مشعور bilinçli, şuurlu.meşâgil
(ar) مشاغل uğraşlar.meşâhîr
(ar) مشاهير ünlüler.meşâil
(ar) مشاعل meşaleler.meşakkat
(ar) مشقت sıkıntı, güçlük. meşakkat çekmek sıkıntı çekmek, güçlüğe katlanmak.meşâmm
(ar) مشام burun.meşârık
(ar) مشارق doğular.meşâyih
(ar) مشایخ şeyhler.meşbû
(ar) مشبوع 1.dolu. 2.tok, doygun.meşcer
(ar) مشجر ağaçlık.meşcere
(ar) مشجره ağaçlık.meşgale
(ar) مشغله uğraşı.meşgûliyet
(ar) مشغوليت iş güç.meşhed
(ar) مشهد şehit düşülen yer.meşher
(ar) مشهر sergi, sergilenen yer.meşhûd
(ar) مشهود görülmüş, gözlenmiş. meşhûd olmak görülmek, gözlenmek.meşhûn
(ar) مشحون dolu.meşhûr
(ar) مشهور ünlü, tanınmış, bilinen.meşîhat
(ar) مشيخت 1.şeyhlik. 2.şeyhlik makamı.meşk
(ar) مشق 1.yazı örneği. 2.temrin.meşk
(far) مشک kırba.meşkûk
(ar) مشکوک şüphe götürür.meşkûkiyyet
(ar) مشکوکيت şüphe götürme.meşkûr
(ar) مشکور övülen, beğenilen.meşreb
(ar) مشرب 1.yaratılış, tabiat. 2.içme yeri.meşrebe
(ar) مشربه maşrapa.meşrû
(ar) مشروع yasal.meşrûbât
(ar) مشروبات içilecek şeyler.meşrûh
(ar) مشروح açıklanmış, şerhedilmiş.meşrûhât
(ar) مشروحات açıklamalar.meşrûiyyet
(ar) مشروعيت yasallık.meşrût
(ar) مشروط koşullu. meşrut olunmak şart koşulmak.meşşâte
(ar) مشاطه gelin süsleyen.meşveret
(ar) مشورت danışma. meşveret etmek danışmak.metâ
(ar) متاع mal, eşya.metâli
(ar) مطالع doğuş yerleri.metânet
(ar) متانت dayanıklılık.metbû
(ar) متبوع uyulan, izinden gidilen, tâbi olunan.metin
(ar) متين sağlam, dayanıklı.metn
(ar) متن yazıya dökülmüş bilgi.metremik'ab
(ar) مکعب مترو metreküp.metrûk
(ar) متروک terkedilmiş.metrûkat
(ar) متروکات miras olarak bırakılanlar, geride bırakılanlar. metrûkiyete uğramak (A.-T.) terkedilmek, metruk bırakılmak.mev'ize
(ar) موعظه öğüt.mev'ûd
(ar) موعود 1.vaat edilmiş. 2.vadeli.mevâd
(ar) مواد maddeler.mevârid
(ar) موارد konular, hususlar, yerler.mevc
(ar) موج dalga.mevce
(ar) موجه dalga.mevcûd
(ar) موجود 1.var. 2.hazır. 3.varlık.mevcûdât
(ar) موجودات varlıklar. mevcûdiyet göstermek varlık göstermek.mevcûdiyyet
(ar) موجودیت var olma, varlık.meveddet
(ar) مودت sevgi.mevhibe
(ar) موهبه bağış.mevhûm
(ar) موهوم vehmedilmiş, asılsız, kuruntuya dayalı.mevki
(ar) موقع 1.durum, konum. 2.yer.mevkib
(ar) موکب alay, kafile.mevkif
(ar) موقف 1.durak. 2.istasyon.mevki-i rüchan
(A.-F.) رجحان موقع tercih mevkii.mevkûf
(ar) موقوف vakfedilmiş.mevkufleh
(ar) له موقوف vakfeden.mevlâ
(ar) مولی 1.Tanrı. 2.efendi. 3.velî. 4.köle azat eden.mevlid
(ar) مولد 1.doğum yeri, doğuş yeri. 2.mevlüt.mevsuk
(ar) موثوق güvenilir, belgeye dayanan.mevsûkiyet
(ar) موثوقيت güvenilirlik, belgeye dayanma.mevsûm
(ar) موسوم adlandırılmış.mevt
(ar) موت ölüm.mevtâ
(ar) موتا ölüler.mevtâî
(ar) موتائی ölümcül.mevtın
(ar) موطن yurt.mevzi
(ar) موضع yer.mevzi'î
(ar) موضعی yerel.mevzû
(ar) موضوع konu.mevzu-i bahis
(A.-F.) بحث موضوع sözkonusu.mevzun
(ar) موزون 1.biçimli, düzgün. 2.vezinli.mey
(far) می 1.şarap. 2.içki. meyânında (F.-T.) arasında.meydân
(ar) ميدان alan.meygûn
(far) ميگون şarap rengi.meyhâne
(far) ميخانه şarap içilen yer, içkievi.meyhâr
(far) ميخوار içkici.meyil
(ar) ميل istek, eğilim. meyil vermek eğilim göstermek.meykede
(far) ميکده meyhane.meyl
(ar) ميل 1.eğim. 2.eğilim, istek. 3.yatkınlık. meyl etmek (A.-T.) eğilmek.meymene
(ar) ميمنه sağ kanat.meymûn
(ar) ميمون uğurlu.meysere
(ar) ميسره sol kanat.meyt
(ar) ميت ölü.meyus
(ar) مأیوس umutsuz, üzgün.meyvedâr
(far) دار ميوه meşveli.meyyâl
(ar) ميال 1.eğimli. 2.eğilimli.meyyit
(ar) ميت ölü.mezâhib
(ar) مذاهب mezhepler.mezâlim
(ar) مظالم zulümlerr.mezâmin
(ar) مضامن 1.kavramlar. 2.incelikler. 3.semboller.mezargâh
(A.-F.) مزارگاه mezar yeri.mezâri
(ar) مزارع tarlalar.mezâyâ
(ar) مزایا meziyetler, üstünlükler.mezbele
(ar) مزبله çöplük, döküntü alanı.mezbuh
(ar) مذبوح boğazlanmış.mezbûr
(ar) مزبور anılan, belirtilen.mezc
(ar) مزج karıştırma. mezcetmek (A.-T.) karıştırmak.mezellet
(ar) مذلت düşkünlük.mezheb
(ar) مذهب 1.yol. 2.mezhep. 3.ekol. mezîd etmek (A.-T.) arttırmak, çoğaltmak.meziyyât
(ar) مزیات meziyetler, üstünlükler.meziyyet
(ar) مزیت üstünlük.mezkûr
(ar) مذکور zikredilen, belirtilen, adı geçen.mezmûm
(ar) مذموم kötülenmiş, ayıplanmış.mezra
(ar) مزرع tarla.mezra'a
(ar) مزرعه tarla.mezrû
(ar) مزروع ekili.mezun
(ar) مأذون 1.izinli. 2.diplomalı.mezunen
(ar) مأذونا izin alarak, izinli olarak.mıkraz
(ar) مقراض makas.mıntaka
(ar) منطقه 1.bölge, mıntıka. 2.iklim kuşağı.mısbah
(ar) مصباح kandil.mısdak
(ar) مصداق ölçüt, kriter.mısra
(ar) مصراع dize.mıtrak
(ar) مطرق 1.değnek. 2.tokmak. 3.çekiç.mızrab
(ar) مضرب mızrap.mızrak
(ar) مزراق kargı.miâd
(ar) ميعاد buluşma yeri.micmer
(ar) مجمر buhurdan.midevî
(ar) معدوی mideyi yormayan.midhat
(ar) مدحت övgü.mie
(ar) مائه yüz.miftah
(ar) مفتاح anahtar.miğfer
(ar) مغفر tulga.mîh
(far) ميخ çivi.mihekk
(ar) محک mihenk taşı.mihen
(ar) محن sıkıntılar.mihmân
(far) مهمان konuk.mihmannevaz
(far) نواز مهمان misafirsever. mihmannevazlık (F.-T.) misavirseverlik.mihmannüvaz
(far) نواز مهمان misafirsever.mihmânserâ
(far) سرا مهمان misafirhane.mihnet
(ar) محنت sıkıntı, acı, dert.mihr
(far) مهر 1.sevgi. 2.güneş.mihrak
(ar) محراق odak.mihrbân
(far) مهربان sevgi dolu, şefkatli.mihter
(far) مهتر 1.daha büyük. 2.büyük insan.mihver
(ar) محور eksen.mik'ab
(ar) مکعب küp.mîkat
(ar) ميقات 1.buluşma yeri. 2.buluşma zamanı.mikdar
(ar) مقدار 1.miktar. 2.değer. 3.derece.mikraz
(ar) مقراض makas.mikyas
(ar) مقياس ölçek, ölçü.mil
(ar) ميل 1.şiş. 2.yol işareti.mîlâd
(ar) ميلاد doğum günü.milel
(ar) ملل 1.milletler. 2.dinler.milhafe
(ar) ملحفه yorgan.milk
(ar) ملک mülk.millet
(ar) ملت 1.din. 2.ulus.millî
(ar) ملی ulusal.milliyetperver
(A.-F.) پرور مایت milliyetçi, nasyonalist. milliyetperverlik (A.-F.-T.) milliyetçilik, nasyonalizm.milliyye
(ar) مليه ulusal.mîna
(far) مينا mine.minba'd
(ar) بعد من bundan sonra.minelkadim
(ar) القدیم من eskiden beri.minen
(ar) منن minnetler.minkale
(ar) منقله iletki.minkar
(ar) منقار gaga.minkaş
(ar) منقاش cımbız.minnetdâr
(A.-F.) منتدار minnet altında kalan.minşâr
(ar) منشار bıçkı.minvâl
(ar) منوال tarz, yol.mir'ât
(ar) مرآت ayna.mirâc
(ar) معراج miraç, göğe ağma.mîrahur
(A.-F.) ميرآخور imrahor.miralay
(F.-T.) ميرآلای albay.mirâren
(ar) مرارا defalarca, birçok kez.mirashâr
(A.-F.) خوار ميراث mirasyedi.mirliva
(F.-A.) ميرلوا tuğgeneral.mirsâd
(ar) مرصاد gözlemevi, gözlem yeri.mirvaha
(ar) مروحه yelpaze.mirza
(far) ميرزا beyzade.mîsak
(ar) ميثاق sözleşme.misal
(ar) örnek. misal almak örnek almak. misâli (A.-T.) gibi. misillü (A.-T.) gibi.miskin
(ar) مسکين 1.zavallı, uyuşuk. 2.cüzzamlı.miskîn
(far) مسکين misk sürülmüş, miskli.misl
(ar) مثل 1.gibi. 2.kat.mîşîn
(far) ميشين meşin.mithara
(ar) مطهره matara.mîvedar
(far) دار ميوه meyvalı.miyâh
(ar) مياه sular.miyân
(far) ميان 1.orta. 2.bel. 3.ara.miyâr
(ar) معيار ölçü.mizâc
(ar) مزاج huy, tabiat, mizaç.mîzan
(ar) ميزان 1.terazi. 2.ölçü. 3.terazi burcu. 4.mahşer günü, kıyamet günü.mû
(far) مو kıl.muhafazakâr
(A.-F.) کار محافظه tutucu.mu‘arrif
(ar) معرف 1.tanıtan, sunan, bildiren. 2.hayır sahiplerinin adlarını okuyan müezzin.mu'cizât
(ar) معجزات mucizeler.mu'cizegû
(A.-F.) گو معجزه 1.mucizeler anlatan. 2.mucize gibi söyleyen.mu'tâ
(ar) معطی 1.veri. 2.verilen, verilmiş.mu'tâd
(ar) معتاد alışılmış.mu'tâde
(ar) معتاده alışılmış.mu'tiyat
(ar) معطيات veri.muabbir
(ar) معبر rüya yorumcusu.muaccel
(ar) معجل 1.peşin. 2.acele edilmiş.muaddil
(ar) معدل denk.muâdele
(ar) معادله denklem.muâdelet
(ar) معادلت denklik.muâdil
(ar) معادل denk, eşdeğer.muâfiyet
(ar) معافيت 1.muaf tutulma. 2.bağışıklık.muâhede
(ar) معاهده ahitleşme, antlaşma. muâhede yapmak antlaşma yapmak.muâhedenâme
(A.-F.) نامه معاهده antlaşma metni.muâheze
(ar) مؤاخذه çıkışma, azarlama, paylama.muahhar
(ar) مؤخر sonraki, daha sonraki, geç.muakkib
(ar) معقب takip eden, izleyen.mualla
(ar) معلی yüce, yüksek.muallak
(ar) معلق asılı, havada.muallakiyet
(ar) معلقيت havada kalma, asılı kalma, hükümsüz olma.muallim
(ar) معلم öğretmen.muallimât
(ar) معلمات bayan öğretmenler.muallime
(ar) معلمه bayan öğretmen.muallimîn
(ar) معلمين öğretmenler.muamelat
(ar) معاملات işlemler.muamele
(ar) معامله 1.işlem. 2.davranış.muamma
(ar) معما bilmece.muanber
(ar) معنبر hoş kokulu, amberli.muânid
(ar) معاند inatçı.muannid
(ar) معند inatçı.muâraza
(ar) معارضه çatışkı.muârız
(ar) معارض karşıt, itirazcı.muarrâ
(ar) معری arınmış.muâsır
(ar) معاصر çağdaş. muasırlaşmak çağdaşlaşmak.muâşaka
(ar) معاشقه sevişme.muâvaza
(ar) معاوضه değiştokuş.muavenet
(ar) معاونت yardım. muavenet etmek yardım etmek.muavin
(ar) معاون yardımcı.muayede
(ar) معایده bayramlaşma.muayyen
(ar) معين belirli.muazzam
(ar) معظم azametli, ulu.muazzeb
(ar) معذب acı çeken, azap çeken.muazzez
(ar) معزز değerli, aziz.mubassır
(ar) مبصر okul düzenini sağlayan görevli.mûcez
(ar) موجز derli toplu, özlü.mûcib
(ar) موجب 1.gereken. 2.sebep. mûcib olmak sebep olmak.mûcid
(ar) موجد icat eden, mucit.mudhike
(ar) مضحکه gülünç.mufassalan
(ar) مفصلا ayrıntılı olarak.mugâlata
(ar) مغالطه yanıltmaca.mugannî
(ar) مغنی şarkıcı.muganniye
(ar) مغنيه bayan şarkıcı.mugâyeret
(ar) مغایرت zıtlık, aykırılık.mugayir
(ar) مغایر aykırı, zıt.mugîlân
(A.>F.) مغيلان deve dikeni.muğber
(ar) مغبر kırgın, gücenik. muğber olmak kırılmak, gücenmek.muğfil
(ar) مغفل aldatan, aldatıcı.muğlak
(ar) مغلق karmaşık, çapraşık.muğlakiyet
(ar) مغلقيت karmaşıklık, çapraşıklık.muhabbet
(ar) محبت sevgi.muhabere
(ar) مخابره haberleşme.muhabir
(ar) مخابر haberci.muhâceret
(ar) مهاجرت göç.muhacim
(ar) مهاجم 1.saldıran. 2.saldırgan.muhacir
(ar) مهاجر göçmen.muhaddir
(ar) مخدر uyuşturucu.muhaddis
(ar) محدث hadis bilgini.muhafaza
(ar) محافظه koruma. muhafaza etmek korumak, saklamak. muhafaza olunmak korunmak, saklanmak.muhafazakâr
(A.-F.) کار محافظه tutucu. muhafazakârlık (A.-F.-T.) tutuculuk.muhaffef
(ar) مخفف hafifletilmiş.muhaffif
(ar) مخفف hafifletici.muhâfız
(ar) محافظ koruyucu.muhâkemat
(ar) محاکمات 1.hüküm yürütmeler. 2.yargılamalar.muhakeme
(ar) محاکمه 1.hüküm yürütme. 2.yargılama.muhakkak
(ar) محقق 1.doğru. 2.kesin. 3.mutlaka.muhakkık
(ar) محقق araştırmacı, tahkik edici.muhâl
(ar) محال imkansız.muhalefet
(ar) مخالفت karşı düşüncede olma.muhallil
(ar) محلل hülleci.muhammen
(ar) مخمن tahmin edilen.muhammer
(ar) مخمر mayalı.muhammes
(ar) مخمس 1.beşli. 2.beşgen. 3.beş dizeli şiir.muhannens
(ar) مخنث kalleş.muhannet
(ar) محنط kalleş. muhannetlik etmek kalleşlik etmek, edilik etmek.muharebat
(ar) محاربات harpler, muharebeler.muharebe
(ar) محاربه harbetme, savaş.muharib
(ar) محارب savaşçı.muharremât
(ar) محرمات dinî yasaklar.muharrer
(ar) محرر yazılı.muharrib
(ar) مخرب tahrip edici, yıkıcı.muharrik
(ar) محرق yakıcı.muharrir
(ar) محرر yazar.muhasara
(ar) محاصره sarma, kuşatma. muhasara etmek sarmak, kuşatmak.muhasib
(ar) محاسب muhasebeci.muhassala
(ar) محصله sonuç.muhassas
(ar) مخصص tahsis edilmiş, özgü.muhât
(ar) محاط çevrili, kuşatılmış.muhatara
(ar) مخاطره 1.tehlike. 2.zarar, ziyan.muhavere
(ar) محاوره konuşma.muhayyel
(ar) مخيل hayal edilen.muhayyile
(ar) مخيله hayal gücü.muhayyirülukûl
(ar) محيرالعقول akıllara durgunluk veren.muhbir
(ar) مخبر haber veren, haberci.muhık
(ar) محق haklı.muhib
(ar) محب seven.mûhiş
(ar) موحش korkunç, korkutucu.muhit
(ar) محيط 1.çevre. 2.saran, kuşatan.muhtâc
(ar) محتاج 1.ihtiyaç sahibi. 2.yoksul.muhtariyet
(ar) مختاریت özerklik.muhtasar
(ar) مختصر kısa, özlü.muhtasaran
(ar) مختصرا kısaca.muhtekir
(ar) محتکر vurguncu.muhtelefünfîh
(ar) فيه مختلف ihtilaflı.muhtelif
(ar) مختلف türlü.muhtelit
(ar) مختلط karışık.muhterem
(ar) محترم saygın, saygıdeğer. muhterik olmak yanmak.muhteriz
(ar) محترز kaçınan, uzak duran.muhteşem
(ar) محتشم görkemli, ihtişamlı.muhteva
(ar) محتوا içerik.muhtevî
(ar) محتوی içeren, içine alan. muhtevî olmak içermek, içine almak.muhteviyat
(ar) محتویات içindekiler.muhyî
(ar) محيی hayat veren.mukâbil
(ar) مقابل 1.karşılığında. 2.karşılık.mukaddem
(ar) مقدم 1.önde. 2.önce, önceki.mukaddemâ
(ar) مقدما önceden.mukadderat
(ar) مقدرات yazgı.mukaddes
(ar) مقدس kutsal.mukaddesat
(ar) مقدسات kutsal değerler.mukaddime
(ar) مقدمه 1.giriş. 2.önsöz.mukallid
(ar) مقلد taklitçi.mukanna
(ar) مقنع peçeli.mukannin
(ar) مقنن yasa koyucu.mukarreb
(ar) مقرب yakın.mukarrer
(ar) مقرر 1.kararlaştırılmış. 2.kesin.mukarrerat
(ar) مقررات kararlar.mukassır
(ar) مقصر kusurlu.mukattar
(ar) مقطر damıtılmış.mukavelat
(ar) مقاولات sözleşmeler.mukavele
(ar) مقاوله sözleşme.mukavelename
(A.-F.) نامه مقاوله sözleşme metni.)mukavemet
(ar) مقاومت karşı koyma, direnme. mukavemet etmek karşı koymak, direnmek.mukavim
(ar) مقاوم karşı koyan, direnen, dirençli.mukavvî
(ar) مقوی güç veren.mukâyese
(ar) مقایسه kıyaslama, karşılaştırma.mukayyed
(ar) مقيد 1.bağlı, zincire vurulmuş. 2.kayıtlı.mukayyi
(ar) مقيیء kusturucu.mukırr
(ar) مقر itirafçı.mukîm
(ar) مقيم oturan, yerleşik.mukni
(ar) مقنع ikna edici.muktebes
(ar) مقتبس alıntı yapılmış.muktedâ
(ar) مقتدا uyulan.muktedî
(ar) مقتدی uyan. muktedî olmak uymak.muktedir
(ar) مقتدر güçlü, iktidarlı.muktesid
(ar) مقتصد tutumlu, iktisatlı.)muktezî
(ar) مقتضی gereken.mûmâileyh
(ar) اليه مومی anılan, adı geçen.mûmâileyhim
(ar) اليهم مومی adı geçenler.mumza
(ar) ممضی imzalı, imzalanmış.munfasıl
(ar) منفصل ayrı.munis
(ar) مونس cana yakın, alışılmış.munkalib
(ar) منقلب değişen, dönüşen. munkalib olmak değişmek, dönüşmek.munkarız
(ar) منقرض yıkılan, çöken, sönen. munkarız olmak yıkılmak, çökmek, sönmek.munsarif
(ar) منصرف vazgeçen. munsarif olmak vazgeçmek.munsif
(ar) منصف insaflı.muntabık
(ar) منطبق uygun, uyumlu.muntazam
(ar) منتظم düzenli, düzgün, intizamlı.muntazaman
(ar) منتظما düzenli olarak.muntazır
(ar) منتظر bekleyen.munzam
(ar) منضم ek.mûr
(far) مور karınca.murabba
(ar) مربع 1.dörtgen. 2.kare.murabbauşşekl
(ar) الشکل مربع dörtgen şeklinde, kare şeklinde.murâd
(A) مراد istek, arzu.murâfaa
(ar) مرافعه duruşma.murahhas
(ar) مرخص delege.murakabe
(ar) مراقبه 1.denetim. 2.kendi iç dünyasına dalma.murakıb
(ar) مراقب denetçi.murakka
(ar) مرقع yamalı.murassa
(ar) مرصع değerli taşlarla süslenmiş.murg
(far) مرغ kuş. murûr etmek geçmek.murzia
(ar) مرضعه sütanne.musâb
(ar) مصاب yakalanmış, tutulmuş, uğramış. musâb olmak yakalanmak, tutulmak.musadif
(ar) مصادف rastlayan.musâfaha
(ar) مصافحه tokalaşma. musâfaha etmek tokalaşmak, el sıkışmak.musahabe
(ar) مصاحبه konuşma, sohbet etme.musahhah
(ar) مصحح düzeltilmiş.musahib
(ar) مصاحب 1.arkadaş, sohbet arkadaşı. 2.padişahın özel işlerine bakan.musalaha
(ar) مصالحه barış. musanna 1.gösterişli. 2.usta elinden çıkmış.musannif
(ar) مصنف yazar, kitap yazarı.musarra
(ar) مصرع iki mısraı birbiriyle kafiyelendirilmiş beyit.musattah
(ar) مسطح düz.musavver
(ar) مصور 1.resimli. 2.tasvir edilmiş.musavvir
(ar) مصور ressam.mushaf
(ar) مصحف Kur'ân.musîbet
(ar) مصيبت 1.bela. 2.şirret, uğursuz.mûsikîşinas
(A.-F.) شناس موسيقی müzisyen.musir
(ar) مصر ısrarcı, ısrar eden.musirrane
(A.-F.) مصرانه ısrarla, ısrar ederek.mustakim
(ar) مستقيم doğru, düz, dosdoğru.mûş
(far) موش fare.muşamma
(ar) مشمع muşamba.mûşikâfâne
(far) موشکافانه kılı kırk yararak.muşt
(far) مشت 1.yumruk. 2.avuç.muta'assıb
(ar) متعصب taassup gösteren, aşırı tutucu, yobaz.mutabık
(ar) مطابق uyan, uyumlu.mutâlebât
(ar) مطالبات istekler.mutâlebe
(ar) مطالبه 1.istek. 2.isteme, talep. mutâlebe etmek istemek, talep etmek.mutantan
(ar) مطنطن 1.tantanalı. 2.gösterişli.mutarriden
(ar) مطردا biteviye.mutasarrıf
(ar) متصرف sancak beyi.mutasavvıfâne
(A.-F.) متصوفانه sûfice.mutâva'at
(ar) مطاوعت baş eğme, boyun eğme, itaat.mutavattın
(ar) متوطن yurt tutmuş.mutayebe
(ar) مطایبه şakalaşma, birbirine fıkra anlatma.mutazammin
(ar) متضمن içeren.mutazarrır
(ar) متضرر zarar gören. mutazarrır olmak zarar görmek.muteber
(ar) معتبر 1.itibarlı. 2.geçerli.mutedil
(ar) معتدل 1.ylıman. 2.mülayim, hoşgörülü.mutekid
(ar) معتقد inanan, inancında olan.mutemed
(ar) معتمد güvenilir.mutî
(ar) مطيع itaat eden, boyun eğen. mutî olmak itaat etmek, boyun eğmek.mutlak
(ar) مطلق kesin.mutlaka
(ar) مطلقا kesinlikle, zorunlu olarak, kayıtsız şartsız.mutrib
(ar) مطرب 1.çalgıcı. 2.şarkıcı.muttasıl
(ar) متصل sürekli, durmadan.muvacehe
(ar) مواجهه karşı, yüzyüze.muvaffak
(ar) موفق başarılı. muvaffak olmak başarmak, başarılı olmak.muvaffakiyet
(ar) موفقيت başarı. muvaffakiyet ihraz etmek başarı göstermek. muvafık gelmek uygun olmak.muvahhiş
(ar) موحش korkutucu.muvakkar
(ar) موقر ağırbaşlı.muvakkat
(ar) موقت geçici.muvakkaten
(ar) موقتا geçici olarak.muvâsalat
(ar) مواصلات varma, ulaşma. muvâsalat etmek ulaşmak, varmak.muvâzaten
(ar) موازاتا paralel olarak.muvazene
(ar) موازنه denge. muvazene-i umûmiye kanunu bütçe kanunu. muvazenesiz (A.-T.) dengesiz.muvazi
(ar) موازی paralel.muvazzaf
(ar) موظف görevli. muzaffer olmak zafer kazanmak.muzafferiyet
(ar) مظفریت zafer kazanma.muzdarip
(ar) مضطرب ızdıraplı, acı çeken. muzdarip etmek ızdırap vermek, üzmek.muzır
(ar) مضر zararlı, muzur.muzlim
(ar) مظلم karanlık.muztarib
(ar) مضطرب acı çeken, ızdıraplı.mübadele
(ar) مبادله değiştokuş, alışveriş.mübahesat
(ar) مباحثات tartışmalar.mübahese
(ar) مباحثه tartışma. mübahese olunmak tartışılmak.mübalağa
(ar) مبالغه 1.abartma. 2.abartı. mübalağa edilmek abartılmak. mübalağa etmek abartmak.mübarek
(ar) مبارک kutlu, bereketli.mübareze
(ar) مبارزه 1.uğraşı, mücadele. 2.savaş. mübareze etmek mücadele etmek. mübaşeret olunmak girişilmek, işe başlanmak.mübâyaa
(ar) مبایعه satın alma. mübâyaa edilmek alınmak, satın alınmak. mübâyaa etmek almak, satın almak.mübdi
(ar) مبدع yenilik getiren, yeni bir şey bulan.mübeşşir
(ar) مبشر müjdeci, müjdeleyen.mübhem
(ar) مبهم belirsiz.mübin
(ar) مبين açıklayan, açıklayıcı.mübrem
(ar) مبرم kaçınılmaz, zorunlu. mübremleşmek kaçınılmaz bir hal almak.mübtedi
(ar) مبتدی 1.başlayan. 2.ilkokula başlayan öğrenci.mübtela
(ar) مبتلا uğramış, tutulmuş, yakalanmış. mübtela olmak uğramak, tutulmak, yakalanmak.mübtenî
(ar) مبتنی dayanan.mübtezel
(ar) مبتذل 1.ele ayağa düşmüş. 2.orta malı. 3.çok bulunan.mücadele
(ar) مجادله savaşım.mücavir
(ar) مجاور komşu.mücazat
(ar) مجازات 1.cezalandırma. 2.karşılık verme.mücbir
(ar) مجبر zorlayıcı.müceddid
(ar) مجدد yenilikçi.mücehhez
(ar) مجهز donanmış.mücellâ
(ar) مجلا cilalı.mücellid
(ar) مجلد ciltçi.mücerreb
(ar) مجرب deneyimli.mücerred
(ar) مجرد 1.bekar. 2.soyut.mücmelen
(ar) مجملا özetle.mücrim
(ar) مجرم suçlu.müctemi'
(ar) مجتمع derli toplu.müdafaa
(ar) مدافعه savunma.müdahale
(ar) مداخله karışma.müdahene
(ar) مداهنه yağcılık, yardakçılık.müdavim
(ar) مداوم devam eden.müddeî
(ar) مدعی 1.davacı. 2.inatçı.müddet
(ar) مدت süre.müddet-i muvakkata
موقته مدت geçici süre.müddet-i tahsiliye
تحصيليه مدت öğrenim süresi.müdevver
(ar) مدور yuvarlak.müdhiş
(ar) مدهش dehşet verici.müdhişe
(ar) مدهشه dehşet verici.müdrik
(ar) مدرک idrak eden. müdrik olmak idrak etmek.müebbeden
(ar) مؤبدا ömür boyu.müellefat
(ar) مؤلفات telif edilmiş yapıtlar.müellif
(ar) مؤلف yazar.müesses
(ar) مؤسس kurulu, kurulmuş.müessesat
(ar) مؤسسات kurumlar, kuruluşlar, müesseseler.müessese
(ar) مؤسسه kurum, kuruluş.müessif
(ar) مؤسف üzücü.müessir
(ar) مؤثر 1.etkileyici, etkili.müessiriyet
(ar) مؤثریت etkileme gücü.müessis
(ar) مؤسس kurucu.müeyyide
(ar) مؤیده yaptırım.müfekkire
(ar) مفکره düşünme gücü.müfid
(ar) مفيد yararlı.müflis
(ar) مفلس 1.iflas etmiş. 2.sefil.müfreze
(ar) مفرزه askerî birlik.müfrit
(ar) مفرط aşırı.müfsid
(ar) مفسد bozucu.müftehir
(ar) مفتخر iftihar eden.müftekir
(ar) مفتقر 1.yoksul. 2.bağlı, muhtaç.müfteri
(ar) مفتری iftiracı.müheyya
(ar) مهيا hazır.müheyyic
(ar) مهيج heyecan verici.mühim
(ar) مهم önemli.mühimmat
(ar) مهمات savaş malzemesi.mühimme
(ar) مهمه önemli.mühlet
(ar) مهلت tanınmış süre. mühlet vermek süre tanımak.mühlik
(ar) مهلک öldürücü.mühr
(far) مهر mühür.mühtedî
(ar) مهتدی islam dinini kabul etmiş.mühtez
(ar) مهتز titrek.mühürdar
(far) مهردار özel kalem müdürü.müje
(far) مژه kirpik.müjgan
(far) مژگان 1. kirpik. 2.kirpikler.mükâfat
(ar) مکافات ödül.mükâleme
(ar) مکالمه konuşma.mükâtebe
(ar) مکاتبه yazışma.mükedder
(ar) مکدر kederli.mükemmelen
(ar) مکملا tam olarak, mükemmel olarak.mükemmeliyet
(ar) مکمليت mükemmellik.mükerrer
(ar) مکرر tekrarlanmış, yinelenmiş.mükerreren
(ar) مکررا tekrar tekrar.mükeyyif
(ar) مکيف keyif verici.mükteseb
(ar) مکتسب kazanılmış.müktesebat
(ar) مکتسبات bilgi birikimi.müktesebe
(ar) مکتسبه kazanılmış.mülakat
(ar) ملاقات 1.buluşma. 2.görüşme. mülâki olmak 1.karşılaşmak. 2.görüşmek.mülayim
(ar) ملایم yumuşak. mülazemet etmek 1.devam etmek. 2.staj yapmak. 3.bir işle ilgilenmek.mülazım
(ar) ملازم teğmen.mülazım-ı evvel
اول ملازم üsteğmen.mülazım-ı sâni
ثانی ملازم teğmen.mülevven
(ar) ملون rengarenk.mülevves
(ar) ملوث kirli.mülga
(ar) ملغا kaldırılmış.mülhakat
(ar) ملحقات 1.ekler. 2.bir yere bağlı olan başka yerler.mülk
(ar) ملک 1.yurt. 2.kazanç getiren taşınmaz.mülteci
(ar) ملتجی sığınmacı.mültefit
(ar) ملتفت iltifat eden, güleryüzlü.mülûk
(ar) ملوک melikler.mümane'et
(ar) ممانعت engelleme.mümaselet
(ar) مماثلت benzerlik.mümasil
(ar) مماثل benzer, andıran. mümasil olmak berbirine benzemek.mümâşat
(ar) مماشات uysallık, suyuna gitme, alttan alma.mümessil
(ar) ممثل 1.temsilci. 2.sınıf temsilcisi.mümeyyiz
(ar) مميز 1.katip. 2.sınava giren öğretmen.mümeyyize
(ar) مميزه tırnak işareti.mümin
(ar) مؤمن inanan, iman eden.müminîn
(ar) مؤمنين inananlar, iman edenler.mümkin
(ar) ممکن mümkün.mümsik
(ar) ممسک elisıkı.mümtaz
(ar) ممتاز seçkin.mümtehin
(ar) ممتحن sınav yapan, sınayan.mümteni
(ar) ممتنع imkansız.mümzâ
(ar) ممضی imzalı, imzalanmış. mün'adim olmak yok olmak.mün'akid
(ar) منعقد yapılmış, imzalanmış, kabul edilmiş.mün'akis
(ar) منعکس yansıtan.mün'im
(ar) منعم 1.Tanrı. 2.velînimet.münâcat
(ar) مناجات Tanrı'ya yakarma.münâdi
(ar) منادی 1.müezzin. 2.tellal, çığırtkan.münafık
(ar) منافق ikiyüzlü, nifak sokucu.münâkalat
(ar) مناقلات taşımacılık.münâkasa
(ar) مناقصه açık eksiltme.münâkaşa
مناقشه 1.tartışma. 2.irdeleme. münâkız olmak (A.-T.) çelişmek.münakkaş
(ar) منقش nakışlı, işlemeli, desenli.münasebat
(ar) مناسبات münasebetler.münatif
(ar) منعطف çevrilmiş,yönelik. münatif olmak çevrilmek.münâvebeten
(ar) مناوبة dönüşümlü olaram.münaza'ât
(ar) منازعات çatışmalar, çekişmeler.münbais
(ar) منبعث ileri gelen, kaynaklanan.münbit
(ar) منبت verimli.müncemid
(ar) منجمد donuk. müncer olmak sonuçlanmak.mündemic
(ar) مندمج içinde yer alan, içinde bulunan.mündericât
(ar) مندرجات içindekiler. münderis olmak izi kalmamak.münebbih
(ar) منبه uyarıcı, uyandırıcı.münekkid
(ar) منقد eleştirmen.münevver
(ar) منور 1.aydınlanmış, parlak. 2.aydın fikirli. münevver eylemek aydınlatmak. münfail olmak gücenmek, alınmak.münferid
(ar) منفرد 1.ayrı, tek başına. 2.tektük.münhal
(ar) منحل 1.boş, açık. 2.çölülmüş.münhasır
(ar) منحصر dönük, ait, yönelik.münhasıran
(ar) منحصرا sırf, sadece. münhedim olmak yıkılmak, yok olmak.münhezim
(ar) منهزم bozguna uğramış. münhezim olmak bozguna uğramak.müneccim
(ar) منجم yıldızbilimci, astrolog.münkasım
(ar) منقسم bölünmüş. münkasım olmak bölünmek, bölünmüş olmak.münker
(ar) منکر inkâr edilen.münkesir
(ar) منکسر kırık. münkesir olmak kırılmak.münkir
(ar) منکر inkâr eden. münselib olmak kalmamak.müntahab
(ar) منتخب seçilmiş, seçkin.müntahabat
(ar) منتخبات seçki, antoloji.müntakim
(ar) منتقم intikam alan.münteha
(ar) منتها son. müntehi olmak sona ermek, son bulmak.müntesib
(ar) منتسب mensup, intisab etmiş. müntesip bk. müntesib.münteşir
(ar) منتشر yaygın.müphem
(ar) مبهم belirsiz, belli belirsiz.müptelâ
(ar) مبتلا uğramış, tutulmuş, yakalanmış. müptelâ olmak tutulmak, yakalanmak, uğramak.mürâat
(ar) مراعات gözetme.müracaat
(ar) مراجعت başvuru. 2.geri dönüş. müracaat etmek 1.başvurmak. 2.geri dönmek.müradif
(ar) مرادف eşanlamlı.mürai
(ar) مرائی ikiyüzlü.müraselât
(ar) مراسلات mektuplaşmalar.mürasele
(ar) مراسله mektuplaşma.mürde
(far) مرده ölü.mürebbî
(ar) مربی eğitmen, eğitici.müreccah
(ar) مرجح tercih sebebi, tercih edilir.müreffeh
(ar) مرفه refah içinde, bolluk içinde.mürekkeb
(ar) مرکب 1.oluşan, bileşen. 2.mürekkep.müretteb
(ar) مرتب 1.düzenlenmiş, tertip edilmiş. 2.dizilmiş.mürettib
(ar) مرتب dizgici.mürevvic
(ar) مروج revaç veren, propagandasını yapan.mürg
(far) مرغ kuş.mürgâb
(far) مرغاب 1.ördek. 2.kurbağa.mürid
(ar) مرید 1.buyuran. 2.şeyhe bağlı kişi, mürit. mürit bk. murid.mürşid
(ar) مرشد 1.şeyh. 2.doğru yolu gösteren, irşad eden.mürteci
(ar) مرتجع gerici.mürted
(ar) مرتد islam dininden çıkan.mürtefi
(ar) مرتفع yüksek.mürtehen
(ar) مرتهن rehinli, ipotekli.mürteiş
(ar) مرتعش titrek.mürtekib
(ar) مرتکب kötü bir iş yapan, işleyen.mürteşî
(ar) مرتشی rüşvetçi, rüşvet yiyen.mürûr
(ar) مرور geçme, geçip gitme, geçiş.mürûr -i zaman
زمان مرور zamanın akışı. mürûr etmek geçmek. mürûr eylemek 1.geçmek. 2.uğramak.mürüvvet
(ar) مروت 1.insanlık. 2.iyilik.müsaade
(ar) مساعده 1.izin. 2.yardım. müsaade edilmek izin verilmek. müsaade etmek izin vermek.müsaadekâr
(A.-F.) کار مساعده yardımcı, izin verici. müsaadekârlık (A.-F.-T.) yardımcı olma, izin verme.müsabaka
(ar) مسابقه yarışma.müsabık
(ar) مسابق yarışmacı.müsademe
(ar) مصادمه 1.çarpışma. 2.çatışma.müsadere
(ar) مصادره mal varlığına el koyma. müsadere edilmek mal varlığına el konulmak. müsadere etmek mal varlığına el koymak.müsâdif
(ar) مصادف rastlar, rastlayan.müsafir
(ar) مسافر 1.yolcu. 2.konuk. müsâhelekârlık (A.-F.-T.) kolaylık gösterme.müsaid
(ar) مساعد uygun.müsalaha
(ar) مصالحه barış yapma.müsalemetkâr
(A.-F.) کار مسالمت barışçıl.müsâmaha
(ar) مسامحه hoşgörü.müsâmahakâr
(A.-F.) کار مسامحه hoşgörülü.müsamere
(ar) مسامره 1.gece eğlencesi. 2.okul piyesi.müsâvat
(ar) مساوات eşitlik. müsâvatsızlık (A.-T.) eşitsizlik.müsbet
(ar) مثبت olumlu, pozitif.müsebbib
(ar) مسبب yol açan, sebep olan.müseccel
(ar) مسجل tescilli.müsekkin
(ar) مسکن sakinleştirici, yatıştırıcı.müsekkit
(ar) مسکت susturucu.müsellah
(ar) مسلح silahlı.müselleme
(ar) مسلمه herkes tarafından kabul edilmiş.müselles
(ar) مثلث üçgen.müsellesat
(ar) مثلثات trigonometri.müsellesüşşekl
(ar) الشکل مثلث üçgen şeklinde.müselmân
(ar) مسلمان müslüman.müselsel
(ar) مسلسل zincirleme.müsemma
(ar) مسمی adlandırılmış.müshil
(ar) مسهل 1.kolaylaştıran. 2.ishal edici.müsin
(ar) مسن yaşlı.müskirat
(ar) مسکرات sarhoş edici şeyler.müslim
(ar) مسلم müslüman.müsmir
(ar) مثمر 1.verimli. 2.iyi sonuç veren.müsmiriyet
(ar) مثمریت verimlilik.müsrif
(ar) مسرف savurgan.müsta'mere
(ar) مستعمره sömürge.müstab'ed
(ar) مستبعد uzak.müsta'fî
(ar) مستعفی istifa etmiş, istifa eden.müstağnî
(ar) مستغنی doygun, eyvallah etmeyen.müstahak
(ar) مستحق hak kazanmış.müstahdem
(ar) مستخدم çalışan, hizmet eden.müstahdemîn
(ar) مستخدمين çalışanlar, hizmet edenler.müstaid
(ar) مستعد yetenekli.müstakil
(ar) مستقل bağımsız.müstakillen
(ar) مستقلا bağımsız olarak, ayrıca.müstakraza
(ar) مستقرضه borç alınan.müstamel
(ar) مستعمل 1.kullanılmış. 2.kullanılan.müstantık
(ar) مستنطق sorgu yargıcı.müste'cir
(ar) مستأجر kiracı. müstebân olmak anlaşılmak.müstebid
(ar) مستبد despot. müstefid olmak yararlanmak.müstehlik
(ar) مستهلک tüketici.müstehzi
(ar) مستهزی alaycı.müstemleke
(ar) مستملکه sömürge, koloni.müstenid
(ar) مستند dayanan.müsteniden
(ar) مستندا dayanarak.müsterih
(ar) مستریح gönlü rahat.müstesnâ
(ar) مستثنی 1.apayrı. 2.dışında haricinde.müsteşar
(ar) مستشار danışman.müsteşrik
(ar) مستشرق doğubilimci, oryantalist.müsvedde
(ar) مسوده taslak.müşa'şa
(ar) مشعشع gösterişli, şaşaalı.müşabehet
(ar) مشابهت benzerlik.müşabih
(ar) مشابه benzer.müşahedât
(ar) مشاهدات gözlemler.müşâhede
(ar) مشاهده gözlem. müşâhede edilmek gözlemlenmek. müşâhede olunmak gözlemlenmek.müşahhas
(ar) مشخص somut.müşarik
(ar) مشارک ortak.müşarünileyh
(ar) اليه مشار anılan, adı geçen.müşavere
(ar) مشاوره danışma. müşavere etmek danışmak.müşekkel
(ar) مشکل biçimli, kalıplı. müşerref olmak şeref kazanmak.müşevveş
(ar) مشوش karışık.müşfik
(ar) مشفق şefkatli.müşir
(ar) مشير mareşal.müşkil
(ar) مشکل güç, zor.müşkilât
(ar) مشکلات güçlükler, zorluklar. müşkilat çekmek zorluk çekmek, sıkıntı çekmek.müşkilpesend
(A.-F.) پسند مشکل güç beğenen.müşt
(far) مشت 1.yumruk. 2.avuç.müştail
(ar) مشتعل alevli.müştak
(ar) مشتاق çok isteyen, can atan.müştehir
(ar) مشتهر ünlü.müşteki
(ar) مشتکی şikayetçi.müştemilat
(ar) مشتملات eklentiler, ek yapılar.müştereken
(ar) مشترکا ortaklaşa.mütalaa
(ar) مطالعه 1.okuma. 2.görüş. 3.inceleme.mütareke
(ar) متارکه bırakışma, karşılıklı silah bırakma.müteaddid
(ar) متعدد birçok.müteaffin
(ar) متعفن kokuşmuş.müteahhid
(ar) متعهد taahhüt eden, üstlenen.müteakib
(ar) متعاقب ardından.müteallik
(ar) متعلق ilgili, ilişkin.müteallim
(ar) متعلم öğrenci.müteammim
(ar) متعمم yaygın.müteannid
(ar) متعند inatçı.müteârife
(ar) متعارفه kanıtlanmak gerektirmeyecek kadar açık.müteassıb
(ar) متعصب taassup gösteren.mütebahhir
(ar) متبحر derin bilgi sahibi.mütebahhirane
(A.-F.) متبحرانه derinlemesine.mütebaki
(ar) متباقی kalan, geriye kalan.mütebariz
(ar) متبارز açık seçik, belirgin.mütebasbıs
(ar) متبصبص yaltakçı, yardakçı.mütebessim
(ar) متبسم gülümseyen, tebessüm eden.mütecânis
(ar) متجانس aynı cinsten, homojen.mütecâviz
(ar) متجاوز 1.aşkın. 2.saldırgan, tecavüzkâr. 3.sarkıntılık eden, tecavüzcü.müteceddid
(ar) متجدد 1.yenilikçi. 2.yenileşen.mütecellî
(ar) متجلی görünen, tecelli eden.mütecessis
(ar) متجسس meraklı, merak eden.mütecessisâne
(A.-F.) متجسسانه merak ederek, meraklı.mütedair
(ar) متدائر ilişkin.mütedeyyin
(ar) متدین dindar, dinine düşkün.müteehhil
(ar) متأهل evli.müteellim
(ar) متألم elemli.müteessif
(ar) متأسف üzgün. müteessif olmak üzülmek.müteessifâne
(A.-F.) متأسفانه üzgün, esefli.müteessir
(ar) متأثر 1.üzgün. 2.etkilenen. müteessir olmak 1.üzülmek. 2.etkilenmek.müteezzî
(ar) متأذی eziyet çekmiş, eza görmüş. müteezzi etmek acı çektirmek.mütefekkir
(ar) متفکر 1.düşünür. 2.düşünceli.mütefekkirane
(A.-F.) متفکرانه düşünceli düşünceli.mütefelsifâne
(A.-F.) متفلسفانه bir filozof gibi.mütefennin
(ar) متفنن fen bilimleri ile uğraşan, teknik ile uğraşan.müteferrik
(ar) متفرق dağınık.mütefessih
(ar) متفسخ bozulmuş, kokuşmuş, çürümüş.mütegallib
(ar) متغلب zorba.mütegâyir
(ar) متغایر birbirine zıt.mütehaccir
(ar) متحجر taşlaşmış, fosilleşmiş.mütehalif
(ar) متخالف birbirine uymayan.mütehammil
(ar) متحمل dayanan.müteharrî
(ar) متحری araştırıcı, araştıran.müteharrik
(ar) متحرک hareket eden, kıpırdayan.mütehassıs
(ar) متخصص uzman.mütehassir
(ar) متحسر özlem duyan.mütehassis
(ar) متحسس duygulu.mütehâşi
(ar) متحاشی çekingen.mütehavvil
(ar) متحول değişken.mütehayyir
(ar) متحير şaşkın, şaşırmış.mütekâbil
(ar) متقابل karşılıklı.mütekâbile
(ar) متقابله karşılıklı.mütekâbilen
(ar) متقابلا karşılıklı olarak.mütekaddim
(ar) متقدم geçmiş, eski.mütekaid
(ar) متقاعد emekli.mütekamil
(ar) متکامل olgun, tam, gelişmiş.mütekebbir
(ar) متکبر kendini beğenmiş, şişinen, büyüklenen.mütekeddir
(ar) متکدر kederli.mütekellim
(ar) متکلم 1.konuşan. 2.birinci tekil şahıs.mütelebbis
(ar) متلبس giyinmiş, kuşanmış.mütelevvin
(ar) متلون renkten renge giren, yanar döner.mütemadi
(ar) متمادی sürekli.mütemadiyen
(ar) متمادیا sürekli olarak.mütemayil
(ar) متمایل 1.eğimli. 2.eğilimli, yönelik.mütemeddin
(ar) متمدن uygar.mütemellik
(ar) متملک dalkavuk, yardakçı.mütemerkiz
(ar) متمرکز bir merkezde toplanma.mütemevvic
(ar) متموج dalgalı.mütemevvil
(ar) متمول varlıklı, zengin.mütemmim
(ar) متمم 1.tamamlayıcı. 2.tümleç.mütenâhi
(ar) متناهی sona eren.mütenasib
(ar) متناسب uygun, uyumlu.mütenavib
(ar) متناوب dönüşümlü.mütenâzır
(ar) متناظر 1.birbirine bakan. 2.simetrik.müteneffizân
(A.-F.) متنفذان etkili kişiler, nüfuz sahipleri, sözü geçenler.mütenevvi
(ar) متنوع çeşitli, türlü türlü.müteradif
(ar) مترادف eşanlamlı.müterafik
(ar) مترافق 1.refakat eden. 2.karışık, bir arada.mütercem
(ar) مترجم çevrilmiş, tercüme edilmiş.mütercim
(ar) مترجم çevirmen.mütesadif
(ar) متصادف rastlayan, tesadüf eden.mütesâvi
(ar) متساوی eşit.mütesâviyen
(ar) متساویا eşit olarak.müteselli
(ar) متسلی teselli bulan, avunan. müteselli olmak teselli bulmak, avunmak.müteselsil
(ar) متسلسل zincirleme.müteselsilen
(ar) متسلسلا zincirleme olarak, birbirinin ardı sıra.müteşâir
(ar) متشاعر şair geçinen, şair müsveddesi.müteşebbis
(ar) متشبث 1.girişen, teşebbüs eden. 2.girişimci.müteşekkî
(ar) متشکی şikayetçi.müteşekkil
(ar) متشکل oluşmuş, teşekkül etmiş.müteşekkir
(ar) متشکر şükran borçlu.müteşettit
(ar) متشتت karışık, dağınık.mütetebbi
(ar) متتبع araştırmacı.mütevakkıf
(ar) متوقف bağlı.mütevaliyen
(ar) متواليا sürekli olarak.mütevattın
(ar) متوطن yerleşik, yurt tutmuş.mütevâzı
(ar) متواضع alçakgönüllü.mütevâzıyâne
(A.-F.) متواضيانه alçakgönüllülükle.mütevazin
(ar) متوازن oranlı, uyumlu, dengeli.müteveccih
(ar) متوجه dönük, yönelik.müteveccihen
(ar) متوجها 1.dönük olarak. 2.bir yere gitmek üzere.müteveffâ
(ar) متوفا ölmüş, ölü.mütevekkil
(ar) متوکل tevekkül eden her işini Tanrı'nın iradesine bırakan.mütevellî
(ar) متولی bir vakfın üst yöneticisi.mütevellid
(ar) متولد 1.doğan. 2.ileri gelen, kaynaklanan.müteverrim
(ar) متورم veremli, verem hastası.müteyakkız
(ar) متيقظ uyanık, teyakkuz durumunda olan.mütezâyid
(ar) متزاید artan, çoğalan.mütezelzil
(ar) متزلزل sarsılan. mütezelzil olmak 1.sarsılmak. 2.bozulmak.müttefik
(ar) متفق birlik olmuş, ittifak yapmış.müttehid
(ar) متحد birleşik.müvekkil
(ar) موکل vekalet veren.müverrah
(ar) مورخ tarihli.müverrih
(ar) مورخ tarihçi, tarih yazarı.müverrihin
(ar) مورخين tarihçiler. müyesser olmak gerçekleşmek.müzaheret
(ar) مظاهرت destek, yardım, arka çıkma.müzahrefat
(ar) مزخرفات 1.pislikler, süprüntüler, döküntüler.müzakere
(ar) مذاکره görüşme.müzayede
(ar) مزایده açık arttırma.müzehheb
(ar) مذهب altın yaldızlı.müzekker
(ar) مذکر eril.müzevvir
(ar) مزور arabozucu.müzeyyen
(ar) مزین süslü, ziynetli.müzmin
(ar) مزمن kronik, süreğen.N
nâ
(far) نا olumsuzluk eki.na'l
(ar) نعل nal.na'lbend
(A.-F.) نعلبند nalbant.na'lbur
(A.-F.) نعلبر nalbur.na'lçe
(A.-F.) نعلچه nalça.na'nâ'
(ar) نعناع nane.na're
(ar) نعره nara, haykırma.na'ş
(ar) نعش naaş, cenaze.na't
(ar) نعت 1.övme. 2.Hz. Muhammed'i övücü şiir.nââşnâ
(far) آشنا نا yabancı.naat
(ar) نعت 1.övme. 2.Hz. Muhammed'i övücü şiir.nâb
(far) ناب saf, halis, katışıksız.nâbecâ
(far) نابجا yersiz.nâbehre
(far) نابهره 1.nasipsiz. 2.soysuz.nâbekâr
(far) نابکار 1.hayırsız. 2.işe yaramaz.nâbîna
(far) نابينا kör.nâbûd
(far) نابود 1.yok. 2.yokluk. 3.perişan.nabz
(ar) نبض nabız.nabzgîr
(A.-F.) گير نبض nabza göre şerbet veren.nâcî
(ar) ناجی kurtulan.nâcins
(F.-A.) ناجنس soysuz, cinsi bozuk.nâçâr
(far) ناچار 1.çaresiz, sorunda. 2.ister istemez.nâçîz
(far) ناچيز değersiz, önemsiz.nâdân
(far) نادان 1.cahil. 2.hödük. nâdânlık (F.-T.) 1.cahillik. 2.hödüklük.nâdî
(ar) نادی seslenen, çağıran.nâdim
(ar) نادم pişman. nâdim etmek pişman etmek. nâdim olmak pişman olmak.nâdir
(ar) نادر az bulunur.nâdirât
(ar) نادرات az bulunur şeyler.nâdire
(ar) نادره az bulunur.nâdiren
(ar) نادرا nadir olarak.nâehl
(F.-A.) ناأهل ehil olmayan, ehliyetli olmayan.nâf
(far) ناف göbek.nafaka
(ar) نفقه geçim parası.nâfe
(far) نافه 1.ceylanın göbeğinden çıkan misk. 2.sevgilinin saçı.nâfercâm
(far) نافرجام sonu iyi olmayan, yararsız.nâfıa
(ar) نافعه bayındırlık işleri. nâfıa müdüriyeti bayındırlık müdürlüğü. nâfıa nâzırı bayındırlık bakanı. nâfıa nezareti bayındırlık bakanlığı. nâfıa vekâleti bayındırlık bakanlığı.nâfile
(ar) نافله 1.boşuna. 2.nafile namazı, farz dışında kılınan namaz.nâfiz
(ar) نافذ etkileyici, nüfuz edici, işleyici.nâgâh
(far) ناگاه ansızın.nâgehan
(far) ناگهان ansızın.nağamât
(ar) نغمات nağmeler.nağme
(ar) نغمه ezgi, melodi.nağz
(far) نغز güzel, hoş.nâhak
(F.-A.) ناحق haksız.nâhalef
(F.-A.) ناخلف hayırsız evlat.nahçîr
(far) نخچير av hayvanı.nâhencâr
(far) ناهنجار doğru olmayan, uygun olmayan.nâhid
(far) ناهيد Venüs, Çulpan, Zühre.nahif
(ar) نحيف cılız.nâhiye
(ar) ناحيه 1.yöre, bölge. 2.bucak. 3.taraf.nahl
(ar) نخل hurma ağacı.nahl
(ar) نحل bal arısı.nahlistan
(A.-F.) نخلستان hurmalık.nâhoş
(far) ناخوش hoş olmayan.nahs
(ar) نحس uğursuzluk.nâhudâ
(far) ناخدا kaptan.nâhudâ
(far) ناخدا Allahsız.nâhun
(far) ناخن tırnak.nahv
(ar) نحو 1.sözdizimi. 2.taraf. 3.gibi.nahvet
(ar) نخوت böbürlenme.nahvî
(ar) نحوی gramerci, nahiv uzmanı.nâib
(ar) نائب 1.vekil. 2.kadı, yargıç.nâil
(ar) نائل erişen, kavuşan, murada eren. nail olmak muradına ermek, kavuşmak, erişmek.nâim
(ar) نائم uyuyan.nâka
(ar) ناقه dişi deve.nakd
(ar) نقد 1.nakit. 2.madeni para.nakden
(ar) نقدا peşin olarak.nâkes
(far) ناکس 1.soysuz, işe yaramaz. 2.pinti, nekes.nâkıs
(ar) ناقص 1.eksik. 2.eksi.nakış
(ar) نقش desen.nakib
(ar) نقيب 1.şeyh yardımcısı. 2.reis vekili.nâkil
(ar) ناقل 1.taşıma, nakil. 2.anlatan, nakleden.nakîsa
(ar) نقيصه kusur.nakîse
(ar) نقيصه kusur.nakkad
(ar) نقاد eleştirmen.nakkal
(ar) نقال nakleden, öykü veya masal anlatan.nakkare
(ar) نقاره 1.davul. 2.dümbelek.nakl
(ar) نقل 1.nakil, anlatma. 2.taşıma. nakledilmek 1.anlatılmak. 2.taşınmak.naklen
(ar) نقلا naklederek, nakil yolu ile. nakletmek 1.anlatmak. 2.taşımak.nakliyat
(ar) نقليات taşımacılık.nakliye
(ar) نقليه taşıma.nakş
(ar) نقش 1.nakış, desen. 2.resim. 3.duvar resmi. nakşedilmek işlenmek. nakş etmek işlemek.nâkus
(ar) ناقوس çan.nakz
(ar) نقض 1.yok sayma. 2.bozma, çözme.nâlân
(far) نالان inleyen. nâlân etmek inletmek. nâlân olmak inlemek.nâle
(far) ناله inilti.nâlende
(far) نالنده inleyen.nâm
(far) نام 1.ad. 2.adında, adlı. 3.ün, şöhret. nam vermek ad vermek, adlandırmak.nâmahdud
(F.-A.) نامحدود sınırsız.nâmahrem
(F.-A.) نامحرم 1.mahrem olmayan. 2.nikah düşmeyen kişi. 3.yabancı.nâmahsus
(F.-A.) نامحسوس hissedilmeyen.nâmakbul
(F.-A.) نامقبول makbul olmayan.nâmakul
(F.-A.)) نامعقول makul olmayan.nâmalûm
(F.-A.) نامعلوم bilinmeyen.nâmâver
(far) آور نام ünlü, sanlı.namaz
(far) نماز namaz.namazgâh
(far) نمازگاه namazlık, üstü açık mesçit.nâmberdar
(far) نامبردار ünlü, sanlı.nâmcû
(far) نامجو yiğit.nâmdar
(far) نامدار ünlü, namlı.nâme
(far) نامه 1.mektup. 2.kitap.nâme'mûl
(F.-A.) نامأمول umulmayan, beklenmedik.nâmefhûm
(F.-A.) نامفهوم anlaşılmaz.nâmer'î
(F.-A.) نامرئی görülmeyen, görülmez.nâmerd
(far) نامرد alçak, aşağılık, namert.nâmesbûk
(F.-A.) نامسبوق olmamış, geçmemiş, cereyan etmemiş. nâmına (F.-T.) adına.nâmî
(far) نامی ünlü, namlı.nâmurad
(F.-A.) نامراد muradına ermemiş.nâmus
(A.Yun.) ناموس 1.ırz. 2.dürüstlük. 3.yasa.nâmuskâr
(A.-F.) ناموسکار namuslu.namuskârane
(A.-F.) ناموسکارانه namusluca, namuslulara yakışır.nâmüsaid
(F.-A.) نامساعد uygun olmayan.nâmütenahi
(F.-A.) نامتناهی sonsuz, engin.nâmver
(far) نامور ünlü.namzed
(far) نامزد 1.aday. 2.nişanlı.nân
(far) نان ekmek.nâpâyidar
(far) ناپایدار kalıcı olmayan.nâpervâ
(far) ناپروا korkusuz, pervasız.nâr
(ar) نار ateş.nâr
(far) نار nar.nârencî
(far) نارنجی turuncu.nâres
(far) نارس ham, olgunlaşmamış.nâresâ
(far) نارسا 1.ham. 2.uygun olmayan.nârevâ
(far) ناروا yakışık almaz.narh
(far) نرخ nark.nâs
(ar) ناس insanlar.nasâra
(ar) نصارا Hıristiyanlar.nasâyih
(ar) نصایح öğütler.nasib
(ar) نصيب 1.pay. 2.Tanrı'nın kula verdiği.nasihat
(ar) نصيحت öğüt.nâsipas
(far) ناسپاس nankör.nâsiye
(ar) ناصيه alın.nasrâni
(ar) نصرانی Hıristiyan.nass
(ar) نص kesinlik.nâsûtî
(ar) ناسوتی insanlık ile ilgili.nâşî
(ar) ناشی ileri gelen, kaynaklanan, dolayı.nâşinas
(far) ناشناس yabancı.nâşir
(ar) ناشر yayıncı.nâtamam
(F.-A.) ناتمام tamamlanmamış, yarım kalmış.nâtık
(ar) ناطق konuşan.nâtıka
(ar) ناطقه konuşma gücü.nâtıkaperdâz
(A.-F.) پرداز ناطقه düzgün ve etkili konuşan.nats
(ar) نطس nadas.natûk
(ar) نطوق düzgün konuşan.nâtüvân
(far) ناتوان güçsüz, zayıf.nâv
(far) ناو 1.gemi. 2.kayık.nâvdan
(far) ناودان oluk.nâvek
(far) ناوک ok.nây
(far) نای 1.ney. 2.kamış.nâyçe
(far) نایچه küçük ney.nâyî
(far) نایی neyzen.nâyzen
(far) نایزن neyzen.naz
(far) ناز 1.işve, cilve. 2.kapris. 3.naz. naza çekmek nazlanmak.nâzan
(far) نازان nazlı.nazar
(ar) نظر 1.bakış. 2.ilgi gösterme, iltifat etme. 3. bakış açısı.nazaran
(ar) نظرا göre, nispetle, bakılırsa.nazargâh
(A.-F.) نظرگاه 1.bakış yeri. 2.bakılan yer.nazar-ı şübhe
شبهه نظر şüpheli göz, şüpheli bakış. nazarında (A.-T.) göre, fikrince, gözünde.nazarî
(ar) نظری teorik.nazariyat
(ar) نظریات teoriler, nazariyeler.nazariye
(ar) نظریه teori.nazariyyat
(ar) نظریات teoriler, nazariyeler.nâzende
(far) نازنده nazlı.nâzenin
(far) نازنين 1.nazlı. 2.narin.nâzım
(ar) ناظم 1.düzenleyen. 2.nazmeden.nâzır
(ar) ناظر 1.bakan. 2.nezaret eden. nâzırlık (A.-T.) bakanlık.nazif
(ar) نظيف temiz.nâzik
(far) نازک 1.ince. 2.kibar.nâzikâne
(far) نازکانه kibarca, nazikçe.nâzil
(ar) نازل inen. nâzil olmak inmek.nazile
(ar) نازله 1.nezle. 2.inmiş. 3.sıkıntı.nazîr
(ar) نظير benzer.nazm
(ar) نظم 1.dizme. 2.düzenleme, tertip etme. 3.vezinli ve kafiyeli söz söyleme.nazmen
(ar) نظما manzum olarak.nâzperver
(far) نازپرور nazlı, naz eden.nâzperverde
(far) نازپرورده nazlı, naz içinde büyümüş.nebât
(ar) نبات bitki.nebat
(far) نبات nöbet şekeri.nebâtât
(ar) نباتات 1.bitkiler. 2.botanik.nebatî
(ar) نباتی bitkisel.neberd
(far) نبرد savaş.nebî
(ar) نبی peygamber.nebîre
(ar) نبيره torun.necabet
(ar) نجابت soyluluk.necâset
(ar) نجاست pislik.necîb
(ar) نجيب soylu, asil, kişizade.necîs
(ar) نجيس pis.necm
(ar) نجم yıldız.nedâmet
(ar) ندامت pişmanlık. nedâmet getirmek pişman olmak.nedim
(ar) ندیم 1.padişahların ve yüksek rütbeli devlet ricalinin sohbet arkadaşı. 2.güzel hikaye anlatan.nedret
(ar) ندرت azlık.nef'
(ar) نفع çıkar, yarar.nefâis
(ar) نفائس değerli ve nefis eserler.nefâset
(ar) نفاست nefislik.nefer
(ar) نفر 1.kişi. 2.asker. nefh etmek nefes vermek, kazandırmak.nefha
(ar) نفحه üfürme.nefîr
(ar) نفير boynuzdan yapılmış boru.nefrin
(far) نفرین lanet, ilenç.nefs
(ar) نفس 1.nefis, can. 2.kendi. 3.iç.nefs- i emmâre
اماره نفس kötülükleri emreden nefis.nefs-i
(A.-F.) نفس içinde.nefsî
(ar) نفسی 1.nefis ile ilgili. 2.subjektif.neftî
(far) نفتی petrol yeşili.nefy
(ar) sürgün.nehâr
(ar) نهار gündüz.nehârî
(ar) نهاری yatılı olmayan okul.nehc
(ar) نهج 1.yol. 2.kast teşkilatı.neheng
(far) نهنگ timsah.nehiy
(ar) نهی 1.olumsuzluk. 2.yasaklama.nehr
(ar) نهر ırmak, nehir.nehy
(ar) نهی 1.olumsuzluk. 2.yasaklama. nehy etmek yasaklamak.nejad
(far) نژاد soy, ırk.nekahet
(ar) نقاهت hastalıktan sonraki tehlikeli geçiş dönemi.nekbet
(ar) نکبت 1.talihsizlik. 2.felaket.nekes
(far) نکس 1.hayırsız. 2.elisıkı.nem
(far) نم rutubet.nemâ
(ar) نما 1.gelişme, büyüme, serpilme. 2.faiz.nemed
(far) نمد keçe.nemedpûş
(far) نمدپوش derviş.nemek
(far) نمک tuz.neml
(ar) نمل karınca.nemnâk
(far) نمناک nemli.neng
(far) ننگ ar, utanma.nerd
(far) نرد tavla.nerm
(far) نرم yumuşak.nermin
(far) نرمين yumuşak.nesc
(ar) نسج doku.neseb
(ar) نسب soy.nesh
(ar) نسخ 1.hükümsüz kılma. 2.nesih yazı.nesîm
(far) نسيم meltem, esinti.nesl
(ar) نسل kuşak, nesil.nesr
(ar) نثر düzyazı.nesren
(ar) نثرا düzyazı ile.nesrin
(far) نسرین yaban gülü.nessac
(ar) نساج dokumacı.nesteren
(far) نسترن yaban gülü.neş'et
(ar) نشئت kaynaklanma, ileri gelme, doğma, doğuş. neş'et etmek kaynaklanmak, ileri gelmek.neşat
(ar) نشاط sevinç.neşîde
(ar) نشيده 1.şiir. 2.besteli ve güfteli eser.neşr
(ar) نشر 1.yayma. 2.yayınlama. 3.yayınlanma. neşr etmek 1.yaymak. 2.yayınlamak. neşr olunmak yayınlanmak.neşriyat
(ar) نشریات yayın.neşv ü nemâ
(ar) نما و نشو serpilme, gelişme, büyüme. neşv ü nemâ bulmak gelişmek, yayılmak.neşve
(ar) نشوه sevinç.neşvedâr
(A.-F.) دار نشوه neşeli. neşveyâb olmak neşelenmek.netâic
(ar) نتائج sonuçlar.netîce
(ar) نتيجه sonuç. netice çıkarmak sonuç çıkarmak, sonuca varmak. netîcepezîr olmak sonuçlanmak.nev
(far) نو 1.yeni. 2.taze, körpe.nev'
(ar) نوع tür, nevi, çeşit.nev'an mâ
(ar) ما نوعا bir bakıma.nevâ
(far) نوا ses.nevâde
(far) نواده torun.nevâdir
(ar) نوادر nadir olan değerli eşyalar.nevâle
(ar) نواله 1.kısmet. 2.azık.nevâz
(far) نواز okşayan.nevâziş
(far) نوازش okşama. nevâziş eylemek okşamak.nevbahar
(far) نوبهار ilkbahar.nevbet
(ar) نوبت sıra, nöbet.nevcivan
(far) نوجوان delikanlı, genç.nevdevlet
(F.-A.) نودولت sonradan görme.neve
(far) نوه torun.nevha
(ar) نوحه ağıt.nevi
(ar) نوع tür, çeşit.nevid
(far) نوید müjde.nevin
(far) نوین yeni.nevm
(ar) نوم uyku.nevmîd
(far) نوميد umutsuz. nevmîd etmek umutsuzluğa düşürmek. nevmîd olmak umutsuzluğa kapılmak.nevnihal
(far) نونهال genç fidan.nevres
(far) نورس yeti yetişmiş.nevruz
(far) نوروز 1.yeni gün. 2.nevruz.nevruziye
(F.-A.) نوروزیه nevruz için yazılan kaside.nevzad
(far) نوزاد 1.yeni doğmuş. 2.bebek.neyistan
(far) نيستان sazlık, kamışlık.neyzâr
(far) نيزار sazlık, kamışlık.neyzen
(far) نيزن ney üfleyen. nez' edilmek (A.-T.) ayırılmak, çekip atılmak, sökülmek.nez'
(ar) نزع 1.can çekişme. 2.sökme, koparma, zorla alma. nez' eylemek ayırmak, çekip atmak, sökmek, koparmak.nezâfet
(ar) نظافت temizlik.nezâket
(Osmanlıca>A.) نزاکت 1.incelik. 2.hassaslık.nezâret
(ar) نظارت 1.nazırlık. 2.gözetme.nezd
(far) نزد 1.yan, yanı. 2.kat.nezih
(ar) نزیه temiz.nezr
(ar) نذر adak. nezr etmek adamak.nısf
(ar) نصف yarı, yarım.nısf -ı ahîr
اخير نصف son yarısı.nısfunnehâr
(ar) النهار نصف meridyen.niam
(ar) نعم nimetler. nida etmek seslenmek. nidâ eylemek seslenmek, duyurmak.nidâ'
(ar) نداء ses.nifâk
(ar) نفاق ikiyüzlülük.nigâh
(far) نگاه bakış. nigâh eylemek bakmak.nigâr
(far) نگار 1.sevgili. 2.resim.nigeh
(far) نگه bakış.nigîn
(far) نگين 1.yüzük. 2.yüzük kaşı. 3.mühür.nihâd
(far) نهاد yaratılış, tabiat.nihâl
(far) نهال fidan.nihân
(far) نهان 1.gizli. 2.gizlice. nihan olmak gizlenmek, saklanmak, kaybolmak.nihayet
(ar) نهایت son. nihayet bulmak sona ermek.nijâd
(far) نژاد soy.nîk
(far) نيک iyi, güzel.nikab
(ar) نقاب peçe.nikbin
(far) نيکبين iyimser.nilgun
(far) نيلگون lacivert.nîm
(far) نيم 1.yarı. 2.yarım. 3.buçuk.nîm muzlim
(F.-A.) مظلم نيم loş.nîm cahilî
(F.-A.) جاهلی نيم yarıcahil, yarı cahilî.nimet
(ar) نعمت 1.iyilik. 2.yiyecek.nîm resmî
(F.-A.) رسمی نيم yarı resmî.nîreng
(far) نيرنگ 1.afsun. 2.hile, düzen.nisâ
(ar) نسا kadınlar.nisâb
(ar) نصاب 1.aranan sınır. 2.sermaye.nisâr
(ar) نثار saçma. nisâr etmek saçmak.nisbet
(ar) نسبت 1.oran. 2.oranla.nisbî
(ar) نسبی göreceli.nisvân
(ar) نسوان kadınlar.nisyân
(ar) نسيان 1.unutma. 2.unutulma.nişan
(far) نشان 1.iz. 2.belirti. 3.nişan yeri. 4.devlet madalyası.nişâne
(far) نشانه belirti, işaret.nişangâh
(far) نشانگاه nişan tahtası.nişîn
(far) نشين oturan.niyâbet
(ar) نيابت naiplik, vekillik.niyâm
(far) نيام kın.niyâz
(far) نياز 1.yalvarma. 2.dua. niyâz etmek 1.yalvarmak. 2.rica etmek.niyâzmend
(far) نيازمند muhtaç.niyyet
(ar) نيت niyet.nizâ
(ar) نزاع kavga, çekişme.nizâm
(ar) نظام düzen. nizâm bulmak düzene girmek.nizâmname
(A.-F.) نامه نظام tüzük.nîze
(far) نيزه 1.mızrak. 2.süngü.nohudî
(far) نخودی nohut rengi.noksân
(ar) نقصان 1.eksiklik. 2.kusur. 3.eksik.nokta-i nazar
نظر نقطهء görüş açısı, bakım.nuhbe
(ar) نخبه seçkin.nukât
(ar) نقاط noktalar, hususlar.nukud
(ar) نقود nakitler.nukûş
(ar) نقوش nakışlar, işlemeler.nur
(ar) نور ışık.nuranî
(ar) نورانی nurlu, ışıklı.nush
(ar) نصح öğüt, nasihat. nusrat vermek üstünlük vermek.nusret
(ar) نصرت 1.Tanrı'nın yardımı. 2.üstünlük. nûş etmek içmek.nûşin
(far) نوشين tatlı.nutfe
(ar) نطفه sperma.nutk
(ar) نطق 1.nutuk, söylev. 2.konuşma.nuzzâr
(ar) نظار nazırlar.nübüvvet
(ar) نبوت peygamberlik.nücum
(ar) نجوم 1.yıldızlar. 2.astoroloji.nüfus
(ar) نفوس 1.nefisler. 2.insanlar.nüfuz
(ar) نفوذ 1.etki etme, işleme. 2.etki gücü. nüfuz etmek işlemek, etki etmek.nükhet
(ar) نکهت koku.nükte
(ar) نکته ince anlam.nüktedan
(A.-F.) دان نکته zarif insan, nükteli sözler bilen.nümayan
(far) نمایان görünen. nümayan olmak görünmek.nümayiş
(far) نمایش gösteri.nümune
(far) نمونه örnek.nüsah
(ar) نسخ nüshalar.nüsha
(ar) نسخه 1.yazılı belge. 2.muska. 3.süreli yayın sayısı.nüve
(ar) نوه çekirdek.nüvid
(far) نوید müjde.nüzhet
(ar) نزهت gezinti, gezip dolaşma.nüzul
(ar) نزول 1.inme. 2.felç. 3.konaklama.Ö
ömr
(ar) عمر ömür.örf
(ar) عرف gelenek, âdet.örfen
(ar) عرفا geleneğe göre.örfî
(ar) عرفی geleneksel.örfî idare
اداره عرفی sıkıyönetim.örfiyyât
(ar) عرفيات gelenekle ilgili şeyler.öşr
(ar) عشر 1.onda bir. 2.öşür vergisi.özr
(ar) عذر 1.özür. 2.bahane. 3.engel.özrhâh
(A.-F.) عذرخواه özür dileyen.P
pâ
(far) پا ayak.pâbend
(far) پابند ayak bağı.pâbercâ
(far) پابرجا yerinde, duran, ayakta duran.pâberikâb
(F.-A.) پابرکاب gitmek üzere, hareket etmek üzere.pâbeste
(far) پابسته ayağı bağlı.pâbirehne
(far) پابرهنه yalınayak.pâbûsî
(far) پابوسی ayak öpme.pâcâme
(far) پاجامه pijama.pâçe
(far) پاچه paça.pâdşâh
(far) پادشاه padişah.pâdşâhî
(far) پادشاهی padişahlık.pâdzehr
(far) پادزهر panzehir.paha
(far) بها değer, kıymet.pâk
(far) پاک temiz.pâkbâz
(far) پاکباز 1.fedai. 2.canını hiçe sayan aşık.pâkdâmen
(far) دامن پاک iffetli.pâkîze
(far) پاکيزه temiz. paklanmak temizlenmek.pâlân
(far) پالان semer, palan.pâlânduz
(far) دوز پالان semerci.pâmâl
(far) پامال ezilmek, çiğnenmek. pâmâl olmak ezilmek, çiğnenmek, ayaklar altında kalmak.pâpûş
(far) پاپوش pabuç. paralamak parçalamak, parça parça etmek. paralanmak parça parça olmak.pârçe
(far) پارچه parça.pâre
(far) پاره parça. pâre pâre (far) 1.parça parça. 2.paramparça. pârelenmek parça parça olmak.pars
(far) پارس İran, Pers ülkesi.pars
(far) پارس panter.pârsâ
(far) پارسا sofu.pârsî
(far) پارسی farsça.pâsban
(far) پاسبان bekçi, gece bekçisi.pâş
(far) پاش saçan, serpen.pây
(far) پای 1.ayak. 2.dip.pâyân
(far) پایان son. pâyânsız (F.-T.) sonsuz, bitmez tükenmez, engin.pâybend
(far) پایبند 1.ayak bağı. 2.engel.pâybûsî
(far) پایبوسی ayak öpme.pâydâr
(far) پایدار kalıcı, sağlam, sürekli, devamlı.pâye
(far) پایه 1.rütbe, derece. 2.basamak.pâyende
(far) پاینده 1.kalıcı, sürekli. 2.payanda, destek.pâyidar
(far) پایدار kalıcı, sağlam, sürekli, devamlı.pâyin
(far) پایين aşağı.pâyitaht
(far) پایتخت başkent.pâyîz
(far) پایيز güz.pâykûb
(far) پایکوب dans eden.pâzâr
(far) بازار 1.çarşı, pazar. 2.alışveriş. pazar eylemek alışveriş yapmak.peder
(far) پدر baba.pederâne
(far) پدرانه babaca.pederî
(far) پدری 1.babalık. 2.babaya ait, baba tarafı.pederşâhî
(far) پدرشاهی ataerkil.pehlevân
(far) پهلوان 1.yiğit. 2.pehlivan. pehlivan bk. pehlevân.pehlû
(far) پهلو böğür, yan.pehn
(far) پهن geniş.pehnâver
(far) پهناور 1.engin. 2.geniş.pejmürde
(far) پژمرده 1.solgun. 2.dağınık. 3.yırtık.pelas
(far) پلاس 1.kilim. 2.çul.peleng
(far) پلنگ 1.leopar. 2.kaplan.pelîd
(far) پليد kirli.penah
(far) پناه sığınma.penahgâh
(far) پناهگاه sığınacak yer, sığınak.penâhî
(far) پناهی sığınma.penbe
(far) پناهی 1.pamuk. 2.pembe.penc
(far) پنج beş.pence
(far) پنجه pençe. pencidü bk. pencüdü. pencise bk. pencüse. penciyek bk. pencüyek.pencüdü
(far) دو و پنج beş ve iki.pencüse
(far) سه و پنج beş ve üç.pencüyek
(far) یک و پنج beş ve bir.pençe
(far) پنجه pençe.pend
(far) پند öğüt.pendname
(far) پندنامه öğüt kitabı.penîr
(far) پنير peynir.per
(far) پر 1.kanat. 2.kuşların iri tüyü, yelek.perakende
(far) پراکنده 1.dağınık. 2.toptan olmayan.perçem
(far) پرچم 1.kakül. 2.yele. 3.bayrak. 4.bayrak püskülü.perdedar
(far) دار پرده kapı görevlisi.perend
(far) پرند atlas.perende
(far) پرنده 1.kuş. 2.takla.perest
(far) پرست tapan.perestâr
(far) پرستار 1.tapan. 2.besleme. 3.dalkavuk.perestîde
(far) پرستيده 1.tapınılan. 2.taparcasına sevilen, sevgili.perestiş
(far) پرستش 1.tapınma. 2.taparcasına sevme.perestişgâh
(far) پرستش mabet, tapınak.perestişkâr
(far) پرستشکار 1.tapan. 2.taparcasına seven.perestişkârâne
(far) پرستشکارانه taparcasına.perestû
(far) پرستو kırlangıç.pergâl
(far) پرگال pergel.pergâr
(far) پرگار pergel.perhizkâr
(far) پرهيزکار sakınan.perîçihre
(far) چهره پری 1.peri kadar güzel yüzlü.perihan
(far) خان پری peri padişahı.perîpeyker
(far) پيکر پری peri kadar güzel yüzlü.perîşan
(far) پریشان 1.dağınık. 2.kötü durumda, perişan. perişan olmak darmadağın olmak.perîşanhal
(F.-A.) حال پریشان hali perişan olan.perîveş
(far) وش پری peri gibi güzel.perniyân
(far) پرنيان işlemeli atlas. pertavsız (far) büyüteç.pertev
(far) پرتو ışık.pertevsuz
(far) پرتوسوز büyüteç.pervâ
(far) پروا 1.çekinme. 2.korku.pervâne
(far) پروانه 1.pervane böceği. 2.fırıldak, pervane. 3.ulak.pervâneveş
(far) وش پروانه pervane gibi.pervâsız
(F.-T.) پرواسز 1.çekinmeyen. 2.korkmayan.pervaz
(far) پرواز 1.uçma. 2.saçak.perver
(far) پرور yetiştiren, eğiten, büyüten, besleyen. perverde etmek beslemek, gütmek.perverdigâr
(far) پروردگار Tanrı.pervin
(far) پروین Ülker, Süreyya.pes
(far) پس arka.pesend
(far) پسند beğenen.pesendîde
(far) پسندیده beğenilmiş, makbul.pesmânde
(far) مانده پس arta kalan.peszinde
(far) زنده پس geriye kalan, yaşayan son örnekler.peşîman
(far) پشيمان pişman.peşin
(far) پيشين önceden.peşm
(far) پشم yün.peşşe
(far) پشه sivrisinek.peşşebend
(far) بند پشه cibinlik.peştemal
(far) پشتمال peştemal, hamam havlusu.peyâm
(far) پيام haber.peyamber
(far) پيامبر peygamber.peydâ
(far) پيدا ortada, açıkta.peyderpey
(far) پی در پی peşpeşe, ardy sıra.peygam
(far) پيغام haber.peygamber
(far) پيغمبر 1.peygamber. 2.haberci.peyk
(far) پيک ulak.peykân
(far) پيکان temren.peyke
(far) پيکه sedir, kanepe.peyker
(far) پيکر yüz.peymâ
(far) پيما yol alan, kateden, ölçen.peymâne
(far) پيمانه kadeh.pîl
(far) پيل fil.pinhan
(far) پنهان gizli, saklı.pîr
(far) پير 1.yaşlı. 2.tarikat kurucusu.pîrahen
(far) پيراهن gömlek, mintan.pîrâye
(far) پيرایه süs.pîrezen
(far) زن پيره yaşlı kadın.pistan
(far) پستان meme.piste
(far) پسته fıstık.pîş
(far) پيش 1.ön. 2.yan. 3.huzur. 4.önce.pîşânî
(far) پيشانی alın.pîşdar
(far) پيشدار öncü.pîşe
(far) پيشه 1.meslek. 2.sanat. 3.huy.pîşekâr
(far) کار پيشه 1.sanatçı. 2.meslek sahibi. 3.ortaoyununda oyunu başlatan sanatçı.pîşgâh
(far) پيشگاه 1.ön. 2.huzur.pîşgîr
(far) پيشگير peşkir.pîşîn
(far) پيشين peşin.pîşva
(far) پيشوا önder, lider.piyâde
(far) پياده 1.yaya, yürüyen. 2.askerlikte piyade sınıfy. 3.satranç taşlarından paytak.piyâle
(far) پياله 1.kadeh. 2.şarap kadehi.post
(far) پست 1.hayvan derisi. 2.post. 3.makam.postîn
(far) پستين kürk.postnişin
(far) نشين پست 1.postta oturan. 2.pîre vekaletle postta oturan, tekke şeyhi.pûd
(far) پود argaç, dokumada enine dokunulan ip.puhte
(far) پخته pişmiş, pişkin, olgun.pul
(far) پول para.pûlâd
(far) پولاد çelik, polat.pulat
(far) پولاد çelik, polat.pur
(far) پر dolu.pûr
(far) پور oğul.pûş
(far) پوش giyen, örten.pûşîde
(far) پوشيده 1.örtülü. 2.gizli. 3.kapalı. 4.örtü.pûte
(far) پوته pota.pûyân
(far) پویان 1.koşan, hızla giden. 2.geçip giden. pûyân olmak geçip gitmek.pûziş
(far) پوزش özür.pür
(far) پر dolu.pürhûn
(far) پرخون kan dolu, kanlı.pürsükût
(F.-A.) پرسکوت derin sessizlik içinde.pürz
(far) پرز hav, kumaş havı.püser
(far) پسر oğul.püşt
(far) پشت 1.arka. 2.sırt. 3.homoseksüel erkek.püştîban
(far) پشتيبان 1.destek. 2.destek veren.