Osmanlıca Sözlük A-E
Osmanlıca sözlük, Osmanlı İmparatorluğu'nun resmi yazışma ve edebiyat dilinden geniş kapsamlı bir kelimeler dizinidir.
A
â
(far) آ 1.ünlem edatı ey, hey. 2.iki kelimenin arasına girerek, anlamıpekiştiren
yeni kelimeler türetmeye yarayan orta ek.a’dâ
(ar) اعدا düşmanlar.a’dâd
(ar) اعداد sayılar.â’ik
(ar) عائق engel.a’lâ
(ar) اعلی en yüksek, en yüce.a’lâf
(ar) آلاف otlar.a’lâl
(ar) اعلال 1.hastalıklar. 2.sebepler.a’lâm
(ar) اعلام 1.bayraklar. 2.özel isimler.a’lem
(ar) اعلم en iyi bilen.a’mâ
(ar) اعمی kör.a’mâk
(ar) اعماق derinlikler.a’mâl
(ar) اعمال işler, ameller, davranışlar.a’mâr
(ar) اعمار 1.ömürler. 2.yaşlar.a’nî
(ar) اعنی yani.a’râb
(ar) اعراب Araplar, çöl arapları.a’râbî
(ar) اعرابی çöl arabı.a’râz
(ar) اعراض belirtiler.a’sâb
(ar) اعصاب sinirler.a’sâr
(ar) اعصار yüz yıllar.a’şâr
(ar) اعشار öşür vergileri, onda birler.a’şârî
(ar) اعشاری ondalık.a’vec
(ar) اعوج yamuk, eğri büğrü.a’ver
(ar) اعور tek gözlü.a’yâd
(ar) اعياد bayramlar.a’yân
(ar) اعيان 1.ileri gelenler, eşraf, sosyete. 2.gözler.a’yün
(ar) اعين 1.gözler. 2.pınarlar.a’zâ
(ar) اعضا 1.üyeler. 2.organlar.a’zam
(ar) اعظم en büyük.âb
(far) آب 1.su. 2.deniz. 3.ırmak. 4.tükürük. 5.özsuyu. 6.ter. 7.döl suyu. 8.sidik. 9.parlaklık. 10.yüzsuyu. 11.letafet, hava.âb
(far) آب Ağustos.âb-ı âbistenî
آب آبستنی 1.meni; 2.bitkilerin yetişmesine neden olan su.âb-ı adâlet
آب عدالت 1.adalet suyu; 2.doğruluğun bereketi.âb-ı ahmer
آب احمر 1.kızıl su. 2.kırmızı şarap. 3.gözyaşı.âb-ı âteşîn
آب آتشين 1.ateşli su; 2.kırmızı şarap; 3.gözyaşı.âb-ı bâdereng
آب باده رنگ 1.kızıl su. 2.gözyaşı, kanlı gözyaşı.âb-ı engûr
آب انگور 1.üzüm suyu. 2.şarap.âb-ı harâbât
آب خرابات (meyhane suyu) şarap.âb-ı kevser
آب کوثر 1.cennet suyu, 2.şarap.ab’âb
(ar) عبعاب vantrolog.abâ
(ar) عبا 1.kaba yün kumaş. 2.aba.âbâ’
(ar) آباء 1.babalar. 2.gezegenler.âbâd
(ar) آباد ebedler.âbâd
(far) آباد bayındır, mamûr.âbâd
etmek/eylemek 1.mamûr etmek. 2.zenginleştirmek. 3.huzur vermek.âbâd
olmak 1.mamûrlaşmak. 2.zenginleşmek. 3.huzura kavuşmak.âbâdân
(far) آبادان bayındır.âbâdânî
(far) آبادانی bayındırlık.âbâdî
(far) آبادی 1.bayındırlık. 2.ince Hint kağıdı.âbâl
(ar) آبال develer.âbân
(far) آبان Âbân ayı.abâpûş
(a.f) عباپوش 1.abalı. 2.derviş. 3.yoksul.âbâr
(ar) آبار kuyular.âbcâme
(far) آبجامه su kabı.âbçîn
(far) آبچين peştemal.abd
(ar) عبد 1.kul. 2.köle.âbdân
(far) آبدان 1.su kabı. 2.mesane.âbdâr
(far) آبدار 1.sulu. 2.parlak. 3.hoşâbdendân
(far) آبدندان 1.bön. 2.âciz.abdest
(far) آبدست 1.abdest. 2.paylama.abdesthâne
(far) آبدستخانه 1.tuvalet. 2.abdest alınan yer.abdestlik
(f.t) kısa cübbe.âbek
(far) آبک 1.sulu. 2.cıva.abes
(ar) عبث saçma, abes.âbgîne
(far) آبگينه 1.kristal. 2.kadeh. 3.sürahi. 4.ayna. 5.gözyaşı.âbgîr
(far) آبگير 1.havuz. 2.su birikintisi.âbgûn
(far) آبگون 1.su rengi. 2.mavi.abher
(ar) عبهر 1.nergis. 2.zerrinkadeh çiçeği. 3.yasemin.âbhîz
(far) آبخيز büyük dalga.âbhord
(far) آبخورد nasip.âbırû
(far) آبرو yüzsuyu.âbî
(far) آبی mavi.âbid
(ar) عابد 1.ibadet eden. 2.erkek adı.abîd
(ar) عبيد 1.kullar. 2.köleler.âbidât
آبدات anıtlar.âbide
(ar) آبده anıt.âbidevî
(ar) آبدوی anıtsal.âbile
(far) آبله 1.su çiçeği. 2.sivilce. 3.su kabarcığı.âbir
(ar) عابر yaya.âbisten
(far) آبستن gebe.âbistengâh
(far) آبستنگاه döl yatağı.âbişhor
(far) آبشخور 1.sulama yeri. 2.nasip.âbkâr
(far) آبکار 1.saka. 2.ayyaş.âbkeş
(far) آبکش 1.saka, su çeken. 2.kevgir.âbnûs
(far) آبنوس abanoz.âbrâh
(far) آبراه su yolu, kanal.abraş
(ar) ابرش alacalı.âbrîz
(far) آبریز 1.tuvalet. 2.ıbrık.âbşâr
(far) آبشار çağlayan.abûs
(ar) عبوس somurtkan.âbühava
(f.a) آب و هوا iklim.âbzih
(far) آبزه 1.su kaynağı. 2.gözyaşı.âc
(ar) عاج fildişi.âc
(far) آج ılgın ağacı.acâib
(ar) عجائب tuhaf, ilginç, acaip.acâleten
(ar) عجالة alelacele.aceb
(ar) عجب 1.tuhaflık. 2.acaba.acebâ
(ar) عجبا acaba.acele
(ar) عجله acele.aceleten
(ar) عجلة çarçabuk, alelacele.acem
(ar) عجم 1.arap olmayan. 2.İranlı, acem.acemaşîran
(ar) عجم عشيران Türk mûsikisinde bir makam.acemce
(a.t) Farsça.acemî
(ar) عجمی 1.deneyimsiz, acemi. 2.İranlı.acemistan
(a.f) عجمستان İran.acemiyân
(a.f) عجميان 1.deneyimsizler. 2.İranlılar.aceze
(ar) عجزه düşkünler, âcizler.acîb
(ar) عجيب tuhaf, acayip, ilginç.acîbe
(ar) عجيبه şaşılacak şey.âcil
(ar) عاجل acil.âcilen
(ar) عاجلا derhal, acil olarak.acîn
(ar) عجين macun, yoğurulmuş.âciz
(ar) عاجز 1.aciz. 2.ben.âcizâne
(a.f) عاجزانه 1.acizce. 2.alçakgönüllüce.âcizî
(a.f) عاجزی acizlik.âciziyyet
(ar) عاجزیت acizlik.âcizleri
(a.t) bendeniz, ben.acûl
(ar) عجول aceleci.acûlâne
(a.f) عجولانه acele acele.acûz
(ar) عجوز 1.kocakarı. 2.cadı.acûze
(ar) عجوزه 1.kocakarı. 2.cadı.âcür
(far) آجر 1.tuğla. 2.kiremit.acz
(ar) عجز acizlik, çaresizlik, bir şey yapamama.âdâb
(ar) آداب 1.edepler, terbiyeler. 2.yol yordam.adalât
(ar) عضلات kaslar.adale
(ar) عضله1.kas. 2.kaslar.adâlet
(ar) عدالت adalet.adaletkâr
(a.f) عدالتکار adil, adaletli.âdât
(ar) عادات âdetler, alışkanlıklar.adâvet
(ar) عداوت düşmanlık.adâvet
etmek/eylemek düşmanlık gütmek.add
(ar) عد sayma, görme, değerlendirme, kabul etme.addedilmek
sayılmak, görülmek, değerlendirilmek.addetmek/eylemek
saymak, görmek, değerlendirmek.addolunmak
sayılmak, kabul edilmek.aded
(ar) عدد sayı.adeden
(ar) عددا sayıca.adedî
(ar) عددی sayısal.âdem
(ar) آدم 1.ilk insan, Adem Peygamber. 2.insan, adam.adem
(ar) عدم yokluk, bulunmama, adem.adem-i muvaffakiyet
عدم موفقيت başarısızlık.adem-i muvazenet
عدم موازنت dengesizlik.adem-i riâyet
عدم رعایت uymama..adem-i te’lîfiyet
عدم تأليفيت uzlaşamama, bir araya gelememe.adem-i teveccüh
عدم توجه ilgisizlik.ademâbâd
(a.f) عدم آباد yokluk ülkesi.âdemhâr
(a.f) آدم خوار yamyam, insan yiyen.âdemî
(a.f) آدمی1.insanoğlu. 2.insanlık.âdemiyân
(a.f) آدميان insanlar.âdemiyyet
(ar) آدميت 1.insanlık. 2.adamlık.ades
(ar) عدس mercimek.adese
(ar) عدسه mercek.âdet
(ar) عادت alışkanlık, âdet.âdeta
(ar) عادتا basbayağı.âdeten
(ar) عدتا âdet olarak, geleneklere göre.adhâ
(ar) اضحی kurbanlar.âdi
(ar) عادی sıradan, âdi, değersiz.adîd
(ar) عدید birçok.adîde
(ar) عدیده birçok.âdil
(ar) عادل adaletli.adîl
(ar) عدیل eşit, denk.âdilâne
(a.f) عدلانه adilce.adîm
(ar) عدیم yok olan.adîmülimkân
(ar) عدیم الامکان imkânsız.âdiye
(ar) ادیهع alışılmış, sıradan.adl
(ar) عدل adalet.adlâ’
(ar) اضلاع kenarlar.adlî
(ar) عدلی adalet ile ilgili.adliyye
(ar) عدليه mahkeme, adliye.adn
(ar) عدن cennet.adû
(ar) عدو düşman.âfâk
(ar) آفاق ufuklar.âfâkî
(ar) آفاقی 1.nesnel. 2.şuradan buradan konuşma.âfât
(ar) آفات afetler, belalar.âferîde
(far) آفریده yaratık, yaratılmış, mahluk.âferîdgâr
(far) آفریدگار yaratan, Tanrı.âferîn
(far) آفرین bravo, çok yaşa, aferin.âferîn
(far) آفرین yaratan.âferînende
(far) آفریننده yaratıcı.âferîniş
(far) آفرینش yaratılış.âfet
(ar) آفت 1.afet, bela, felaket. 2.güzel sevgili.âfet-i cân
آفت جان 1.can belası. 2.güzel.âfet-i devrân
آفت دوران 1.güzel, dilber.âfetengîz
(a.f) آفت انگيز afet getiren.âfetresân
(a.f) آفت رسان bela getiren.âfetzede
(a.f) آفت زده belaya uğramış, afet görmüş.afîf
(ar) عفيف iffetli.âfil
(ar) آفل 1.batan. 2.görünmez olan.âfitâb
(far) آفتاب güneş.âfitâbcemâl
(f.a) آفتاب جمال güzel yüzlü, parlak yüzlü, yüzü güneş gibiparlayan,
sevgili, maşuk.âfiyet
(ar) عافيت esenlik.âfiyet
bulmak sağlığına kavuşmak.afiyetbahş
آفيت بخش afiyet verici.afrika
(ar) افریقا Afrika kıtası.afsun
(far) افسون büyü, efsun.âftâb
(far) آفتاب güneş.âftâbe
(far) آفتابه ıbrık, su kabı.âftâbgîr
(far) آفتابگير güneş alan, güneş gören.âftâbî
(far) آفتابی güneşlik.âftâbrû
(far) آفتاب رو parlak yüzlü.afv
(ar) عفو bağışlama, af.âgâh
(far) آگاه haberdar.âgâh
etmek haberdar etmek.âgâh
olmak haberdar olmak.âgâhî
(far) آگاهی haberdarlık.âgeh
(far) آگه haberdar.âgehî
(far) آگهی haberdarlık.âgîn
(far) آگين dolu.âgûş
(ar) آغوش kucak.âğâliş
(far) آغالش kışkırtma.ağayân
(T.-F.) آغایان ağalar.âğâz
(far) آغاز 1.başlama. 2.başlangıç.ağbiyâ
(ar) اغبيا kalın kafalılar.âğişte
(far) آغشته bulaşmış, bulanık.ağlâl
(ar) اغلال 1.boyunduruklar. 2.zincirler.ağlât
(ar) اغلاط hatalar.ağleb
(ar) اغلب احتمال çoğunlukla, genellikle, sık sık.ağleb-i ihtimâl
اغلب احتمال büyük bir ihtimalle, büyük bir olasılıkla.ağnâ
(ar) اغنی en zengin.ağnâm
(ar) اغنام koyunlar.ağniyâ
(ar) اغنيا zenginler.ağniye
(ar) اغنيه şarkılar.ağrâs
(ar) اغراس fidanlar.ağrâz
(ar) اغراض maksatlar.ağsân
(ar) اغصان dallar.ağşiye
(ar) اغشيه 1.perdeler. 2.zarlar.ağyâr
(ar) اغيار yabancılar.ah
(ar) اخ 1.kardeş. 2.dost.âh
(far) آه 1.feryat etme, feryat. 2.ilenme.âh
almak biri tarafından kendisine ilenilmek.âh
ü zâr آه و زار âh edip inleme.âhâd
(ar) آحاد birler.ahad
(ar) احد bir.ahali
(ar) اهالی halk, ahali, insan topluluğu.ahavât
(ar) اخوات kızkardeşler.ahbâb
(ar) احباب 1.dostlar. 2.dost.ahbap
(ar) احباب dostlar, sevdikler.ahbâr
(ar) اخبار haberler.ahcâr
(ar) احجار taşlar.ahd
(ar) عهد 1.yemin, and. 2.çağ, devir. 3.söz verme.ahd-i atîk
عهد عتيق Tevrat, Zebur ve Mezâmir.ahd-i cedîd
عهد جدید İncil ve ekleri.ahdar
(ar) احضر yemyeşil.ahdâs
(ar) احداث 1.yeni olaylar. 2.dertler. 3.gençler.ahdeb
(ar) احدب kambur.ahdnâme
(a.f) عهدنامه ahitname, antlaşma metni.ahdüpeymân
(a.f) عهد و پيمان and.âhek
(far) آهک kireç.âhen
(far) آهن demir.âhendil
(far) آهن دل acımasız.âheng
(far) آهنگ 1.uyum, ahenk. 2.eğlence.âheng-i esvât
آهنگ اصوات ses uyumu.âhengdâr
(far) آهنگدار uyumlu.âhenger
(far) آهنگر demirci.âhenggüzâr
(far) آهنگ گذار uyumlu, ahenkli.âhenîn
(far) آهنين 1.demirden. 2.demir gibi.âhenîndil
(far) آهنين دل 1.katı yürekli. 2.yiğit.âhenk
(far) آهنگ ahenk, uyum.âhenkdâr
(far) آهنگ دار uyumlu, ahenkli.âhenkeş
(far) آهنکش miknatıs.âhenrüba
(far) آهن ربا miknatıs.âhensâ(y)
(far) آهن سای törpü.âher
(ar) آخر başka, diğer.âheste
(far) آهسته yavaş, usul, ağır.âhestegî
(far) آهستگی yavaşlık.ahfâ
(ar) فااخ en gizli.ahfâd
(ar) احفاد torunlar.ahger
(far) اخگر kor ateş.ahibbâ
(ar) احبا dostlar, sevilenler; sevgililer.ahid
(ar) عهد söz, yemin.ahidşiken
(a.f) عهدشکن sözünden dönen, antlaşmayı bozan.âhîhte
(far) آهيخته kınından çıkmış, sıyrılmış.ahîr
(ar) آخر son, en son.âhir-i kâr
آخر کار 1.sonunda. 2.sonuç.âhirbîn
(a.f) آخربين ileri görüşlü.âhire
(ar) آخره son.ahîren
(ar) اخيرا geçenlerde, son zamanlarda, son olarak.âhiret
(ar) آخرت öbür dünya.âhiretlik
(a.t) 1.ahiret kardeşi. 2.evlat edinilen öksüz.âhirin
(a.f) آخرین 1.sonuncu. 2.sonrakiler.âhirkâr
(a.f) آخرکار sonunda, nihayet.âhirülemr
(ar) آخرالامر sonunda, işin sonunda.âhiz
(ar) آخذ alan.ahize
(ar) آخذه alıcı gereç.ahkâm
(ar) احکام hükümler.ahlâf
(ar) اخلاف halefler.ahlâk
(ar) اخلاق huy, ahlak.ahlâk-ı amelî
اخلاق عملی uygulamadaki ahlak anlayışı.ahlâk-ı hasene
اخلاق حسنه iyi huy.ahlâk-ı nazarî
اخلاق نظری teorideki ahlak anlayışı.ahlâk-ı zemîme
لاق ذميمهاخ kötü huy.ahlâken
(ar) اخلاقا ahlakça.ahlâkiyat
(ar) اخلاقيات ahlak bilgisi.ahlâkiyûn
(ar) اخلاقيون ahlakçılar.ahlâm
(ar) احلام 1.karmakarışık rüyalar. 2.düşazmalar.ahlât
(ar) اخلاط salgılar.ahlât-ı erba’a
اخلاط اربعه dört özsuyu kan, salya, safra, dalak.ahmak
(ar) احمق budala, aptal, ahmak.ahmakâne
(a.f) احمقانه ahmakça.ahmakî
(a.f) احمقی ahmaklık.ahmer
(ar) احمر kırmızı, kızıl.ahrâm
(ar) احرام 1.kutsal yerler. 2.haremler. 3.hanımlar, eşler.ahrâr
(ar) احرار özgürler.ahrârâne
(a.f) احرارانه özgürce.ahrâs
(ar) احراس koruyucular, muhafızlar.ahret
(ar) آخرت öbür dünya, ahiret.ahretlik
(a.t) 1.ahiret kardeşi. 2.evlat edinilen öksüz.ahsâs
(ar) احساس duygular.ahsen
(ar) احسن en güzel.ahşâ’
(ar) احشاء 1.iç organlar, 2.bölgeler, yöreler.ahşâb
(A.>T.) اخشاب 1.ahşap. 2.keresteler.ahşâm
(ar) احشام maiyet.ahtâb
(ar) احطاب odunlar.ahtâr
(ar) اخطار tehlikeler.âhte
(far) آخته 1.iğdiş edilmiş. 2.kınından çıkarılmış.ahter
(far) اختر yıldız.ahter-i dünbâledâr
اختر دنباله دار kuyruklu yıldız.ahterbîn
(far) اختربين astrolog, yıldızbilimci.ahterşinâs
(far) اخترشناس yıldızbilimci.ahterşümâr
(far) اخترشمار 1.yıldızbilimci. 2.geceleri uyuyamayan.ahu
(ar) اخو kardeş.âhû
(far) آهو ceylan, karaca.âhûbere
(far) آهوبره ceylan yavrusu.âhûdil
(far) آهودل ödlek, korkak.âhund
(far) آخوند molla, hoca.âhûnigah
(far) آهونگاه ceylan bakışlı.âhur
(far) آخر ahır.âhuvân
(far) آهوان ceylanlar.âhûvâne
(far) آهوانه ceylan gibi.âhüvâh(far)
آه و واه feryat, sızlanma, hayıflanma.âhüvâveylâ
(f.a) آه و واویلا feryat, âh çekme, figan etme.âhüzâr
(far) آه و زار âh çekip inleme.ahvâl
(ar) احوال haller, durumlar.ahvâl-i âdiye
یهاحوال عاد olağan haller.ahvâl-i sıhhiye
احوال صحيه sağlık durumuahvef
(ar) اخوف en korkunç.ahvel
(ar) احول şaşı.ahyâ
(ar) احيا diriler.ahyâl
(ar) اخيال yılkılar.ahyânen
(ar) احيانا arasıra, kimi zaman.ahyâr
(ar) اخيار iyiler.ahyât
(ar) اخياط iplikler.ahz
(ar) اخذ alma.ahz
ü kabul etmek alıp kabul etmek.ahzâb
(ar) احزاب 1.kütleler. 2.partiler. 3.Ahzâb sûresi.ahzân
(ar) احزان hüzünler.ahzar
(ar) اخضر yeşil.ahzen
(ar) احزن çok hüzünlü.ahzetmek
almak.ahzüi’tâ
(ar) اخذ و عطا alış veriş.ahzükabz
(ar) اخذ و قبض alıp sahip çıkma.âid
(ar) عائد 1.ait, ilişkin. 2.geri dönen.âidât
(ar) عائدات gelirler, aidat.âide
(ar) عائده kâr, kazanç, gelir.âika
(ar) عائقه engel.âile
(ar) عائله 1.aile. 2.eş, karı.ailevî
(ar) عائلوی aile ile ilgili.âjeng
(far) آژنگ buruşuk, cilt kırışığı.âk
(ar) عاق serkeş.akab
(ar) عقب 1.arka, art. 2.topuk, ökçe.akabât
(ar) عقبات 1.yokuşlar. 2.tehlikeli anlar.akabe
(ar) عقبه 1.geçilmesi güç geçit. 2.yokuş.akabinde
(a.t) ardından.akâid
(ar) عقائد inançlar, akideler.akâmet
(ar) عقامت 1.verimsizlik, durgunlaştırma, aksatma. 2.kısırlık.akar
(ar) عقار kazanç sağlayan mülk.akarât
(ar) عقرات kazanç sağlayan mülkler, akarlar.akbeh
(ar) اقبح çok çirkin.akd
(ar) عقد 1.düğümleme, bağlama. 2.nikah. 3.kararlaştırma. 4.kurma.akdâh
(ar) اقداح kadehler.akdâm
(ar) اقدام ayaklar.akdedilmek
yapılmak, uygulanmak, icra edilmek.akdem
(ar) اقدم önce, önceki.akdes
(ar) اقدس en kutsal.akdetmek/
eylemek yapmak, uygulamak, icra etmek, imzalamak, antlaşmayapmak,
sözleşme yapmak.akıbet
(ar) عاقبت son.âkıbetbîn
(a.f) عاقبت بين sonu gören, ileri görüşlü.âkıbetendîş
(a.f) عاقبت اندیش sonunu düşünen.âkıbetülemr
(ar) مرعاقبت الا sonunda.âkıl
(ar) عاقل akıllı, akıl sahibi.akıl
(ar) عقل akıl.âkılâne
(a.f) عاقل akıllıca.âkıle
(ar) عاقله akıllı kadın.âkır
(ar) عاقر 1.kısır. 2.verimsiz.âkid
(ar) عاقد akit yapan.akîde
(ar) عقيده inanç, akide.akîdefurûş
(a.f) عقيده فروش inanç tüccarı.akîk
(ar) عقيق akik taşı.âkil
(ar) آکل yiyen.akîm
(ar) عقيم 1.kısır. 2.sonuçsuz.akim
kalmak gerçekleşememek, sonuçsuz kalmak.akis
(ar) عکس yansıma, aksetme, akis.akl
(ar) عقل akıl.akl-ı bâliğ
عقل بالغ ergin.akl-ı evvel
عقل اول Tanrı.akl-ı küll
عقل کل 1.doğadaki genel uyum. 2.Cebrail.akl-ı mücerred
عقل مجرد soyut akıl.akl-ı selim
عقل سليم sağduyu.aklâm
(ar) اقلام 1.kalemler. 2.yazı gereçleri. 3.devlet daireleri.aklen
(ar) اقلا akılca.aklıselim
(a.f) عقل سليم sağduyu.aklî
(ar) عقلی akılca, akıl bakımından, rasyonel.akliyye
(ar) عقليه akılcılık, rasyonalizm.akliyyûn
(ar) عقليون akılcılar, rasyonalistler.akm
(ar) عقم kısırlık.akmâr
(ar) ماراق aylar.akmişe
(ar) اقمشه kumaşlar.akrabâ
(ar) اقرباء akraba, yakınlar.akran
(ar) اقران yaşıtlar.akreb
(ar) اقرب en yakın.akreb
(ar) عقرب 1.akrep. 2.saat ibresi.akrebek
(a.f) عقربک saati gösteren ibre.aks
(ar) عکس yansıma, akis.aks-i müddeâ
عکس مدعا çatışkı.aks-i sedâ
عکس صدا yankı.aksâ
(ar) اقصی uzak, en son.aksâ-yı emel
اقصای امل ülkü, ideal.aksâ-yı şark
اقصای شرق Uzakdoğu.aksâm
(ar) اقسام kısımlar, bölümler.aksâm-ı sâire
اقسام سائره diğer kısımlar, öbür bölümler.akser
(ar) اقصر en kısa.aksetmek
yansımak, vurmak.aksî
(ar) عکسی 1.inatçı. 2.ters, zıt. 3.huysuz.aksülamel
(ar) عکس العمل tepki, reaksiyon.aktâ’
(A. اقطاع 1.kesmeler. 2.beylik araziler.aktâb
(ar) اقطاب 1.kutuplar. 2.azizler. 3.efendiler.aktâr
(ar) اقطار taraflar, yöreler.aktâr-ı cihân
اقطار جهان dünyanın her tarafı.akûr
(ar) عقور azgın, kudurmuş, saldırgan.akûrâne
(a.f) عقورانه kudurmuşçasına.akvâl
(ar) اقوال sözler.akvâm
(ar) اقوام kavimler.akviyâ
(ar) اقویا kuvvetliler.âl
(ar) آل 1.aile. 2.sülale. 3.evlat.âl
(ar) عال yüce, yüksek.alâ
(ar) علاء yücelik, şeref.alâ
(ar) علی üst, üstü, üzeri.alâeyyihâl
(ar) علی ای حال her nasıl olsa.âlâf
(ar) آلاف binler.alâhide
(ar) عليحده tek başına, başlı başına.alâik
(ar) علائق alakalar, ilgiler.alâim
(ar) işaretler, alametler.alâim-i semâ
علائم سما gökkuşağı.alak
(ar) علق 1.kan pıhtısı. 2.sülük.alâka
(ar) علاقه ilgi, alaka.alâkabahş
(a.f) علاقه بخش ilgilendiren, ilgili.alâkadar
(a.f) علاقه دار ilgili, alakalı.alâkadar
etmek ilgilendirmek.alâkadar
olmak ilgilenmek.alakadârân
(a.f) علاقه داران ilgililer.alâkadrilimkân
(ar) علاقدرالامکان olabildiğince.âlâm
(ar) آلام elemler, acılar.alâmât
(ar) علامات işaretler, alametler.alâmet
(ar) علامت işaret, iz, alamet, belirti. 2.çok iri.âlât
(ar) آلات aletler.alâvechi
(ar) علِی وجه üzere.alâvefk
(ar) علی وفق uygun olarak.âlâyiş
(far) آلایش 1.bulaşma. 2.gösteriş.aleddevam
(ar) علی الدوام sürekli.alef
(ar) علف 1.ot. 2.hayvan yemi.aleka
(ar) علقه 1.kan pıhtısı. 2.balçık.alelacele
(ar) علی العجله çarçabuk.alelâde
(ar) علی العاده sıradan, bayağı.alelamyâ
(ar) علی العميا körükörüne.alelekser
(ar) علی الاکثر çok defa.alelhusûs
(ar) علی الخصوص özellikle.alelıtlâk
(ar) علی الاطلاق 1.genellikle. 2.rastgele.alelicmâl
(ar) علی الاجمال topluca.alelinfirâd
(ar) علی الانفراد birer birer.alelistimrâr
(ar) علی الاستمرار sürekli, aralıksız.aleliştirâk
(ar) علی الاشتراک ortaklaşa.alelkifâye
(ar) علی الکفایه yeterince.alelumûm
(ar) علی العموم genellikle, genelde, genel olarak.âlem
(ar) عالم dünya; evren.alem
(ar) علم 1.sancak. 2.alem. 3.nişan, alamet.âlemârâ
(a.f) عالم آرا dünyayı süsleyen.alemdâr
(a.f) علمدار sancaktar.âlemefrûz
(a.f) عالم افروز dünyayı parlatan.âlemgîr
(a.f) عالمگير 1.dünyayı fetheden. 2.dünyaya yayılan.âlemiyân
(a.f) عالميان insanlar.âlemşümûl
(ar) علم شمول dünyayı kaplayan.âlemtâb
(a.f) عالمتاب dünyayı aydınlatan.alenen
(ar) علنا açıkça.alenî
(ar) علنی açık, aşikâr.âlet
(ar) آلت 1.araç, alet. 2.aygıt.alettafsîl
(ar) علی التفصيل ayrıntılı olarak.alettevâlî
(ar) علی التوالی peşpeşe.aleyh
(ar) عليه karşı, karşıt; üzerine.aleyhdar
(a.f) عليه دار karşıt, zıt.aleyhisselâm
(ar) عليه السلام selam onun üzerine olsun.âlî
(ar) عالی yüce; yüksek.âlîcâh
(a.f) عالی جاه yüksek dereceli.âlîcenâb
(ar) عالی جناب 1.cömert. 2.haysiyetli.âlihe
(ar) آلهه ilahlar.âlîhimmet
(ar) عالی همت yüce himmetli.âlîkadr
(ar) عالی قدر saygıdeğer.alîl
(ar) عليل 1.hasta, hastalıklı, illetli. 2.sakat.âlim
(ar) عالم bilgin.alîm
(ar) عليم çok bilen.âlîmakâm
(ar) امعالی مق yüksek makamlı.âlînazar
(ar) عالی نظر yüksek görüşlü.âlîşan
(ar) عالی شان şanı yüce.âliye
(ar) عاليه yüce, yüksek.aliyyülâlâ
(ar) علی الاعلا en iyisi.Allâh
(ar) االله Tanrı, Allah.allâme
(ar) علامه büyük bilgin.âlû
(far) آلو erik.âlûbâlu
(far) آلوبالو vişne.âlûd
(far) آلود bulanmış, bulaşmış.âlûde
(far) آلوده bulanmış, bulaşmış.âlûdedâmen
(far) آلوده دامن iffetsiz.âlûdegî
(far) آلودگی bulaşma, bulaşıklık.âlüfte
(far) آلفته 1.iffetsiz, fahişe. 2.alışık.âmâc
(far) آماج 1.hedef. 2.nişan tahtası.âmâcgâh
(far) آماجگاه nişan alınan yer.âmâde
(far) آماده hazır.âmâdegî
(far) آمادگی hazırlık.a'mâl
(ar) اعمال davranışlar, ameller.âmâl
(ar) آمال emeller.âmâl
(ar) آمال emeller.âmâr
(far) آمار 1.sayım. 2.hesap.amd
(ar) عمد kasıt.amden
(ar) عمدا kasıtlı olarak.âmed
(far) آمد gelme, geliş.âmedşüd
(far) آمدشد geliş gidiş.âmedüreft
(far) آمدورفت geliş gidiş.âmedüşüd
(far) آمدوشد geliş gidiş.amel
(ar) عمل 1.iş. 2.ishal.amele
(ar) عمله işçi.amelen
(ar) عملا bilfiil, işleyerek.amelî
(ar) عملی pratik, uygulamalı.ameliyât
(ar) عمليات 1.işlemler, uygulamalar. 2.ameliyat.ameliye(ar)
عمليه işlem, uygulama.âmennâ
(ar) آمنا diyecek bir şey yok, inandık.âmîhte
(ar) آميخته karışık, karışmış.amîk
(ar) عميق derin.âmil
(ar) عامل 1.yapan, işleyen. 2.faktör, etken. 3.vergi memuru. 4.vali.amîm
(ar) عميم yaygın.âmîn
(ar) آمن amin.âminen
(ar) آمنا emin olarak.âmir
(ar) آمر emreden.âmirâne
(a.f) آمرانه emredercesine.âmiyâne
(a.f) عاميانه bayağı, avamca.âmm
(ar) عام genel, yaygın.âmm
(ar) عام yıl.amm
(ar) عم amca.ammâ
(ar) اما ama.ammâba’d
(ar) (امابعد maksada gelince.amme
(ar) عمه hala.amûd
(ar) عمود direk.amûden
(ar) عمودا dikine.amûdî
(ar) عمودی dikey.âmurziş
(far) آمرزش 1.bağışlama, affetme.âmûz
(far) آموز 1.öğrenen. 2.öğreten.âmûzgâr
(far) آموزگار öğretmen.âmürzgâr
(far) آمرزگار bağışlayıcı, Tanrı.âmürziş
(far) آمرزش bağışlama.ân
(ar) آن an.an
(ar) عن –den, -dan.ân
(far) ان 1.çoğul eki -ler, -lar. 2.zarf yapan ek -erek, -arak.ân
(far) آن alım, cazibe, hava.an’anât
(ar) عنعنات gelenekler.an’ane
(ar) عنعنه gelenek.an’anevî
(ar) عنعنوی geleneksel.ânân
(far) آنان onlar.anâsır
(ar) عناصر unsurlar, elemanlar.anâsır-ı erba’a
عناصر اربعه dört unsur ateş, hava, su, toprak.ânât
(ar) آنات anlar.anbean
(a.f) آن به آن her an, gittikçe.anber
(ar) عنبر amber.anberbû
(a.f) عنبربو amber kokulu.andelîb
(ar) عندليب bülbül.âne
(far) انه gibi anlamını verecek şekilde sıfat ve zarf yapan son ek.anh
(ar) عنه ondan.anhâ
(ar) عنها ondan.anhâ
(far) آنها onlar.ânî
(a.f) آنی 1.bir an. 2.derhal.ânifen
(ar) آنفا 1.az önce, demin. 2.yukarıda.âniyen
(ar) آنيا bir anda, der hal, o anda.ankâ
(ar) عنقا zümrütüanka,ankarîb
(ar) عن قریب yakında, yakından, çok geçmeden.ankasdin
(ar) عن قصد kasıtlı olarak, bile bile.ankebût
(ar) عنکبوت örümcek.ansamîmilkalb
(ar) عن صميم القلب içtenlikle, canügönülden.anûd
(ar) عنود inatçı.âr
(ar) عار utanma, ar.ar’ar
(ar) عرعر 1.anırma. 2.dikenli ardıç.ârâ
(far) آرا süsleyen.ârâ’
(ar) آراء oylar.arâ’is
(ar) عرائس gelinler.arab
(ar) عرب araparabî
(ar) عربی arapça.arak
(ar) عرق 1.ter. 2.rakı.arakçîn
(a.f) عرقچين takke kavuk altı takkesi.arakdâr
(a.f) عرقدار terli.arakıyye
(ar) عرقيه derviş külahı.ârâm
(far) آرام 1.dinlenme. 2.yerleşme.ârâm
etmek yerleşmekârâmbahş
(far) بخشآرام dinlendiren, huzur verenârâmgâh
(far) آرامگاه 1.dinlenme yeri. 2.mezar.ârâmiş
(far) آرامش 1.dinlenme. 2.huzur.ârâste
(far) آراسته süslenmiş, süslü.ârâyiş
(far) آرایش 1.süs. 2.süslenme.araz
(ar) عرض 1.işaret, belirti. 2.tesadüf.arâzî
(ar) اراضی yerler, arazi.arbede
(ar) عربده kavga.arbedecû
(a.f) عربده جو kavgacı.ard
(far) آرد un.ardbîz
(far) آردبيز elek.arefe
(ar) عرفه arife, bayramdan önceki gün.ârız
(ar) عارض 1.yanak. 2.gelen. 3.engel.ârızî
(ar) عارضی geçici.ârî
(ar) عاری 1.çıplak. 2.uzak, uzakta, soyutlanmış.ârî
(far) آری evet.ârif
(ar) عارف bilen, arif, irfan sahibi.âriyyet
(ar) عاریت ödünç.arîz
(ar) عریض geniş, genişlemesine.arman
(far) آرمان 1.özlem. sıkıntı.arsa
(ar) صهعر yer, meydan.arş
(ar) عرش 1.gök. 2.taht. 3.çardak.arşa
(ar) عرشه güverte.arûs
(ar) gelin.arz
(ar) ارض 1.yer. 2.dünya, yeryüzü.arz
(ar) عرض 1.genişlik, en. 2.enlem.arz
(ar) عرض sunma, arzetme.arzan
(ar) ارضا enine, genişliğine.arzıhâl
(ar) ارض حال dilekçe.ârzû
(far) آرزو istek, heves.asâ
(ar) عصا 1.değnek, sopa. 2.derviş değneği.âsâ
(far) آسا gibi.asab
(ar) عصب sinir.asabî
(ar) عصبی sinirli.asabiyülmizac
(ar) عصبی المزاج asabî mizaçlı.asabiyyet
(ar) عصبيت sinirlilik.âsaf
(ar) آصف 1.vezir. Hz. Süleyman’ın veziri.asâkir
(ar) عساکر askerler.asalet
(ar) اصالت asillik.asamm
(ar) اصم sağır.âsân
(far) آسان kolay.âsâr
(ar) آثار 1.izler. 2.eserler.âsâyiş
(far) آسایش 1.huzur. 2.güvenlik.âsâyiş
berkemâl آسایش برکمال her yerde huzur hakim.asdika
(ar) اصدقا gerçek dostlar.asel
(ar) عسل bal.ases
(ar) عسس gece bekçisi.asfer
(ar) اصفر 1.sarı. 2.soluk benizli.asgar
(ar) اصغر en küçük.asgarî
(ar) اصغری en az.ashâb
(ar) اصحاب 1.dostlar, arkadaşlar. 2.sahipler.âsım
(ar) عاصم 1.günahtan sakınan. 2.iffetli.asır
ba’de asır (ar) عصر بعد عصر asırlarca, yüzyıllarca.âsî
(ar) عاصی 1.isyancı. 2.günahkâr.âsîb
(far) آسيب felaket, bela, zarar.asîl
(ar) اصيل 1.sağlam. 2.soylu.asîlzâde
(a.f) اصيل زاده soylu çocuğu, asilzade.asîr
(ar) عصير özsuyu, usare.âsitan
(far) آستان eşik.âsiyâ
(far) آسيا değirmen.âsiyâb
(far) آسياب değirmen.asker
(ar) عسکر asker, er.asl
(ar) اصل 1.asıl. 2.kök. 3.gerçek.asla
(ar) اصلا hiçbir zaman.aslî
(ar) اصلی asıl.aslünesl
(a.f) اصل و نسل soy sop.âsmân
(far) آسمان gök, gökyüzü.âsmânî
(far) آسمانی 1.gökyüzüne ait. 2.melek. 3.açık mavi.asnâm
(ar) اصنام 1.putlar. 2.dilberler.asr
(ar) عصر 1.yüzyıl. 2.ikindi vakti.asrî
(ar) عصری modern.âstân
(far) آستان 1.eşik. 2.tekke.âstâne
(far) آستانه 1.eşik. 2.başkent. 3.tekke. 4.İstanbul.âster
(far) آستر astar.âstîn
(far) آستين yen.âsûde
(far) آسوده rahat, huzurlu.âsûdegî
(far) آسودگی huzur.âsûdehâtır
(f.a) آسوده خاطر gönlü rahat, huzurlu.âsüman
(far) آسمان gökyüzü.âş
(far) آش 1.yemek. 2.aşûre.âşâm
(far) آشام içen.aşer
(ar) عشر on.aşere
(ar) عشره onlar.aşhâne
(far) آشخانه mutfak.âşık
(ar) عاشق aşık.âşıkân
(a.f) عاشقان aşıklar.âşifte
(far) آشفته 1.perişan. 2.iffetsiz kadın.âşikâr
(far) آشکار açık, belli, aşikâr.âşikâr
etmek ortaya çıkarmak, belli etmek.âşikâr
olmak ortaya çıkmak, belli olmak.âşikâre
(far) آشکاره açık, belli.âşina
(far) آشنا 1.tanıdık, bildik. 2.bilen.âşir
(ar) عاشر onuncu.aşîr
(ar) عشير onda bir.âşiren
(ar) عاشرا onuncusu.âşiyân
(far) آشيان 1.yuva. 2.ev.aşk
(ar) عشق عشق aşk.âşkâr
(far) آشکار 1.açık, belli, aşikâr.âşkârâ
(far) آشکارا açık, belli, aşikâr.âşnâ
(far) آشنا tanıdık, dost, aşina.âşnâyân
(far) آشنایان tanıdıklar, dostlar.âşnâyî
(far) آشنایی 1.dostluk. 2.bilme, haberdarlık.âşpez
(far) آشپز aşçı.aşre
(ar) عشره on.âşûb
(far) آشوب 1.kargaşa. 2.karıştırıcı.âşûbengîz
(far) آشوب انگيز kargaşa çıkaran.âşûrâ
(ar) عاشورا aşûre.âşüfte
(far) آشفته 1.iffetsiz kadın. 2.perişan.âşüftedil
(far) آشفته دل gönlü perişan.ât
(ar) ات çoğul eki -ler, -lar.at’ime
(ar) اطعمه taamlar, yiyecekler.atâ
(ar) عطاء bağış, ihsan, bahşiş.atâbahş
(a.f) عطا بخش bahşiş veren, ihsanda bulunan.atâlet
(ar) عطالت 1.durgunluk. 2.tembellik.ataş
(ar) عطش susuzluk.atâyâ
(ar) عطایا bağışlar, ihsanlar, bahşişler.atebât
(ar) عتبات 1.eşikler. 2.şiîlerin ziyaret yerleri Necef, Kerbela, Kâzımiye.atebe
(ar) عتبه eşik.ateh
(ar) عته bunama.ateh
getirmek bunamak.âteş
(far) آتش ateş.âteşbâr
(far) آتش بار ateş yağdıran.âteşbâz
(far) آتشباز fişekçi.âteşdân
(far) آتشدان 1.mangal. 2.ocak.âteşdem
(far) آتش دم acı sözlü.âteşefrûz
(far) آتش افروز ateş yakan.âteşfâm
(far) آتش فام 1.ateş rengi. 2.kırmızı.âteşfeşân
(far) آتش فشان ateş saçan.âteşgâh
(far) آتشگاه ateşkede, ateşperest tapınağı.âteşgede
(far) آتشگده ateşkede, ateşperest tapınağı.âteşgîre
(far) آتش گيره 1.maşa. 2.çıra.âteşgûn
(far) آتش گون ateş rengi, kırmızı.âteşî
(far) آتشی 1.ateşli. 2.öfkeli, kızgın. 3.acı, dokunaklı. 4.cehennemlik.âteşîn
(far) آتشين 1.ateşli. 2.hararetli.âteşkâr
(far) آتش کار külhancı, ateşçi.âteşmizâc
(f.a) آتش مزاج sert mizaçlı.âteşpâre
(far) آتش پاره kıvılcım.âteşperest
(far) آتش پرست ateşe tapan, ateşperest.atf
(ar) عطف 1.eğme. 2.bağlaç. 3.çevirme,yöneltme.atfen
(ar) عطفا atıfta bulunarak,atfetmek
yöneltmek, vermek.âtıf
(ar) عاطف 1.şefkatli. 2.meyleden. 3.bağlayan.âtıfet
(ar) عاطفت şefkat gösterme.âtıfetkâr
(A.-F) عاطفتکار şefkat gösteren, gözeten.âtıl
(ar) عاطل 1.yararsız. 2.tembel.âtî
(ar) آتی 1.gelecek.âtîdeki
(a.t) ilerideki, aşağıdaki, gelecek olan.atîk
(ar) عتيق 1.eski, antik. 2.asil. 3.özgür.atîka
(ar) عتيقه 1.eski, antik. 2.asil. 3.özgür.atîkiyyât
(ar) عتيقيات arkeoloji.âtiye
(ar) آتيه gelecek.âtiyen
(ar) آتيا 1.gelecekte. 2.aşağıda görüleceği gibi.âtiyülbeyân
(ar) آتی البيان aşağıda açıklanacak olan.âtiyüzzikr
(ar) آتی الذکر aşağıda zikredilecek olan.atiyyât
(ar) عطيات bağışlar, ihsanlar.atiyye-i seniyye
عطيهء سنيه padişah tarafından verilen hediye.atlas
(ar) اطلس 1.atlas kumaş. 2.büyük harita, dünya haritası.atnâb
(ar) اطناب 1.ipler. 2.çadır ipleri. 3.ağaç kökleri.ats
(ar) عطس hapşırma, aksırma.atse
(ar) عطسه hapşırık, aksırık.atş
(ar) عطش susuzluk.atşân
(ar) عطشان susuz, susamış.attar
(ar) عطار attar, baharatçı.attârî
(a.f) عطاری 1.attarlık. 2.attar dükkanı.atûfet
(ar) عطوفت şefkat.avâid
(ar) عوائد gelirler.avâkıb
(ar) عواقب 1.sonuçlar. 2.sonlar.avâlim
(ar) عوالم âlemler, dünyalar.avâm
(ar) عوام halk tabakası.avâmil
(ar) عوامل 1.etkenler, faktörler.avâmpesend
(a.f) عوام پسند halkın beğendiği.avân
(ar) اوان zaman.âvâre
(far) آواره aylak.âvâreser
(far) آواره سر aylak.avârız
(ar) عوارض 1.belalar. 2.engeller. 3.geçici vergi.avârif
(ar) عوارف bilginler, arifler.âvâz
(far) آواز ses.âvâze
(far) آوازه 1.bağırma. 2.ün.avdet
(ar) عودت geri dönüş.avdet
etmek dönmek.avene
(ar) عونه yardakçılar, avene.âvîze
(far) آویزه asılı.avn
(ar) عون yardım.avrât
(ar) عورات kadınlar.avret
(ar) عورت kadın.âyâ
(far) آیا acaba.ayân
(ar) عيان açık, belli, aşikâr.ayâr
(ar) عيار ayar.âyât
(ar) آیات ayetler.ayb
(ar) عيب ayıp.âyet
(ar) آیت 1.ayet. 2.işaret.âyîn
(far) آیين 1.tören. 2.ayin. 3.din.âyine
(far) آینه ayna.âyînhân
(far) آیين خوان ayin okuyan.ayn
(ar) عين 1.göz. 2.tıpkı. 3.ayın harfi.aynen
(ar) عينا tıpkı, aynen, olduğu gibi.ayniyye
(ar) عينيه 1.taşınabilir değerli eşya. 2.göz hastalıkları bölümü.ayniyyet
(ar) عينيت aynılık.aynülyakîn
(ar) نعين اليقي kesin, kesin bilgi.ayş
(ar) عيش yaşama, keyif alma, gününü gün etme.ayyâr
(ar) عيار 1.kurnaz. 2.düzenbaz.ayyârî
(a.f) عياری 1.kurnazlık. 2.düzenbazlık.azâb
(ar) عذاب azap.azab
(ar) عزب bekar.azâbengiz
(a.f) عذاب انگيز azap veren.âzâd
(far) آزاد özgür.âzâde
(far) آزاده özgür.âzâdî
(far) آزادی özgürlük.azamet
(ar) عظمت 1.büyüklük, ululuk. 2.çalım.âzâr
(far) آزار 1.incitme. 2.inciten.azdâd
(ar) اضداد zıtlar, karşıtlar.âzer
(far) آذر 1.ateş. 2.Âzer ayı.âzerâsâ
(far) آذرآسا 1.ateş gibi. 2.ateş rengi.azil
(ar) عزل görevden alma.âzim
(ar) عازم kararlı.azîm
(ar) عظيم büyük.azîmet
(ar) عزیمت gitme, yola çıkma.azimet
etmek gitmek.aziz
(ar) عزیز değerli, saygın.azîzan
(a.f) عزیزان değerliler.azîze
(ar) عزیزه 1.sevgili. 2.saygın.azl
(ar) عزل görevden alma.azm
(ar) عزم 1.azim. 2.niyet.azm
(ar) عظم kemik.âzmâyiş
(far) آزمایش deneme, sınama.âzmend
(far) آزمند hırslı.azrâ
(ar) عذرا bâkire.azrâil
(ar) عزدائيل Azrail.azrar
(ar) اضرار zararlar.azulât
(ar) عضلات adaleler.âzürde
(far) آزرده incinmiş, gücenmiş.B
bâ
(far) با 1.ile. 2.sahip.ba’de
(ar) بعد sonra.ba’dehu
(ar) بعده daha sonra, ondan sonra.ba’delmîlâd
(ar) الميلادبعد milattan sonra, İsa’dan sonra.ba’demâ
(ar) بعدما bundan böyle.ba’dezin
(a.f) بعدازاین bundan sonra, bundan böyle.ba’s
(ar) بعث diriliş.ba’süba’delmevt
(ar) بعث بعد الموت ölümden sonra diriliş.ba’zan
(ar) بعضا bazen, kimi zaman.bâb
(ar) باب 1.kapı. 2.konu. 3.bölüm.bâbâ
(far) بابا 1.baba. 2.ata.bâbâyâne
(far) بابایانه babaca, babacan.bâbûne
(far) بابونه babuna, papatya.bâc
(far) باج 1.haraç. 2.vergi. 3.gümrük vergisi.bâcgîr
(far) باجگير vergi memuru.bâd
(far) باد 1.rüzgar, yel. 2.defa, kez. 3.yük. 4.olsun.bâdâm
(far) بادام badem.bâdbân
(far) بادبان yelken.bâdbedest
(far) بادبدست eli boş, züğürt.bâdbîz
(far) بادبيز yelpaze.bâde
(far) باده 1.içki. 2.şarap.bâdefürûş
(far) باده فروش meyhaneci.bâdehâr
(far) باده خوار içki içen.bâdekeş
(far) باده کش şarap içen.bâdenûş
(far) باده نوش içki içen.bâdî
(ar) بادی sebep olan, yol açan.bâdî
olmak sebep olmak, yol açmak.bâdire
(ar) بادره tehlikeli olay, felaket.bâdiye
(ar) بادیه çöl.bâğ
(far) باغ bahçe, bağ.bağal
(far) بغل koltuk.bâğbân
(far) باغبان bahçıvan.bâğçe
(far) باغچه bahçe.bağçevan
(far) باغچوان bahçıvan.bağteten
(ar) ةبغت ansızın, birdenbire.bâh
(ar) باه cinsel güç.bahâ
(far) بها değer, kıymet.bâhaber
(f.a) باخبر haberli, haberdar.bahâdar
(far) بهادار kıymetli.bahâdır
(far) بهادر yiğit.bahâne
(far) بهانه 1.bahane. 2.sebep.bahânecû
(far) بهانه جو bahaneci.bahâr
(far) بهار 1.ilkbahar. 2.bahar. 3.baharat.bahârî
(far) بهاری ilkbahar ile ilgili.bahâyim
(ar) بهایم dört ayaklı hayvanlar.bahîl
(ar) بخيل cimri.bâhired
(far) باخرد akıllı.bâhis
(ar) باحث bahseden, söz eden.bahis
(ar) بحث 1.konu. 2.tartışma.bahr-i siyâh
بحر سياه Karadeniz.bahr
(ar) بحر deniz.bahr-i ahdar
بحر احضر Hint Okyanusu.bahr-i ahmer
بحر احمر Kızıldeniz.bahr-i hazer
بحر خزر Hazar Denizi.bahr-i
kulzum بحر قلزم Kızıldeniz.bahr-i muhît-i atlasî
بحر محيط اطلسی Atlas Okyanusu.bahr-i muhît-i kebîr
حيط کبيربحر م Büyük Okyanus.bahr-i mutavassıt
بحر متوسط Akdeniz.bahs
(ar) بحث 1.konu. 2.tartışma.bahs
edilmek ele alınmak, söz edilmek.bahs
etmek ele almak, söz etmek.bahş
(far) بخش bağışlayan.bahş
edilmek 1.bağışlanmak. 2.verilmek.bahş
etmek 1.bağışlamak. 2.vermek.bahşâyiş
(far) بخشایش 1.bağışlama. 2.bağış, ihsan.bahşiş
(far) بخشش 1.bağış. 2.bahşiş.baht
(far) بخت talih.bahtiyârî
(far) بختياری bahtiyarlık.bâhûr
(ar) باخور aşırı sıcak.bâhusus
(f.a) باخصوص hele hele, özellikle.baîd
(ar) بعيد uzak.bâis
(ar) باعث yol açan, sebep olan.bâis
olmak yol açmak, sebep olmak.bâjurnal
(F.-Fr.) باژورنال tutanak ile.bâk
(far) باک korku.bakâyâ
(ar) بقایا geriye kalanlar.bakıyye
(ar) بقيه geriye kalan, bakiye.bâkî
(ar) باقی 1.kalıcı, ölümsüz. 2.artan, geri kalan.bâkir
(ar) باکر el sürülmemiş.bâkire
(ar) باکره kızoğlan kız.bâl
(far) بال kanat.bâlâ
(far) بالا 1.yukarı, üst. 2.boy.bâlâbülend
(far) بالابلند uzun boylu.bâlâhâne
(far) بالاخانه tavan arası, çatı.bâlâpervaz
(far) بالاپرواز yükseklerden uçan.bâliğ
(ar) بالغ 1.erişkin. 2.tutan, varan.bâliğ
olmak 1.erişkin olmak. 2.tutmak, ulaşmak, varmakbâlîn
(far) بالين 1.başucu. 2.yastık.bâliş
(far) بالش yastık.bâm
(far) بام dam, çatı.bâmazbata
(f.a) بامضبطه tutanak ile.bâmdâd
(far) بامداد sabah, sabahleyin.bâmukâvele
(f.a) بامقاوله sözleşme ile, sözleşmeli.bâng
(far) بانگ 1.ses. 2.haykırış.bânû
(far) بانو 1.bayan. 2.büyük hanım.bâr
(far) بار 1.yük. 2.defa, kez. 3.Tanrı. 4.meyva. 5.yağdıran.bâr
vermek meyva vermek.bârân
(far) باران yağmur.bârapor
(F.-Fr.) باراپور rapor ile birlikte, raporlu.bârber
(far) باربر hamal.bâre
(far) باره 1.defa. 2.sur.bârgâh
(far) بارگاه 1.yüksek huzur, padişah huzuru. 2.otağ.bârgîr
(far) بارگير beygir.bârî
(far) باری hiç olmazsa, en azından.bârid
(ar) بارد soğuk.bârîk
(far) باریک ince.bârika
(ar) بارقه şimşek.bâriz
(ar) بارز belirgin.bârû
(far) بارو burç, hisar burcu.bârver
(far) بارور 1.verimli. 2.meyvalı.basar
(ar) بصر 1.görme. 2.görme yetisi.basîret
(ar) بصيرت görüş, ileriyi görme gücü.basît
(ar) بسيط 1.sade. 2.kolay.bast
(ar) بسط yayma.batâet
(ar) بطائت ağırlık, yavaşlık.bâtakrîr
(f.a) باتقریر rapor halinde.bâtıl
(ar) باطل 1.hükümsüz. 2.boş.batın
(ar) بطن 1.karın. 2.kuşak, nesil.bâtınen
(ar) باطنا işin iç yüzünde.batî
(ar) بطی ağır, yavaş.batn
(ar) بطن 1.karın. 2.kuşak, nesil.batt
(ar) بط kaz.battal
(ar) بطال 1.yiğit. 2.köhnemiş. 3.hantal.bâvekar
(f.a) باوقار ağırbaşlı.bâyi
(ar) بایع satıcı.bayrakdâr
(a.f) بيدقدار bayraktar, sancaktar.baytâr
(ar) بيطار veteriner.bâz
(far) باز 1.tekrar. 2.açık. 3.doğan.bazargâh
(far) بازارگاه pazar yeri.bazen
(ar) بعضا kimi zamanbazı
(ar) بعض kimi.bâzî
(far) بازی oyun.bâzîçe
(far) بازیچه oyuncak.bâzû
(far) بازو 1.kol. 2.güç.be’s
(ar) بأس zarar, kötü yan.bebr
(far) ببر kaplan.becâ
(far) بجا yerinde.becâyiş
(far) بجایش yer değişimi.beççe
(far) بچه 1.çocuk. 2.yavru.bed
(far) بد kötü.bed’
etmek başlamak.bedahd
(f.a) بدعهد sözünde durmayan.bedâheten
(ar) ةبداه düşünmeden.bedahlâk
(f.a) بداخلاق ahlaksız.bedâvâz
(far) بدآواز kötü sesli.bedâvet
(ar) بداوت 1.göçebelik. 2.bedevîlik.bedâyi’
(ar) بدایع yeni ve güzel şeyler.bedbaht
(far) بدبخت tahilsiz.bedbaht
etmek mutsuz etmek.bedbîn
(far) بدبين kötümser, karamsar.bedbû
(far) بدبو kötü kokulu.bedcins
(f.a) بدجنس kötü cinsli, cinsi bozuk.bedçeşm
(far) چشمبد kötü gözlü.beddil
(far) بددل ödlek.bedduâ
(f.a) بددعا ilenç.bedelât
(ar) بدلات bedeller.bedendîş
(far) بداندیش kötü düşünceli.bedenen
(ar) بدنا vücutça.bedestân
(far) بزستان bedesten.bedevî
(ar) بدوی çöl arabı.bedeviyyet
(ar) بدویت 1.göçebelik. 2.bedevîlik.bedfercâm
(far) بدفرجام kötü sonlu.bedgû
(far) بدگو dedikoducu.bedgüher
(far) بدگهر kalbi bozuk, mayası bozuk.bedhâh
(far) بدخواه birinin kötülüğünü isteyen, kötü niyetli.bedhû
(far) بدخو huysuz, kötü huylu.bedî’
(ar) بدیع güzel, yepyeni.bedîa
(ar) بدیعه yepyeni şey.bedîhe
(ar) بدیهه düşünmeden.bedîhî
(ar) بدیهی kuşkusuz.bedkâr
(far) بدکار kötü hareketli.bedlikâ
(f.a) بدلقا çirkin.bedmâye
(far) بدمایه mayası bozuk.bedmest
(far) بدمست içip içip dağıtan.bedmestî
(far) بدمستی içip içip dağıtma.bedmestlik
(f.t) ed+mes içip içip dağıtma.bedmestlik
etmek içip için dağıtmak.bedmihr
(far) بدمهر sevgisiz.bednâm
(far) بدنام adı kötüye çıkmış.bednigâh
(far) بدنگاه kötü gözlü, kötü bakışlı.bednihâd
(far) بدنهاد kötü yaratılışlı, soysuz.bedr
(ar) بدر dolunay.bedre
(ar) بدره para kesesi.bedreftâr
(far) بدرفتار kötü davranışlı.bedreka
(far) بدرقه 1.uğurlama, yolcu etme. 2.kılavuz.bedrûd
(far) بدرود veda.bedsigâl
(far) بدسگال kötü düşünceli.bedsîret
(f.a) بدسيرت ahlaksız.bedsirişt
(far) بدسرشت kötü yaratılışlı, mayası bozuk.bedter
(far) بدتر daha kötü, beter.bedtıynet
(f.a) بدطينت tıynetsiz, karaktersiz.bedzebân
(far) بدزبان ağzı bozuk.bedzehre
(far) بدزهره ödlek.begâyet
(f.a) بغایت çok, son derece.behâ
(far) بها değer, kıymet.behbûd
(far) بهبود sağlık.behcet
(ar) بهجت 1.sevinç. 2.güzellik.behem
(far) بهم birlikte, beraber.behemehâl
(f.a) بهه حال her halükârda, mutlaka, ne olursa olsun.beher
(far) بهر her, her biri.behic
(ar) بهيج güleryüzlü.behîmî
(ar) بهيمی hayvanî.behîmiyyet
(ar) بهيميت hayvanlık.behişt
(far) بهشت cennet.behiştî
(far) بهشتی cennetlik.behiyye
(ar) بهيه güzel.behmân
(far) بهمان falan, filan.behre
(far) بهره nasip.behremend
(far) بهرمند 1.hisse sahibi. 2.yararlanan.beht
(ar) بهت şaşkınlık.behte
uğramak şaşakalmak, şaşkınlığından donakalmak.bekâ
(ar) بقا kalıcılık.bekâm
(far) بکام muradına ermiş.bekâm
olmak muradına ermek.bekâya
(ar) بقایا geriye kalanlar; kalıntılar.bekrî
(ar) بکری içki düşkünü.beksimat
(far) بکسمات peksimet.bel
(ar) بل belki.bel’
(ar) بلع 1.yutma. 2.yutulma.bel’
edilmek yutulmak.bel’
etmek yutmak.belâ
(ar) بلا felaket, musibet.belâ
(ar) بلی evet.belâdet
(ar) بلادت dangalaklık.belâdîde
(a.f) بلادیده belaya uğramış.belâgat
(ar) بلاغت kusursuz söz söylemebelâhet
(ar) بلاهت eblehlik.belâyâ
(ar) بلایا belalar.belde
(ar) بلده 1.kent. 2.diyar, memleket.beled
(ar) بلد 1.kent. 2.memleket.beledî
(ar) بلدی kentli.belediyye
(ar) بلدیه belediye.belî
(ar) بلی evet.belîğ
(ar) بليغ 1.fasih konuşan. 2.fasih, düzgün.beliyyât
(ar) بليات belalar.belki
(f.a) بلکه olabilir, belki.belût
(ar) بلوط 1.pelit, palamut. 2.meşe.benâdir
(A.<F.) بنادر limanlar.benâm
(far) بنام 1.ünlü. 2.adında.benân
(ar) بنان 1.parmaklar. 2.parmak uçları.benât
(ar) بنات kızlar.bend
(far) بند 1.bağ. 2.zincir. 3.boğum. 4.bend, fıkra. 4.baraj, su bendi.bend
olmak bağlanmak.bende
(far) بنده 1.kul. 2.köle.bendegân
(far) بندگان 1.kullar. 2.köleler.bendegî
(far) بندگی 1.kulluk. 2.kölelik.bendehâne
(far) بنده خانه benim evim.bender
(far) بندر liman.bendergâh
(far) بندرگاه rıhtım.bendezâde
(far) بنده زاده 1.köle çocuğu. 2.benim çocuğum.benefşe
(far) بنفشه menekşe.benefşî
(far) بنفشی mor.beng
(far) بنگ esrar.bengî
(far) بنگی esrarkeş.benî
(ar) بنی oğullar.benîâdem
بنی آدم insanlar, Adem oğulları.benîisrâîl
ı بنی اسرائيل İsrailoğulları.bennâ
(ar) بناء yapı ustası.benû
(ar) بنو oğullar.ber
(far) بر 1.üzeri. 2.üzere. 3.göğüs. 4.meyva.berâ’et
(ar) برائت aklanma.berâ’et
etmek aklanmak.berâber
(far) برابر 1.birlikte. 2.eşit.berâberî
(far) برابری 1.birliktelik. 2.eşitlik.berâhîn
(ar) براهين deliller, kanıtlar.berâyı
(far) برای için.berâyı
malûmât برای معلومات bilgi edinmek için, bilgi vermek için, bilgi sahibiolmak
için.berbâd
(far) برباد 1.mahvolmuş. 2.kötü, pis, berbat.bercâ
(far) برجا yerinde, uygun.berceste
(far) برجسته seçkin, seçme.berd
(ar) برد soğuk.berde
(far) برده köle.berdevâm
(f.a) بردوام sürekli, devam eden.berdülacuz
(ar) بردالعجوز kocakarı soğuğu.bere
(far) بره kuzu.berehne
(far) برهنه çıplak.berekât
(ar) برکات bereketler.bereket
(ar) برکت 1.bolluk. 2.uğur.berevât
(ar) بروات beratlar.berf
(far) برف kar.berfîn
(far) برفين karlı.berg
(far) برگ yaprak.bergüzâr
(far) برگذار hatıra, hediye, yadigâr.berhâne
(far) برخانه harap vaziyetteki ev.berhayât
(f.a) برحيات hayatta olan, sağ.berhayât
bulunmak yaşamak, hayatta olmak.berhürdâr
(far) برخوردار mutlu, muradına ermiş.berî
(ar) بری arınmış, temiz, uzak.berîd
(ar) برید 1.ulak. 2.postacı.berîn
(far) برین yüksek, yüce.berk
(ar) برق şimşek.berkarâr
(f.a) برقرار yerinde duran, karar eden.berkarâr
olmak devam etmek, kalmak.berkemâl
(f.a) بزکمال en iyi şekilde, mükemmel.bermâh
(far) برماه matkap, burgu.bermu’tâd
(f.a) برمعتاد alışıldığı gibi, mutâd olduğu üzere.bermûcib-i
(f.a) برموجب uyarınca, gereğince.bernâ
(far) برنا genç.berpâ
(far) برپا ayakta.berr
(ar) بر 1.toprak. 2.kara. 3.kıta.berrak
(ar) براق duru.berren
(ar) برا kara yolu ile.berrî
(ar) بری kara ile ilgili.bersâbık
(f.a) برسابق eskiden olduğu gibi.bertaraf
(f.a) برطرف 1.bir yana. 2.giderilmiş.bertaraf
etmek gidermek.bertaraf
olmak giderilmek.berter
(far) برتر daha üstün.berterîn
(far) برترین en üstün.bervech-i
(f.a) بروجه gibi.berzah
(ar) برزخ 1.cehennem. 2.dil, kara uzantısı. 3.sorun, dert.berzger
(far) برزگر çiftçi.bes
(far) بس 1.yeterli. 2.çok.besâ
(far) بسا nice.besâtîn
(ar) بساتين bahçeler.besend
(far) بسند yeterli.besende
(far) بسنده yeterli.beserüçeşm
(far) بسر و چشم başüstüne, başım gözüm üstüne.besî
(far) بسی birçok.besîm
(ar) بسيم güleç.beste
(far) بسته 1.kapalı. 2.beste.bestekâr
(far) بسته کار besteci.bestenigâr
(far) ربسته نگا Türk mûsikîsinde bir makam adı.beşâret
(ar) بشارت müjde.beşer
(ar) بشر 1.insan. 2.insanlık.beşere
(ar) بشره deri, dış deri.beşerî
(ar) بشری insanlıkla ilgili, insanî.beşeriyyât
(ar) بشریات antropoloji.beşeriyyet
(ar) بشریت insanlık.beşîr
(ar) بشير müjdeci.beşûş
(ar) بشوش güleç.beşûşâne
(a.f) بشوشانه güleryüzle.betâet
(ar) بطائت ağırlık, yavaşlık.beter
(far) بدتر daha kötü, beter, şiddetli.bevl
(ar) بول 1.idrar. 2.işeme.bevlî
(ar) بولی idrar ile ilgili.bevliyye
(ar) بوليه üroloji.bevvâb
(ar) بواب kapıcı.bevvâbîn
(ar) بوابين kapıcılar.bey’
(ar) بيع satış.beyâbân
(far) بيابان çöl.beyân
(ar) بيان açıklama, ifade etme, dile getirme.beyân
edilmek açıklanmak, dile getirilmek.beyân
etmek açıklamak, dile getirmek.beyânât
(ar) بيانات açıklamalar, demeç.beyânnâme
(a.f) بيان نامه bildirge.beyâz
(ar) بياض ak, beyaz.beyhûde
(far) بيهوده boş, boşuna.beyn
(ar) بين ara, orta.beynelmilel
(ar) بين الملل uluslararası.beyn-i
(a.f) ِبين arasında, ortasında.beynülmilel
(ar) بين الملل uluslararası.beyt
(ar) بيت 1.ev. 2.konut. 3.beyit.beytâr
(ar) بيطار veteriner.beytullah
(ar) بيت االله Kâbe.beytûtet
(ar) بيتوتت geceleme.beytülmal
(ar) المالبيتhazine, maliye hazinesibeyzâ
(ar) بيضا bembeyaz, çok beyaz.beyze
(ar) بيضه 1.yumurta. 2.husye.beyzî
(ar) بيضی oval.beze
(far) بزه 1.günah. 2.suç.bezekâr
(far) بزه کار 1.günahkar. 2.suçlu.bezir
(ar) بذر tohum.bezirgân
(far) بازرگان tüccar.bezistân
(a.f) بزستان bedesten.bezle
(ar) بذله şaka, latife.bezlegû
(a.f) بذله گو şakacı.bezm
(far) بزم 1.eğlence meclisi. 2.içki meclisi.bezmgâh
(far) بزمگاه eğlence yeri, eğlence meclisi.bezzaz
(ar) بزبز manifaturacı, kumaşçı.bi’r
(ar) بئر kuyu.bi’set
(ar) بئثت gönderiliş, Hz. Muhammed’in peygamber olarak gönderilişi.bîaman
(far) بی امان amansız.bîâr
(f.a) بی عار arsız.bîbahâ
(far) بی بها çok değerli, paha biçilmez.bîbedel
(f.a) بی بدل eşsiz, benzersiz.bîbehre
(far) بی بهره nasipsiz.bîcâ
(far) بيجا yersiz.bîcan
(far) بی جان cansız.bîçâre
(far) بيچاره 1.çaresiz. 2.zavallı.bîçâregân
(far) بيچارگان 1.çaresizler. 2.zavallılar.bîçunuçirâ
(far) بی چون و چرا 1.sorgusuz sualsiz. 2.Tanrı.bîd
(far) بيد söğüt.bid’at
(ar) بدعت 1.sonradan ortaya çıkma. 2.dinde yeni getirilmiş şey.bîdâd
(far) بيداد zulüm.bîdâdger
(far) بيدادگر zalim.bîdâr
(far) بيدار uyanık.bîdârbaht
(far) بيداربخت talihli.bidâyet
(ar) بدایت başlangıç.bidâyette
(a.t) d başlangıçta.bîd-i mecnûn
بيد مجنون salkımsöğüt.bîdil
(far) بيدل aşık.bîdin
(f.a) بی دین dinsiz.bîedeb
(f.a) بی ادب terbiyesiz, edepsiz.bîeman
(far) بی امان amansız.bîendişe
(far) بی اندیشه düşünmeyen, umursamayan.bîgâne
(far) بيگانه yabancı.bîgüman
(far) بی گمان kuşkusuz.bîgünah
(far) بی گناه 1.günahsız. 2.suçsuz.bîh
(far) بيخ kök.bîhaber
(f.a) بی خبر habersiz.bîhadd
(f.a) بی حد sınırsız.bihakkın
(ar) بحق hakkıyla, hak ederek.bihamdillah
(ar) بحمداالله Allah’a şükürler olsun.bihâr
(ar) بحار denizler.bîhareket
(f.a) بی حرکت hareketsiz.bîhâsıl
(f.a) بی حاصل sonuçsuz.bîhayâ
(f.a) بی حيا utanmaz, hayasız.bîhayat
(f.a) بی حيات cansız, yaşamayan.bihâzelemr
(ar) بهذا الامر buna göre, bu durumda, böylelikle.bihbûd
(far) بهبود sağlık.bîhemtâ
(far) بی همتا benzersiz.bîhesâb
(f.a) بی حساب hesapsız, sonsuz.bîhiss
(f.a) بی حس hissiz, duygusuz.bihişt
(far) بهشت cennet.bîhod
(far) بيخود 1.baygın. 2.kendine olmama, kendinden geçme.bihter
(far) بهتر daha iyi.bîhude
(far) بيهده boşuna, beyhude.bîinsâf
(f.a) بی انصاف insafsız.bîkâr
(far) بيکار 1.işsiz. 2.bekar.bîkarâr
(f.a) بی قرار kararsız.bikr
(ar) بکر 1.el sürülmemiş. 2.yepyeni, orijinal.bîl
(far) بيل bel.bilâd
(ar) بلاد 1.beldeler. 2.memleketler.bilâfâsıla
(ar) بلافاصله aralıksız, kesintisiz.bilâhareket
(ar) بلاحرکت hareketsiz, hareket etmeden.bilâhere
(ar) بالآخره 1.sonradan. 2.sonunda, nihayet.bilâinkıtâ
(ar) بلاانقطاع kesintisiz, aralıksız.bilâkayt
(ar) بلاقيد kayıtsız şartsız, kesin.bilakis
(ar) بالعکس aksine, tersine.bilâmâni’a
(ar) بلامانعه engelsizbilâmazeret
(ar) بلامعذرت mazeretsiz, özür bildirmeksizin.bilâmerhamet
(ar) بلامرحمت acımasızca.bilâmühlet
(ar) بلامهلت zaman tanımadan, süre vermeden.bilâpervâ
(a.f) بلاپروا korkusuzca.bilâşikâyet
(ar) بلاشکایت şikayet etmeden.bilâte’ehhür
(ar) بلاتأخر gecikmeden.bilâtefrik
(ar) بلاتفریق hiçbir ayırım gözetmeksizin.bilâtehlike
(ar) بلاتهلکه tehlikesizce.bilâteminat
(ar) بلاتأمينات güvencesiz, teminatsız.bilâücret
(ar) بلاأجرت parasız, ücretsiz.bilcümle
(ar) بالجمله tümüyle.bilfarz
(ar) بالفرض diyelim ki.bilfiil
(ar) بالفعل gerçekten, yaparak, katılarak, bizzat.bilhassa
(ar) بالخاصه özellikle, hele hele.biliktizâ
(ar) بالاقتضا gerektiğinden.bililtizâm
(ar) بالالتزام bilerek, bile bile.bilistifade
(ar) بالاستفاده yararlanarak, istifade ederek.bilistihsâl
(ar) بالاستحصال alarak, elde ederek.biliştirâk
(ar) بالاشتراک katılarak.billûr
(ar) بلور kristal.bilmecbûriye
(ar) بالمجبئریه zorunlu olarak, mecburen.bilmukabele
(ar) بالمقابله karşılığında, aynen, mukabele ederek, mukâbil olarak.bilmünâsebe
(ar) بالمناسبه bir münasebetle, sırası geldiğinde.bilmünâvebe
(ar) بالمناوبه dönüşümlü.bilmüzakere
(ar) بالمذاکره görüşülerek.bilumum
(ar) بالعموم tüm, bütün.bilvâsıta
(ar) بالواسطه dolaylı olarak.bîm
(far) بيم korku.bîma’nâ
(f.a) بی معنی anlamsız.bîmâr
(far) بيمار hasta.bîmârân
(far) بيماران hastalar.bîmecâl
(f.a) بی مجال takatsiz, dermansız.bîmekân
(f.a) بی مکان 1.yersiz. 2.aylak.bîmerhamet
(f.a) بی مرحمت acımasız.bîmeze
(far) بی مزه lezzetsiz, tatsız.bîmihr
(far) بی مهر sevgisiz, şefkatsiz.bîmisâl
(f.a) بی مثال benzersiz.bîmuhâbâ
(f.a) بی محابا çekinmeden.bîmübâlât
(f.a) بی مبالات kayıtsız, umursamaz.bîmürüvvet
(f.a) بی مروت mürüvvetsiz.bin
(ar) بن oğul.binâ
(ar) بناء yapı.bînâ
(far) بينا gören, iyi gören.binâberin
(a.f) بنابرین bundan dolayı, buna dayanarak.binâen
(ar) بناء dayanarak, göre.binâenaleyh
(ar) بناء عليه bu yüzden, bundan dolayı.bînâm
(far) بينام adsız, tanınmamış.bînamaz
(far) بی نماز beynamaz.bînasîb
(f.a) بی نصيب nasipsiz, kısmetsiz.bînazîr
(f.a) بی نظير benzersiz.bînemek
(far) بی نمک tuzsuz.bînevâ
(far) بينوا 1.zavallı. 2.yoksul.bînî
(far) بينی burun.bînihaye
(f.a) بی نهایه sonsuz, bitmez tükenmez.binnetice
(ar) بالنتيجه sonuçta, sonuç olarak.binnisbe
(ar) بالنسبه bir dereceye kadar, nispeten.bint
(ar) بنت kız.bîpâyân
(far) بی پایان sonsuz.bîpervâ
(far) بی پروا 1.korkusuz. 2.çekinmeden.bir
gûna (T.-F.) hiçbir, herhangi bir.bir
nevi (T.-A.) adeta, bir bakıma.birâder
(far) برادر erkek kardeş.bîrahm
(f.a) بی رحم merhametsiz, acımasız.bîrayb
(f.a) بی ریب kuşkusuz.birinc
(far) برنج pirinç.birişte
(far) برشته kavrulmuş.bîrûn
(far) بيرون 1.dış. 2.dışarı.biryân
(far) بریان kebap.bisât
(ar) بساط yaygı.bîsebat
(f.a) بی ثبات dayanıksız.bîsebeb
(f.a) بی سبب dayanıksız.bîser
(far) بی سر başsız.bîst
(far) بيست yirmi.bister
(far) بستر yatak.bîsûd
(far) بی سود yararsız.bisyâr
(far) بسيار çok.bîşe
(far) بيشه orman.bîşerm
(far) بی شرم orman.bîşuur
(f.a) بی شعور bilinçsiz.bîşübhe
(f.a) بی شبهه kuşkusuz, şüphesiz.bîşümâr
(far) بی شمار sayısız.bîtâb
(f.a) بيتاب yorgun, takatsiz.bîtâb
kalmak bitkin düşmek.bîtâbane
(far) بيتابانه bitkince.bitamâmihâ
(ar) بتمامها tümüyle, tamamen.bîtaraf
(f.a) بی طرف tarafsız.bîtarafâne
(f.a) بی طرفانه tarafsızca, yan tutmadan.bittab’
(ar) بالطبع doğal olarak.bittafsîl
(ar) بالتفصيل ayrıntılı olarak, uzun uzadıya.bittamâm
(ar) بالتمام tümüyle.bîve
(far) بيوه dul.bîvefâ
(f.a) بی وفا vefasız.bîvezen
(far) بيوه زن dul kadın.bîzâr
(far) بيزار bıkmış, usanmış.bîzâr
olmak bıkmak, usanmak.bizâtihi
(ar) بذاته kendiliğinden.bizzarûre
(ar) بالضروره zorunlu olarak.bostân
(far) بوستان bahçe.bû
(far) بو koku.bu’d
(ar) بعد 1.uzaklık. 2.boyut.bu’diyet
(ar) بعدیت uzaklık, mesafe.bûd
(far) بود varlık.buğrâ
(far) بغرا turna.buhalâ
(ar) بخلا cimriler.buhâr
(ar) بخار buğu, buhar.buhl
(ar) بخل cimrilik.buhrân
(ar) بحران bunalım, kriz.buht
(ar) بهت şaşkınlık.buhûr
(far) بخور tütsü.buhurdan
(far) بخوردان tütsülük, tütsü kabı.buk’a
(ar) بقعه1.yer, diyar. 2.ülke.buk’avî
(ar) بقعوی yerel.bûm
(far) بوم 1.yer. 2.ülke.bûm
(far) بوم baykuş.bûmehen
(far) بومهن deprem.bundan
mâada (T.-A.) dan+m bundan başka, bunun yanısıra.bûr
(far) بور kumral.burc
(ar) برج 1.burç. 2.yıldız kümesi.burhan
(ar) برهان kanıt, delil.bûriya
(far) بوریا hasır.burûc
(ar) بروج burçlar.burûdet
(ar) برودت soğukluk.bûs
etmek öpmek.bûse
(far) بوسه öpücük.bûstân
(far) بوستان bahçe.bûte
(far) بوته 1.çalı çırpı. 2.pota.bûtimar
(far) ماربوتي balıkçıl, botimar.butlân
(ar) بطلان 1.boşluk, anlamsızlık. 2.yalan.butûn
(ar) بطون 1.karınlar. 2.kuşaklar, nesiller.bûy
(far) بوی koku.bûydâr
(far) بویدار kokulu.bûzîne
(far) بوزینه maymun.bühtân
(ar) بهتان iftira.bühtân
etmek iftira etmek.bükâ
(ar) بکاء ağlama.bülaceb
(ar) بوالعجب şaşılacak şey.büldân
(ar) بلدان beldeler, diyarlar, ülkeler.büleğâ
(ar) بلغاء belagat sahipleri.bülend
(far) بلند 1.yüksek. 2.yüce.bülendbâlâ
(far) بلندبالا uzun boylu.bülendpervâz
(far) بلندپرواز 1.yükseklerden uçan. 2.şerefli.bülheves
(ar) بوالهوس maymun iştahlı.bülûğ
(ar) بلوغ erginlik.bün
(far) بن 1.kök. 2.dip. 3.temel.bünyâd
(far) بنياد 1.temel, kök. 2.yapı, bina.bünye
(ar) بنيه yapı.bünyeviyat
(ar) بنيویات bünye ile ilgili bilim dalı, morfoloji.bürdbâr
(far) بردبار sabırlı.bürde
(ar) برده hırka.bürhân
(ar) برهان kanıt.bürîde
(far) بریده kesik.bürka
(ar) برقع peçe.bürnâ
(far) برنا genç.bürrân
(far) بران keskin.bürûdet
(ar) برودت soğukluk.bürûz
(ar) بروز ortaya çıkma.büstân
(far) بستان bahçe.büşrâ
(ar) بشرا müjde.büt
(far) بت put.büthâne
(far) بت خانه puthane.bütperest
(far) بت پرست putperest, puta tapan.bütûn
(ar) بطون 1.karınlar. 2.kuşaklar, nesiller.büyût
(ar) بيوت 1.evler. 2.beyitler.büz
(far) بز keçi.büzdil
(far) بزدل ödlek.büzûr
(ar) بذور tohumlar.büzürg
(far) بزرگ 1.büyük. 2.ulu.büzürgân
(far) بزرگان 1.büyükler. 2.ulular.büzürgzâde
(far) بزرگ زاده seçkin kişinin çocuğu, asilzade, kişizade.C
câ
(far) جا 1.yer. 2.mevki. 3.makam.ca’l
(ar) جعل yapma.ca’lî
(ar) جعلی 1.yapma, uydurma. 2.sahte.câbecâ
(far) جابجا yer yer.câbir
(ar) جابر zorlayıcı.câdde
(ar) جاده ana yol, cadde.câdû
(far) جادو 1.büyücü. 2.cadı.câdûger
(far) جادوگر büyücü.câh
(far) جاه makam, mevki.câhid
(ar) جاهد çalışıp çabalayan.câhil
(ar) جاهل bilgisiz.câhilâne
(a.f) جاهلانه cahilce.câiz
(ar) جائز uygun.câize
(ar) جائزه ödül.câlib
(ar) البج ilginç, çekici.câlib-i dikkat
جالب دقتdikkat çekici.câm
(far) جام 1.kadeh. 2.şişe. 3.cam.câme
(far) جامه giysi.câmedân
(far) جامه دان gardrop.câmegî
(far) جامگی 1.giysi parası. 2.hizmetçi.câmekan
(far) جامکان hamamda soyunma odası.câmekan
(f.a) جامکان 1.camlı bölme. 2.vitrin.câmeşûy
(far) جامه شوی çamaşırcı.câmi’
(ar) جامع 1.toplayan. 2.cami.câmia
(ar) جامعه topluluk.câmid
(ar) جامد 1.cansız. 2.donuk.câmûs
(ar) جاموس manda, camız.cân
(far) جان 1.ruh. 2.can. 3.sevgili.cânâ
(far) جانا sevgilim, ey sevgili.cânân
(far) جانان sevgili.cânâne
(far) جانانه sevgili.cânbâz
(far) جانباز 1.canını hiçe sayan. 2.fedai. 3.cambaz.cândâr
(far) جاندار 1.canlı. 2.koruyucu.canefşân
(far) جان افشان canını hiçe sayan, fedai.cânefzâ
(far) جان افزا cana can katan.cânfersâ
(far) جان فرسا ömür törpüsü, yürek tüketen.cânfeşân
(far) جان فشان canını hiçe sayan, fedai.cânfezâ
(far) جان فزا cana can katan.cângüdâz
(far) جان گداز yürek yakan.canhıraş
(far) جان خراش yürek paralayan.cânib
(ar) جانب taraf.cânişin
(far) جانشين halef, birinin yerine oturan.cânnisâr
(f.a) جان نثار canını feda eden.cânsipâr
(far) جان سپار canını feda eden.cânsiperâne
(far) جان سپرانه canını feda edercesine.cânsitân
(far) جان ستان can alan.cânver
(far) جان ور 1.canlı. 2.canavar.câr
(ar) جار komşu.cârî
(ar) [ِجار geçerli, yürürlükte.câriha
(ar) جارحه 1.yırtıcı kuş. 2.yırtıcı hayvan.câriye
(ar) جاریه halayık.cârû
(far) جارو süpürge.cârûb
(far) جاروب süpürge.câsûsî
(a.f) جاسوسی casusluk, ajanlık.câvid
(far) جاود kalıcı, sonsuz, ebedi.câvidân
(far) جاودان kalıcı, sonsuz, ebedi.cây
(far) جای yer.câygâh
(far) جایگاه 1.yer. 2.makam.câyi’
(ar) جایع aç.câynişîn
(far) جاینشين birinin yerine geçen, halef.câzib
(ar) جاذب 1.ilginç. 2.çekici.câzibe
(ar) جاذبه çekicilik.cazibedar
(a.f) جاذبه دار çekici, cazibeli.câzibiyyet
(ar) جاذبيت çekicilik.cebâbire
(ar) جبابره zorbalar.cebânet
(ar) نتجبا korkaklık.cebbâr
(ar) جبار 1.zorba. 2.güçlü. 3.Tanrı. 4.tuttuğunu koparan, becerikli.cebbârî
(a.f) جباری 1.zorbalık. 2.beceriklilik, tuttuğunu koparma.cebel
(ar) جبل dağ.cebhe
(ar) جبهه 1.cephe. 2.alın. 3.yüz.cebîn
(ar) جبين korkak.cebr
(ar) جبر 1.zorlama. 2.cebir.cebr
etmek zorlamak.cebren
(ar) جبرا zorla.cebrî
(ar) جبری zoraki, zorla.cedâvil
(ar) جداول cetveller, çizelgeler.cedd
(ar) جد ata.cedel
(ar) جدل 1.tartışma. 2.mücadele.cedelî
(ar) جدلی tartışmaya dayalı, münakaşa üstüne oturmuş.cedî
(ar) جدی 1.oğlak. 2.oğlak burcu.cedîd
(ar) جدید yeni.cedîde
(ar) جدیده yeni.cedvel
(ar) جدول 1.cetvel. 2.çizelge.cefâ
(ar) جفا üzme, eziyet etme.cefâ
çekmek cefaya katlanan, üzülen.cefâcû
(a.f) جفاجو üzen, cefa eden.cefâdîde
(a.f) جفادیده üzülmüş, cefa çekmiş.cefâkâr
(a.f) جفاکار 1.cefa eden, üzen. 2.cefa çeken, üzülen.cefâkârî
(a.f) جفاکاری 1.cefa etme, üzme. 2.cefa çekme.cefâkeş
(a.f) جفاکش üzülen, cefa çeken, eziyete katlanan.cefâpîşe
(a.f) جفاپيشه 1.üzmeyi huy edinmiş, cefa eden. 2.aşığını üzensevgili.
cefcâf
(far) جفجاف 1.hoppa kadın. 2.orospu.ceffelkalem
(ar) جف القلم çalakalem.cefr
(ar) جفر gaipten haber veren bilim.cehâlet
(ar) جهالت cahillik, bilgisizlik.cehd
(ar) جهد çalışma, çabalama.cehd
etmek çalışıp çabalamak.cehele
(ar) جهله cahiller.cehennemî
(a.f) جهنمی 1.cehennemlik. 2.cehennem gibi sıcak.cehl
(ar) جهل cahillik, bilgisizlik.cehren
(ar) جهرا açıkça.celâdet
(ar) جلادت yiğitlik.celâl
(ar) جلال ululuk.celb
(ar) جلب kendine çekme.celb
edilmek 1.kendine çekilmek. 2.yazı ile çağırılmak.celb
etmek 1.kendine çekmek. 2.yazı ile çağırmak.celbnâme
(a.f) جلب نامه çağırı mektubu.celeb
(ar) جلب sığır tüccarı.celesât
(ar) جلسات oturumlar.celîl
(ar) جليل ulu.celîs
(ar) جليس arkadaş.cellâd
(ar) جلاد cellat.cellâdî
(a.f) جلادی cellatlık.celse
(ar) جلسه oturum.cem’
(ar) جمع 1.toplama. 2.çoğul.cem’
edilmek toplanılmak.cem’
etmek toplamak, derlemek, bir araya getirmek.cem’an
(ar) جمعا toplam.cem’iyyât
(ar) جمعيات cemiyetler, dernekler.cem’iyyet
(ar) جمعيت 1.cemiyet, dernek. 2.topluluk.cem’iyyet-i akvâm
جمعيت اقوامBirleşmiş Milletler.cemâat
(ar) تجماع 1.topluluk. 2.camide ibadet edenler.cemâd
(ar) جماد cansız varlık.cemâdât
(ar) جمادات cansız varlıklar.cemâhîr
(ar) جماهير cumhuriyetler.cemâl
(ar) جمال yüz güzelliği.cemel
(ar) جمل deve.cemî’
(ar) جميع tümü.cemî’an
(ar) عاجمي tümüyle.cemil
(ar) جميل 1.güzel. 2.yüzü güzel.cemîle
(ar) جميله iyilik.cemiyet
(ar) جمعيت topluluk, toplum.cemm
(ar) جم kalabalık.cenâb
(ar) جناب hazret.cenâbet
(ar) جنابت 1.pis, murdar. 2.cünüplük hali.cenâh
(ar) جناح kanat.cenb
(ar) جنب taraf.cendere
(ar) جندره 1.pres. 2.basınç, baskı. 3.oklava.ceng
(far) جنگ savaş.ceng
etmek 1.savaşmak. 2.dövüşmek.cengâver
(far) جنگاور savaşçı.cengâverî
(far) جنگاوری savaşçılık.cengcû
(far) جنگجو 1.savaşçı. 2.kavgacı.cengel
(far) جنگل orman.cennât
(ar) جنات 1.cennetler. 2.bahçeler.cennet
(ar) جنت 1.cennet. 2.bahçe.cennet-i a’lâ
جنت اعلی cennet.cennetmekân
(ar) جنت مکان mekanı cennet olan.cenûb
(ar) جنوب güney.cenûb-i garb
جنوب غرب güneybatı.cenûb-i garbî
جنوب غربی güneybatı.cenûb-i şark
جنوب شرق güneydoğu.cenûb-i şarkî
جنوب شرقی güneydoğu.cenûbî
(ar) جنوبی güneye ait.cerâd
(ar) جراد çekirge.cerâhat
(ar) جراحت yara.cerâid
(ar) جرائد gazeteler.cerâim
(ar) جرائم suçlar.cerbeze
(ar) جربزه beceriklilik.ceres
(ar) جرس 1.çan. 2.çıngırak.cereyân
(ar) جریان 1.akış. 2.oluş. 3.akım.cereyân
etmek olmak, gerçekleşmek.cerge
(far) جرگه küme.cerh
(ar) جرح 1.yaralama. 2.çürütme.cerh
edilmek 1.yaralanmak. 2.çürütülmek.cerh
etmek 1.yaralamak. 2.çürütmek.cerîde
(ar) جریده 1.gazete. 2.tutanak.cerîha
(ar) جریحه yara.cerîme
(ar) جریمه 1.suç. 2.para cezası, cereme. 3.ceza ödeme.cerrâh
(ar) جراح operatör.cerrâhî
(ar) یجراح operatörlük.cesâmet
(ar) جسامت irilik.cesâret
(ar) جسارت cesurluk.cesîm
(ar) جسيم iri, büyük.cesîmülcüsse
(ar) جسيم الجثه iri yapılı, iriyarı.cesûr
(ar) جسور cesaret sahibi.cev
(far) جو arpa.cevâb
(ar) جواب 1.yanıt. 2.karşılık.cevâben
(ar) جوابا yanıt olarak.cevâd
(ar) جواد cömert.cevâhir
(ar) جواهر 1.mücevherler. 2.mücevher.cevâmi’
(ar) جوامع camiler.cevâmid
(ar) جوامد cansız varlıklar.cevâmîs
(ar) جواميس mandalar.cevân
(far) جوان genç.cevânib
(ar) جوانب yanlar, yönler.cevârî
(ar) جواری halayıklar.cevâz
(ar) جواز izin, uygun verme.cevâz
vermek uygun vermek, olur vermek, müsaade etmek.cevdet
(ar) جودت 1iyilik. 2.olgunluk. 3.tazelik.cevelân
(ar) جولان dolaşma, gezinti.cevelân
etmek 1.dolaşmak, akmak. 2.gezinmek.cevelângâh
(a.f) جولانگاه 1.gezinti yeri, mesire yeri. 2.dolaşım yeri.cevf
(ar) جوف boşluk.cevher
(ar) جوهر 1.mücevher. 2.öz. 3.elmas.cevherfürûş
(a.f) جوهرفروش mücevherci.cevherî
(ar) جوهری 1.mücevherle ilgili. 2.mücevherli. 3.öz ile ilgili.cevîn
(far) جوین arpadan yapılmış.cevir
(ar) جور haksızlık, üzülme, üzme, zulüm.cevir
çekmek acı çekmek, zulüm görmek.cevr
(ar) جور haksızlık, üzme, üzülme, zulüm.cevr
etmek haksızlık etmek, üzmek, acı çektirmek.cevşen
(far) جوشن zırhlı giysi.cevv
(ar) جو 1.hava. 2.boşluk.cevvâl
(ar) جوال çok hareketli, koşan.cevvî
(ar) جوی hava ile ilgili.cevzâ
(ar) جوزاء ikizler burcu.ceyb
(ar) جيب cep.ceyş
(ar) جيس asker.ceyyid
(ar) جيد iyi, güzel.cezâ
(ar) جزاء 1.karşılık. 2.ceza.cezâir
(ar) جزائر adalar.cezâlet
(ar) جزالت akıcılık, düzgünlük.cezb
(ar) جذب kendine çekme.cezb
edilmek kendine çekilmek.cezb
etmek kendine çekmek.cezbe
(ar) جذبه 1.coşku. 2.kendinden geçiş.cezer
(ar) جزر havuç.cezîre
(ar) جزیره ada.cezm
(ar) جزم kesin karar.cezm
etmek kesin karar vermek, kesin olarak niyetlenmek.cezzâb
(ar) جذاب çekici, cazibeli.cibâl
(ar) جبال dağlar.cibillet
(ar) جبلت karakter, yaratılış.cibilliyet
(ar) جبليت karakter, yaratılış.cibilliyetsiz
(a.t) جبلتسز karaktersiz, kötü yaratılışlı.cidâl
(ar) جدال mücadele.cidâlcû
(a.f) جدال جو mücadeleci.cidâr
(ar) جدار 1.duvar. 2.zar.cidden
(ar) جدا ciddi olarak.ciddî
(ar) جدی 1.ağırbaşlı. 2.önemli.ciddiyyet
(ar) جدیت 1.ciddilik. 2.ağırbaşlılık.cîfe
(ar) جيفه leş.ciger
(far) جگر ciğer.cigergûşe
(far) جگرگوشه 1.ciğerköşe, evlat. 2.sevgili.cigerpâre
(far) جگرپاره 1.ciğer parçası. 2.evlat.cigersûz
(far) جگرسوز yürek yakan.cihâd
(ar) جهاد din uğrunda savaş.cihâd
etmek din uğrunda savaşmak.cihân
(far) جهان 1.dünya. 2.âlem.cihânâferîn
(far) جهان آفرین dünyayı yaratan, Tanrı.cihandar
(far) جهاندار büyük hükümdar, imparator.cihandîde
(far) جخان دیده görmüş geçirmiş.cihangîr
(far) جهانگير büyük hükümdar, imparator.cihangîrî
(far) جهانگيری büyük hükümdarlık, imparatorluk.cihângüşâ
(far) جهانگشا dünyayı feth eden, fatih hükümdar.cihânî
(far) جهانی 1.dünya ile ilgili. 2.insan.cihannüma
(far) جهان نما 1.dünya atlası. 2.taraça.cihâr
(far) چهار dört.cihâren
(ar) جهارا açıkça.cihât
(ar) جهات 1.yönler. 2.sebepler. 3.yerler.cihâz
(ar) جهاز 1.çeyiz. 2.aygıt. 3.sistem.cihet
(ar) جهت 1.yön, taraf. 2.bakım, nokta. 3.sebep.cilâ
(ar) جلاء 1.parlaklık. 2.cila.cilâdar
(a.f) جلادار cilalı.cild
(ar) جلد 1.deri, cilt. 2.kitap.cilve
(ar) جلوه 1.görünme. 2.kırıtma.cilvegâh
(a.f) جلوه گاه görünme yeri.cilvegâh
olmak yatak teşkil etmek, yurt olmak.cilveger
(a.f) جلوه گر 1.görünen. 2.kırıtan.cilvesâz
(a.f) جلوه ساز kırıtan, cilve yapan.cimâ’
(ar) جماع cinsel ilişki.cimâ’
etmek cinsel ilişkide bulunmak.cinâ’î
(ar) جنائی cinayetle ilgili.cinân
(ar) جنان 1.cennetler. 2.bahçeler.cinayetkâr
(a.f) جنایتکار câni, cinayet işleyen.cinâze
(ar) جنازه tabut.cindar
(a.f) جندار cinci, afsuncu.cindarlık
(A.-F.-T.) cincilik, afsunculuk, muskacılık.cinnet
(ar) جنت çıldırma.cins
(ar) جنس 1.tür. 2.soy.cinsî
(ar) جنسی cinsel.cirm
(ar) جرم cismin kapladığı yer, hacim.cism
(ar) جسم 1.cisim, madde. 2.vücut, beden.cismânî
(ar) جسمانی 1.cisim ile ilgili. 2.bedensel.cismen
(ar) جسما bedenen.cisr
(ar) جسر köprü.civan
(far) جوان genç.civânân
(far) جوانان gençler.civanbaht
(far) جوان بخت talihli.civânî
(far) جوانی gençlik.civânmerd
(far) جوانمرد 1.cömert. 2.soylu.civâr
(ar) جوار yakın çevre.cîve
(far) جيوه cıva.cizye
(ar) جزیه gayrimüslim vergisi.cû
(far) جو 1.arayan. 2.arama.cû
(far) جو çay, ırmak.cû’
(ar) جوش açlık.cûce
(far) جوجه civciv.cûd
(ar) جود cömertlik.cuğd
(ar) جغد baykuş.cûlâh
(far) جولاه 1.dokumacı. 2.çulha.cum’a
(ar) جمعه cuma.cumhûr
(ar) جمهور 1.halk. 2.kalabalık.cumhûrî
(ar) جمهوری cumhuriyetle ilgili.cumhûriyyet
(ar) جمهوریت cumhuriyet.cûş
(far) جوش 1.coşku. 2.kaynama.cûş
eylemek coşmak, coşup taşmak.cûşâcûş
(far) جوشاجوش coşkun, coşkulu.cûşân
(far) جوشان 1.coşan. 2.kaynayan.cûşiş
(far) جوشش coşku.cûy
(far) جوی 1.arayan. 2.arama.cûy
(far) جوی çay, ırmak.cûybâr
(far) جویبار ırmak.cûyende
(far) جوینده arayan.cübn
(ar) جبن korkaklık.cüdâ
(far) جدا ayrı.cüda
kalmak ayrı düşmek, uzak kalmak.cüdâyî
(far) جدایی ayrılık.cüdrân
(ar) جدران duvarlar.cüft
(far) جفت çift.cüfte
(far) جفته çifte.cühelâ
(ar) جهلاء cahiller.cühhâl
(ar) جهال cahiller.cüllâh
(ar) جلاه dokumacı, çulhacı.cülûs
(ar) جلوس 1.oturma. 2.tahta geçme.cülûs
etmek tahta geçmek.cülûsiyye
(ar) جلوسيه 1.tahta çıkan hükümdarın dağıttığı bahşiş. 2.tahta çıkanhükümdar
için yazılan şiir.cümcüme
(ar) جمجمه kafatası.cümel
(ar) جمل cümleler.cümle
(ar) جمله 1.bütün, tüm. 2.tümce.cümleten
(ar) ةجمل tümüylecümûd
(ar) جمود donukluk.cümûdiyye
(ar) هجمودی buzul.cünbân
(far) جنبان 1.sallayan. 2.sallanan.cünbiş
(far) جنبش kıpırtı, hareket, sallanma.cünd
(ar) جند 1.asker. 2.ordu.cündî
(ar) جندی usta binici.cündîlik
(a.t) binicilik, at binme.cünha
(ar) جنحه küçük suç.cünûd
(ar) جنود 1.askerler. 2.ordular.cürm
(ar) جرم suç.cürûf
(ar) جروف maden atığı, maden posası.cüsse
(ar) جثه gövde, yapı.cüstücû
(far) جست و جو arayış, arama.cüvâl
(far) جوال çuval.cüvân
bk. civan.cüz’
(ar) جزء 1.parça. 2.medrese alfabe kitabı.cüz’î
(ar) جزئی çok az.cüz’iyyât
(ar) جزئيات küçük şeyler, önemsiz şeyler.cüzâm
(ar) جذام cüzzam.cüzdan
(a.f) جزئدان 1.para çantası. 2.evrak çantası.Ç
çâbük
(far) چابک kıvrak, çevik, çabuk.çâbükî
(far) کیچاب kıvraklık, çeviklik, çabukluk.çâbükpâ
(far) چابک پا ayağına çabuk.çâbükrev
(far) چابک رو hızlı giden.çâbüksüvar
(far) چابک سوار usta binici.çâder
(far) چادر 1.çadır. 2.örtü, kadınların giydiği örtü.çâdernişin
(far) چادرنشين göçebe, çadırda yaşayan.çadır
(far) چادر 1.çadır. 2.örtü, kadınların giydiği örtü.çağz
(far) چغز kurbağa.çâh
(far) چاه 1.kuyu. 2.çukur.çâk
(far) چاک 1.yırtık. 2.yırtmaç.çâk
etmek yırtmak.çâk
olmak yırtılmak.çâkâçâk
(far) چاکاچاک kılıç şakırtısı.çâker
(far) چاکر 1.kul. 2.hizmetkâr.çâkerî
(far) چاکری 1.kulluk. 2.hizmetkârlık.çâkûç
(far) چاکوچ çekiç.çâlâk
(far) چالاک çevik, kıvrak.çâlâkî
(far) چالاکی çeviklik, kıvraklık.çâlik
(far) چاليک çelik çomak.çâlpâre
(far) چارپاره çalpara.çâme
(far) چامه şiir.çâne
(far) چانه çene.çâpâr
(far) چاپار 1.ulak. 2.postacı.çâplûs
(far) چاپلوس dalkavuk.çâr
(far) چار çare.çâr
(far) چار dört.çârçûbe
(far) چارچوبه çerçeve.çardak
(far) چارطاق çardak.çârdeh
(far) چارده ondört.çâre
(far) چاره 1.tedbir. 2.çare. 3.ilaç, derman.çârecû
(far) چاره جو çare arayan.çâresâz
(far) چاره ساز çare bulan.çâresâz
olmak çare bulmak.çâresâzî
(far) چاره سازی çare bulma.çârgâh
(far) چارگاه Türk musikîsinde bir makam.çârgûşe
(far) گوشهچار dört köşe.çarh
(far) چرخ 1.tekerlek. 2.çarkıfelek. 3.felek. 4.tef. 5.çıkrık.çarmıh
(far) چارميخ çarmıh.çârnâçâr
(far) چارناچار ister istemez, çaresiz, mecburen.çârpâ
(far) چارپا dört ayaklı.çârsû
(far) چارسو dört yön.çârsû
(f.a) ارسوچ çarşı.çârşeb
(far) چارشب çarşaf.çârşenbe
(far) چارشنبه çarşamba.çârtâk
(far) چارطاق 1.çardak. 2.kare şeklinde çadır.çârüm
(far) چارم dördüncü.çâryâr
(far) چاریار dört halife, Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali.çâşni
(far) چاشنی çeşni.çâşnigîr
(far) چاشنی گير çeşnici.çâşt
(far) چاشت kuşluk vakti.çeğâle
(far) چغاله çağla.çeh
(far) چه 1.kuyu. 2.çukur.çehâr
(far) چهار dört.çehre
(far) چهره yüz.çehreperdâz
(far) چهره پرداز ressam.çekâçâk
(far) چکاچاک kılıç şakırtısı.çekîde
(far) چکيده damlamış.çekûç
(far) چکوچ çekiç.çelîpâ
(far) چليپا haç.çem
(far) چم 1.salınma. 2.süslü.çemen
(far) چمن 1.çimenlik, çayırlık. 2.yeşillik.çemenzâr
(far) چمنزار çimenlik.çenâr
(far) چنار çınar.çenber
(far) چنبر 1.çember. 2.kasnak.çend
(far) چند 1.kaç. 2.birkaç. 3.ne zamana kadar.çendan
(far) چندان o kadar, onca.çendin
(far) چندین bu kadar, bunca.çeng
(far) چنگ 1.pençe. 2.el. 3.harp, çeng.çengâl
(far) چنگال 1.pençe. 2.çengel.çengî
(far) چنگی 1.çeng çalan. 2.dansöz, çengi.çep
(far) چپ sol.çerâ
(far) چرا otlama.çerâgâh
(far) چراگاه otlak.çerâğ
(far) چراغ 1.mum. 2.kandil.çerâğân
(far) چراغان aydınlatma, donatma.çerâkese
(ar) چراکسه çerkesler.çerb
(far) چرب semiz.çerbzebân
(far) زبانچرب 1.yaltakçı. 2.ağzı laf yapan.çerh
(far) چرخ 1.çark. 2.felek. 3.tekerlek. 4.çıkrık. 5.çarkıfelek. 6.tef.çerm
(far) چرم deri.çeşm
(far) چشم göz.çeşmân
(far) چشمان gözler.çeşmderîde
(far) چشم دریده arsız.çeşme
(far) چشمه 1.pınar. 2.çeşme.çetr
(far) چتر 1.gölgelik. 2.şemsiye.çevgân
(far) چوگان çevgen.çeyrek
(far) چهاریک dörtte bir, çeyrek.çîgûne
(far) چگونه nasıl.çigûnegî
(far) چگونگی nitelik.çihâr
(far) چهار dört.çihar
yâr (far) چهاریار dört halife. Ebubekir, Ömer, Osman, Ali.çihârüdü
(far) چهار و دو dört ve iki.çihârüse
(far) چهار و سه dört ve üç.çihârüyek
(far) چهار و یک dört ve bir.çihil
(far) چهل kırk.çihilpâ
(far) چهل پا kırkayak.çihre
(far) چهره yüz.çil
(far) چل kırk.çile
(far) چله 1.kırk günlük ibadet. 2.sıkıntı, azap. 3.iplik demeti.çilekeş
(far) چله کش çile çeken, acı çeken.çimen
(far) چمن çimenlik.çîn
(far) چين kırışık.çirâğ
(far) چراغ 1.mum. 2.kandil. 2.çırak.çîredest
(far) چيره دست yetenekli, becerikli.çirk
(far) چرک 1.kir. 2.irin.çirkâb
(far) چرک آب pis su.çirkîn
(far) چرکين 1.kirlenmiş. 2.çirkin.çîz
(far) چيز şey.çûb
(far) چوب 1.sopa. 2.odun. 3.tahta.çûbân
(far) چوبان çoban.çûbek
(far) چوبک 1.tokmak, tokaç. 2.çomak.çun
(far) چون 1.gibi. 2.mademki. 3.nasıl. 4.için. 5.çünkü.çün
(far) چن 1.gibi. 2.mademki. 3.nasıl. 4.için. 5.çünkü.çünki
(far) چونکه çünkü.çüst
(far) چست çevik, kıvrak.çüstî
(far) چستی çeviklik, kıvraklık.çüvâl
(far) چوال çuval.çüvaldûz
(far) چوالدوز çuvaldız.D
dâ’î
(ar) داعی 1.dua eden, duacı. 2.davet eden.dâ’ussıla
(ar) داء الصله yurdunu özleme, köyünü özleme.dâd
(far) داد 1.adalet. 2.iyilik, ihsan.dâd
(far) داد 1.verme. 2.verdi. 3.vergi.dâdgâh
(far) دادگاه mahkeme.dâdhâh
(far) دادخواه davacı.dâdres
(far) دادرس imdada koşan.dâdû
(far) دادو dadı.dâdüferyâd
(far) دادوفریاد feryat figan.dâdüsited
(far) داد و ستد alışveriş.dâfi’
(ar) دافع uzaklaştıran, defeden.dâğ
(far) داغ 1.yara. 2.kızgın demirle vurulmuş işaret.dağal
(far) دغل hile, hilehurda, alavere dalavere.dağalbâz
(far) دغل باز hileci.dağdağa
(ar) دغدغه telaş, gürültü patırtı.dâhî
(ar) داهی deha sahibi.dâhil
(ar) داخل iç, içeri.dâhil
olmak içeri girmek.dâhile
(ar) داخله iç, iç yüz.dâhilen
(ar) داخلا içten.dâhilî
(ar) داخلی iç ile ilgili, iç yüze ait.dâhiliye
(ar) داخليه iç ile ilgili, iç yüze ait.dahl
(ar) دخل müdahale etme, karışma.dahme
(far) ضخمه 1.mezar. 2.mezarlık. 3.lahit.dâim
(ar) دائم sürekli, devamlı.dâimî
(ar) دائمی sürekli, devamlı.dâir
(ar) دائر 1.ilişkin, hakkında. 3.dönen.dâire
(ar) دائره 1.daire. 2.büro, ofis. 3.devlet dairesi. 4.tef, zilli tef.dâirenmâdâr
(ar) دائرا مادار çepeçevre.dâirevî
(ar) دائروی dairemsi.dâirezen
(a.f) دائره زن daire çalan.dâiye
(ar) داعيه 1.arzu, istek. 2.iddia.dakâyık
(ar) دقایق 1.incelikler. 2.dakikalar.dakîk
(ar) دقيق 1.ince, hassas. 2.dakika şaşmayan.dakîka
(ar) دقيقه 1.incelik. 2.dakika.dalâlet
(ar) ضلالت sapkınlık.dâll
(ar) دال delalet eden.dâlle
(ar) ضاله sapık, yoldan çıkmış.dâm
(far) دام 1.tuzak, kapan. 2.besi hayvanı.dâmâd
(far) داماد damat, güveyi.dâmân
(far) دامان etek.dâmen
(far) دامن etek.dâmenâlûde
(far) دامن آلوده iffetsiz.dâmenbûs
(far) دامن بوس etek öpen.dâmene
(far) دامنه yamaç, dağ eteği.dâmengîr
(far) دامن گير 1.davacı, şikayetçi. 2.eteğe sarılan.dâmgâh
(far) دامگاه tuzak kurulmuş yer.dân
(far) دان bilen.dân
(far) دان kap.dânâ
(far) دانا bilgili, iyi bilen.dâne
(far) دانه 1.tohum. 2.yem. 3.tane.dânende
(far) داننده bilen.dâng
(far) دانگ altıdabirlik dirhem.dâniş
(far) دانش 1.bilgi. 2.bilim.dânişâmûz
(far) دانش آموز öğrenci.dânişgâh
(far) دانشگاه üniversite.dânişmend
(far) دانشمند 1.bilgin, alim. 2.stajiyer kadı.dânişver
(ar) دانشور bilgin.dâr
(ar) دار 1.yurt. 2.ev.dâr
(far) دار dar ağacı.dâr
(far) دار sahip olan, bulunduran, tutan.dâr-ı bekâ
دار بقا ahiret.dâr-ı fenâ
دار فنا dünya.dârâ
(far) دارا 1.sahip. 2.büyük hükümdar.darabân
(ar) ضربان 1.çarpıntı. 2.vuruş.darabât
(ar) ضربات 1.darbeler, vuruşlar.darb
(ar) ضرب 1.vuruş. 2.para basımı. 3.dövme.darbe
(ar) ضربه 1.vuruş, darbe. 2.bela.darbhâne
(ar) ضرب خانه darphane, para basımevi.darbımesel
(a.f) ضرب مثل atasözü.dârçîn
(far) دارچين tarçın.dârende
(far) دارنده sahip.darîr
(ar) ضریر doğuştan kör.dârû
(far) دارو ilaç.dârûhâne
(far) داروخانه eczane.dârülaceze
(ar) دارالعجزه düşkünler evi.dârülbedâyi
(ar) دارالبدایع konservatuvar.dârülelhân
(ar) دارالالحان konservatuvar.dârüleytâm
(ar) دارالایتام yetimhane.dârülfünun
(ar) دارالفنون üniversite.dârülhilâfe
(ar) دارالخلافه 1.İstanbul. 2.halifelik merkezi.dârülkütüb
(ar) دارالکتب kütüphane.dârülmuallimât
(ar) دارالمعلمات kız öğretmen okulu.dârülmuallimîn
(ar) دارالمعلمين erkek öğretmen okulu.dârülmülk
(ar) دارالملک başkent.dârülvilâde
(ar) دارالولاده doğumevi.dârüssaltana
(ar) دارالسلطنه İstanbul.dârüsselam
(ar) دارالسلام 1.Bağdat. 2.cennet.dâs
(far) داس orak.dâstân
(far) داستان 1.destan. 2.hikaye. 3.masal.dâstânî
(far) داستانی destânî, kahramanlıkla ilgili, epik.davâ
(ar) دعوی 1.dava. 2.teorem. 3.mesele.dâver
(far) داور 1.yargıç. 2.hükümdar. 3.Tanrı.davet
(ar) دعوت çağrı.dâye
(far) دایه dadı.dâyin
(ar) داین alacaklı.deâvî
(ar) دعاوی davalar.debbağ
(ar) دباغ sepici.debdebe
(ar) دبدبه gösteriş.debir
(far) دبير katip.ded
(far) دد yırtıcı hayvan.def
(far) دف tef.def’
(ar) دفع uzaklaştırma.def’
edilmek 1.uzaklaştırılmak. 2.giderilmek.def’
etmek 1.uzaklaştırmak. 2.gidermek.def’a
(ar) دفعه kez, kere, defa.def’aten
(ar) ةدفع bir defada.defaât
(ar) دفعات kereler, defalar.defâin
(ar) دفائن gömüler, defineler.defâtir
(ar) دفاتير defterler.define
(ar) دفينه gömü.defn
(ar) دفن gömme, defin.defter
(ar) دفتر defter.defterdâr
(a.f) دفتردار 1.ildeki en üst düzey maliye yetkilisi. 2.maliye bakanı.defzen
(a.f) دفزن tef çalan.deh
(far) ده on.dehâ
(ar) دها dahilik.dehâlet
(ar) دخالت 1.karışma. 2.sığınma.dehâlîz
(ar) دهاليز dehlizler.dehân
(far) دهان ağız.dehânbeste
(far) دهان بسته suskun.dehen
(far) دهن ağız.dehliz
(ar) دهليز koridor.dehr
(ar) دهر 1.dünya. 2.devir, zamane.dehrî
(ar) دهری materyalist.dehriyye
(ar) دهریه materyalistlik.dehşetâver
(a.f) دهشت آور dehşet verici.dehşetengîz
(a.f) دهشت انگيز ürkünç, dehşet verici.dekâkîn
(ar) دکاکين dükkanlar.delâil
(ar) دلائل kanıtlar, deliller.delâlet
(ar) لتدلا delillik, yol gösterme.delâlet
etmek 1.yol göstermek. 2.anlamına gelmek.delîl
(ar) دليل 1.kanıt. 2.rehber. 3.şahit.delk
(far) دلق derviş hırkası.dellâk
(ar) دلاک tellak.dellâl
(ar) دلال komisyoncu, tellal.delv
(ar) دلو 1.kova. 2.kova burcu.dem
(ar) دم kan.dem
(far) دم 1.zaman. 2.nefes. 3.içki.demâdem
(far) دمادم her an.dembedem
(far) دمبدم her an.demsâz
(far) دمساز 1.yakın arkadaş.2.sırdaş.denâet
(ar) دنائت alçaklık.dendân
(far) دندان diş.dendanmüzd
(far) ان مزددند diş kirası.denî
(ar) دنی alçak.der
(far) در kapı.derâhim
(ar) دراهم dirhemler.derakab
(f.a) درعقب ardından, hemen, derhal, hemen ardından.derâmed
(far) در آمد kazanç, gelir.derâz
(far) دراز uzun.derbân
(far) دربان kapıcı.derbâr
(far) دربار saray.derbeder
(far) دربدر aylak, avare.derbend
(far) دربند 1.dar geçit. 2.sınır kalesi. 3.hudut.derc
(ar) درج içine alma, biriktirme.derc
edilmek içine alınmak.derc
etmek içine almak.derd
(far) درد 1.dert. acı. 3.ağrı.derdâ
(far) دردا ne yazık ki, eyvahlar olsun.derdest
(far) دردست 1.yakalama. 2.el altında olma.derdest
edilmek yakalanmak.derdest
etmek yakalamak.derdiser
(far) درد سر baş belası, baş ağrısı, sorun, problem.derdmend
(far) دردمند dertli.derecât
(ar) درجات dereceler.derece
(ar) درجه 1.derece. 2.aşama. 3.kat. 3.miktar.derekât
(ar) درکات 1.katlar. 2.basamaklar.dereke
(ar) درکه 1.kat. 2.basamak.derende
(far) درنده yırtıcı.dergâh
(far) درگاه 1.dergah. 2.saray. 3.tekke. 4.tapı, huzur.derhâl
(f.a) درحال hemen.derhâst
(far) درخواست 1.istek, talep, rica. 2.dilekçe.derhâtır
(f.a) در خاطر 1.hatırlama. 2.hatırda tutma.derhâtır
ettirmek hatırlatmak, akla getirmek.derhâtır
eylemek hatırlamak.derhor
(far) درخور layık.derîçe
(far) دریچه 1.pencere. 2.küçük kapı.derk
(ar) درک 1.anlama, idrak etme. 2.alma.derk
etmek anlamak, idrak etmek.derkenâr
(f.a) درکنار kenar yazısı.dermân
(far) درمان 1.ilaç. 2.çare. 3.güç.dermânde
(far) درمانده 1.aciz. 2.zavallı.dermeyân
(far) درميان ortada.dermeyân
edilmek ortaya konulmak, ele alınmak.dermeyân
etmek ortaya koymak, ele almak.derpîş
(far) درپيش göz önünde.derpîş
edilmek göz önünde bulundurulmak.derpîş
etmek göz önünde bulundurmak.derrâk
(ar) دراک anlayışlı.derre
(far) دره dere.dersaadet
(f.a) در سعادت İstanbul.dershân
(a.f) درسخوان öğrenci.deruhde
edilmek üste alınmak, görev bilinmek.deruhde
etmek üstüne almak.derûn
(far) درون 1.iç, içerisi. 2.gönül.derûnî
(far) درونی içten gelen, içe ait.dervâze
(far) دروازه 1.ana kapı. 2.kale kapısı. 3.şehir kapısı.dervîş
(far) درویش 1.yoksul. 2.tarikat şeyhine bağlı mürit.dervîşân
(far) درویشان dervişler.deryâ
(far) دریا deniz.deryâdil
(far) دریادل 1.gönlü zengin. 2.büyük himmetli.deryâneverd
(far) دریانورد denizci.derzî
(far) درزی terzi.desâis
(ar) دسائس hileler, oyunlar.desîse
(ar) دسيسه hile, oyun.desîsekâr
(a.f) دسيسه کار hileci, düzenbaz.dessâs
(ar) دساس hileci, düzenbaz.dest
(far) دست el.destân
(far) دستان 1.hikaye. 2.destan. 3.masal.destâr
(far) دستار sarık.destâvîz
(far) دستاویز küçük hediye.destbedest
(far) دست بدست elden ele.destbûs
(far) دست بوس el öpen.destbûsî
(far) دست بوسی el öpme.deste
(far) دسته 1.grup. 2.demet. 3.kulp.destere
(far) دستره testere, bıçkı.destgâh
(far) دستگاه 1.tezgah. 2.atölye. 3.halı dokuma tezgahı.destgîr
(far) دستگير elden tutan, yardım eden.destî
(far) دستی testi.destkâr
(far) دستکار il işi.destmâl
(far) دستمال 1.mendil. 2.el bezi.destmüzd
(far) دست مزد 1.ücret, el emeği. 2.bahşiş.destres
(far) دسترس ulaşma, elde etmek.destres
olmak ulaşmak, elde etmek.destres
olunmak ulaşılmak.destûr
(far) دستور 1.izin. 2.zerdüşt rahibi. 3.uzak dur. 4.izin ver.deşne
(far) دشنه hançer.deşt
(far) دشت 1.kır. 2.ova. 3.çöl.devâ
(ar) دواء 1.ilaç. 2.çare.devâbb
(ar) دواب 1.yük hayvanları. 2.binek hayvanları.devâir
(ar) دوائر daireler.devâm
(ar) دوام 1.süreklilik. 2.kalıcılık. 3.devam.devâsâz
(a.f) دواساز 1.çare olan. 2.tedavi eden, şifa veren.devât
(ar) دوات divit.devâvîn
(ar) دواوین divanlar.deverân
(ar) دوران dönme, dolaşma, dolaşım.deverân
etmek dönmek, dolanmak.devlet
(ar) دولت 1.devlet. 2.talih. 3.mevki.devr
(ar) دور 1.devir. 2.dönme.devrân
(ar) دوران felek, zamane.devre
(ar) دوره dönem.dey
(far) دی kış.deyn
(ar) دین borç.deyr
(ar) دیر manastır.dıl’
(ar) ضلع kenar.dırâz
(far) دراز uzun.dî
(far) دی dün.dîbâ
(far) دیبا ipekli kumaş.dîbâce
(far) دیباجه giriş, önsöz.dicâce
(ar) دجاجه tavuk.dîdâr
(far) دیدار 1.görüşme, buluşma. 2.yüz.dîde
(far) دیده görmüş.dîde
(far) دیده göz.dîdegân
(far) دیدگان gözler.dîg
(far) دیگ tencere.diger
(far) دگر diğer, başka.dîgergûn
(far) دگرگون başka.dîgerkâm
(far) دیگرکام başkalarını düşünen.dih
(far) ده köy.dihât
(far) دهات köyler.dihhodâ
(far) دهخدا 1.köy ağası. 2.köy kahyası.dihkân
(far) دهقان 1.çiftçi. 2.köy ağası.dikkat
(ar) دقت 1.dakiklik. 2.incelik. 3.dikkat.dil
(far) دل gönül.dilârâ
(far) دل آرا gönül süsleyen.dilâşûb
(far) دل آشوب gönül karıştıran, sevgili.dilâver
(far) دلاور yürekli, yiğit.dilâvîz
(far) دلاویز güzel, gönül çekici.dilâzâr
(far) دل آزار gönül kıran, inciten.dilâzürde
(far) دل آزرده kalbi kırık.dilbâz
(far) دلباز gönül şenlendiren.dilbend
(far) دلبند gönül bağlanan, sevgili.dilber
(far) دلبر gönül alan, güzel, sevgili.dilbeste
(far) دلبسته gönlü bağlanmış, aşık.dilcû
(far) دلجو gönlün aradığı, güzel, sevgili.dildâde
(far) دل داده gönlünü vermiş, aşık.dildâr
(far) دلدار gönül tutan, sevgili.dildüzd
(far) دل دزد gönül hırsızı.dilefgâr
(far) دل افگار gönlü yaralı, aşık.dilefrûz
(far) دل افروز gönül aydınlatan, sevgili.dilfigâr
(far) دل فگار gönlü yaralı, aşık.dilfirîb
(far) دل فریب gönül aldatan, sevgili.dilgîr
(far) دلگير kırgın, alınmış.dilgüdâz
(far) دل گداز gönül eriten, yürek törpüsü.dilgüşâ
(far) دلگشا iç açıcı, ferahlık verici.dilhâh
(far) دلخواه gönlün istediği.dilhaste
(far) دلخواسته gönlü yaralı.dilhırâş
(far) دل خراش yürek parçalayan.dilhûn
(far) دلخون yüreği kanlı, içi kan ağlayan.dilîr
(far) دلير yürekli, yiğit.dilkeş
(far) دلکش cazibeli, gönül çekici.dilnişîn
(far) دلنشين makbul, hoş.dilnüvaz
(far) دل نواز gönül okşayan.dilpesend
(far) دل پسند gönlün beğendiği.dilrübâ
(far) دلربا gönül hırsızı, gönül çalan.dilsûhte
(far) دل سوخته bağrı yanık, gönlü yaralı.dilsûz
(far) دلسوز yürek yakan.dilşâd
(far) دلشاد gönlü şen.dilşâd
etmek gönlünü şenlendirmek, mutlu etmek.dilşâd
olmak gönlü şenlenmek, mutlu olmak.dilşikâr
(far) دل شکار gönül avcısı.dilşiken
(far) دل شکن kalp kıran.dilşikeste
(far) دل شکسته kalbi kırık.dilteng
(far) دل تنگ yüreği daralmış, sıkıntılı.dilteşne
(far) دل تشنه can atan.dimâğ
(ar) دماغ 1.beyin. 2.bilinç, şuur.dindârî
(a.f) دینداری dindarlık.dînen
(ar) دینا dince, din bakımından.dînî
(ar) دینی dinsel.dîr
(far) دیر geç.dirahşân
(far) درخشان parlak, parlayan.diraht
(far) درخت ağaç.dirâyetli
(a.t) bilgili ve kavrama yeteneği olan.direfş
(far) درفش 1.sancak. 2.bayrak.direm
(far) درم dirhem, akçe, gümüş para.dirîğ
(far) دریغ esirgeme.dirîğ
etmek esirgemek.dirîğâ
(far) دریغا ne yazık ki, vah vah, eyvahlar olsun.dîrîn
(far) دیرین eski.dîrîne
(far) دیرینه eski.dîşeb
(far) دیشب dün gece.dîvân
(ar) دیوان 1.meclis. 2.padişah meclisi. 3.şairin şiirlerinin bir arayagetirildiği
eser.dîvâne
(far) دیوانه deli, çılgın.dîvânegî
(far) دیوانگی delilik, çılgınlık.dîvâr
(far) دیوار duvar.diyâr
(ar) دیار ülke, topraklar, memleket.dizdâr
(far) دزدار kale muhafızı.dost
(far) دوست 1.sevgili. 2.yakın arkadaş. 3.Tanrı.dostâne
(far) دوستانه dostça.dostî
(far) دوستی dostluk.dostkâm
(far) دوستکام dost canlısı.duâgû
(a.f) دعاگو duacı, dua eden.dûçâr
(far) دچار uğramış, yakalanmış, maruz kalmış.dûçâr
etmek uğratmak, müptela etmek.dûçâr
olmak uğramak, müptela olmak.dûd
(ar) دود böcek, kurtçuk, kurt.dûd
(far) دود duman.dûde
(far) دوده is.dûdmân
(far) دودمان soy sop.dûğ
(far) دوغ ayran.duhân
(ar) دخان 1.tütün. 2.duman.duht
(far) دخت kız.duhter
(far) دختر kız.duhûl
(ar) دخول giriş, içeri girme.duhûl
etmek girmek, içeri girmek.duhûliye
(ar) دخوليه giriş ücreti.dumûr
(ar) دمور körelme.dûn
(ar) دون 1.aşağı, alt. 2.aşağılık, adi.dûnperver
(a.f) دون پرور aşağılık kimseleri koruyan.dûr
(far) دور uzak.dûrbîn
(far) دوربين dürbün.dûrdest
(far) تدوردس ırak, çok uzak.dûrendîş
(far) دوراندیش ileri görüşlü, ileriyi düşünen.dûrî
(far) دوری uzaklık.durûb-i emsâl
(a.f) ضروب امثال atasözleri.durûd
(far) درود 1.övgü. 2.selam.dûst
(far) دوست 1.dost. 2.sevgili. 3.Tanrı.dûş
(far) دوش dün gece.dûş
(far) دوش omuz.dûşîze
(far) دوشيزه kız, matmazel.dûzah
(far) دوزخ cehennem.dü
(far) دو iki.dübâre
(far) دوباره tekrar, yeniden.dübb
(ar) دب ayı.dübür
(ar) دبر 1.makat. 2.arka.dücâce
(ar) دجاجه tavuk.düçar-ı
inkıtâ olmak kesintiye uğramak.düdil
(far) دودل ikircikli, tereddütlü.dühûr
(ar) دهور 1.devirler. 2.dünyalar.dühül
(far) دهل davul.düm
(far) دم kuyruk.dümbâl
(far) دنبال 1.kuyruk. 2.peş, art.dümel
(ar) دمل kan çıbanı.dümûy
(far) دوموی kırçıl.dünbâl
(far) دنبال 1.kuyruk. 2.peş, art.dünbek
(far) دنبک dümbelek.dünîm
(far) دونيم ikiye bölünmüş.dünyâperest
(a.f) دنياپرست dünya düşkünü.dünyevî
(ar) دنيوی dünya ile ilgili.dürc
(ar) درج 1.kutu. 2.mücevher kutusu. 3.sevgilinin küçük ağzı.dürd
(far) درد tortu.dürdâne
(a.f) دردانه 1.inci tanesi. 2.sevgili.dürdkeş
(far) دردکش tortulu şarap içen.dürer
(ar) درر inciler.dürr
(ar) در inci.dürrâ’a
(ar) اعهدر ferace.dürre
(ar) دره iri inci.dürû
(far) دورو ikiyüzlü.dürûğ
(far) دروغ yalan.dürûğzen
(far) دروغ زن yalancı.dürûs
(ar) دروس dersler.dürüst
(far) درست 1.sağlıklı. 2.tam. 3.doğru.dürüşt
(far) درشت 1.kaba. 2.iri. 3.kalın.düstûr
(ar) دستور 1.kural, prensip. 2.kanun kitabı.düşenbe
(far) دوشنبه pazartesi.düşine
(far) دوشينه dün geceki.düşmen
(far) دشمن düşman.düşnâm
(far) دشنام küfür, sövgü.düşvâr
(far) دشوار güç.düvâzdeh
(far) دوازده oniki.düvel
(ar) دول devletler.düvist
(far) دویست ikiyüz.düvüm
(far) دوم ikinci.düyûn
(ar) دیون borçlar.düzd
(far) دزد hırsız.düzdî
(far) دزدی hırsızlık.düzdîde
(far) دزدیده çalıntı, çalınmış.E
eâcîb
(ar) باعاج şaşılası şeyler.eamm
(ar) اعم genelde, yaygın haliyle.eâzım
(ar) اعاظم büyükler, ileri gelenler.eazz
(ar) اعز çok değerli.eb
(ar) اب 1.baba. 2.ata, ced.eb’âd
(ar) ابعاد 1.boyutlar. 2.uzunluklar.eb’ad
(ar) ابعد çok uzak.ebâbil
(ar) ابابيل kırlangıç.ebâtil
(ar) اباطل saçma sapan sözler, ipe sapa gelmez şeyler.ebced
(ar) ابجد sayısal değer verilmiş arap alfabesi.ebcedhân
(a.f) ابجدخوان 1.okula yeni başlamış öğrenci. 2.acemi,deneyimsiz.
ebdâl
(ar) ابدال derviş, abdal.ebdân
(ar) ابدان bedenler.ebed
(ar) ابد sonsuz gelecek zaman.ebeden
(ar) ابدا asla, hiçbir zaman.ebedî
(ar) ابدی sonsuz.ebediyyen
(ar) ابدیا sonsuza kadar, asla, hiçbir zamanebediyyet
(ar) تابدی sonsuzluk.ebeveyn
(ar) ابوین anababa.ebhâr
(ar) ابحار denizler.ebhâs
(ar) ابحاث bahisler, tartışmalar.ebî
(ar) ابی baba.ebkem
(ar) ابکم dilsiz.eblak
(ar) ابلق alacalı.ebleh
(ar) ابله bön.eblehâne
(a.f) بلهانها bön bön.eblehî
(a.f) ابلهی bönlük.ebnâ
(ar) ابنا oğullar.ebniye
(ar) ابنيه binalar.ebr
(far) ابر bulut.ebrâlûd
(far) ابرآلود bulutlu.ebrâr
(ar) ابرار iyi insanlar, dürüst insanlar.ebred
(ar) ابرد dondurucu soğuk, çok soğuk.ebreş
(ar) ابرش 1.alacalı at. 2.alaca.ebrişüm
(far) ابریشم ipek, bükülü ipek.ebrû
(far) ابرو kaş.ebsâr
(ar) ابصار gözler.ebülbeşer
(ar) ابوالبشر Âdem.ebvâb
(ar) ابواب 1.kapılar. 2.bölümler, bâblar.ebyât
(ar) ابيات beyitler.ebyaz
(ar) ابيض bembeyaz.ecânib
(ar) اجانب yabancılar.ecdâd
(ar) اجداد atalar, cedler.ecel
(ar) اجل hayatın sonu.ecell
(ar) اجل çok büyük, ulular ulusu.echel
(ar) اجهل zırcahil.echelüminkaragöz
(a.t) اجهل من قره گوز zırcahil.ecir
(ar) اجر 1.ödül. 2.ücret.ecnâs
(ar) اجناس türler, cinsler.ecnebî
(ar) اجنبی yabancı.ecr
(ar) اجر 1.ödül. 2.ücret.ecrâm
(ar) اجرام cansız varlıklar.ecrâm-ı semâviyye
یهاجرام سماوgök cisimleri.ecsâd
(ar) اجساد 1.cesetler. 2.bedenler.ecsâm
(ar) اجسام 1.cisimler. 2.vücutlar.ecvef
(ar) اجوف 1.kof. 2.dangalak.ecvibe
(ar) اجوبه cevaplar.eczâ
(ar) اجزا 1.parçalar. 2.ilaç hammaddeleri.eczâhâne
(a.f) اجزاخانه eczane.ed’iye
(ar) ادعيه dualar.edâ
(ar) ادا 1.ödeme. 2.yapma, yerine getirme. 3.tarz, tavır. 4.çalım.edeb
(ar) ادب 1.terbiye. 2.utanma duygusu. 3.edebiyat.edepli
(a.t) terbiyeli, edep sahibi.edevât
(ar) ادوات avadanlık, araçlar, aletler.edîb
(ar) ادیب 1.edebiyatçı. 2.edepli.edîbe
(ar) ادیبه 1.bayan edebiyatçı. 2.edepli bayan.edille
(ar) ادله 1.deliller. 2.rehberler.edîm
(ar) ادیم tabaklanmış deri. 2.yüzey, yüz.ednâ
(ar) ادنی 1.en aşağı. 2.alçak mı alçak.edvâr
(ar) ادوار devirler, çağlar.edviye
(ar) ادویه ilaçlar, devalar.edyân
(ar) ادیان dinler.edyâr
(ar) ادیار manastırlar.ef’âl
(ar) افعال 1.fiiller. 2.hareketler, eylemler.ef’î
(ar) افعی engerek yılanı.efâzıl
(ar) افاضل 1.seçkin insanlar. 2.bilginler.efdal
(ar) افضل en üstün, en iyi.efgân
(far) افغان feryat etme, figan etme.efkâr
(ar) افکار fikirler, düşünceler.efkâr-ı âmme
افکار عامه kamuoyu.eflâk
(ar) افلاک gökler, felekler.efrâd
(ar) افراد fertler, bireyler.efrenc
(ar) افرنج Batılı, Avrupalı.efsâne
(far) افسانه 1.masal. 2.efsane.efsâr
(far) افسار yular.efser
(far) افسر subay.efser
(far) افسر taç.efsun
(far) افسون afsun, büyü.efsunger
(far) افسونگر 1.afsuncu. 2.büyüleyici.efsûs
(far) افسوس yazık, çok yazık, eyvahlar olsun.efsürde
(far) افسرده 1.donuk. 2.üzgün, moral çöküntüsü içinde. 3.duygusuz.efşüre
(far) افشره sıkılmış meyva suyu.efvâc
(ar) افواج bölükler.efvâh
(ar) افواه ağızlar.efyûn
(far) افيون afyon.efzâr
(far) افزار alet, araç gereç.efzâyiş
(far) افزایش artış.efzûn
(far) افزون fazla.eger
(far) اگر eğer.ehad
(ar) احد 1.bir, tek. 2.Tanrı.ehâdîs
(ar) احادیث hadisler.ehadiyyet
(ar) احدیت 1.birlik. 2.Tanrı’nın birliği.ehâlî
(ar) اهالی ahali, halk.ehass
(ar) اخص başlıca.ehdâf
(ar) اهداف hedefler.ehemm
(ar) اهم en önemlisi.ehemmiyet
atfetmek önem vermek, önemsemekehemmiyet
kesb eylemek önem kazanmak.ehemmiyyet
(ar) اهميت önem.ehibbâ
(ar) احبا dostlar.ehil
(ar) اهل 1.maharet sahibi. 2.evcil. 3.bir yerde ikamet eden. 4.bir yeremensup.
ehl
(ar) اهل 1.maharet sahibi. 2.evcil. 3.bir yerde ikamet eden. 4.bir yereveya
görüşe mensup.ehl-i din
اهل دین bir dine inananlar.ehl-i hâl
اهل حال halden anlayanehl-i hubre
اهل خبره bilirkişi.ehl-i îman
اهل ایمان iman edenler, inananlar.ehl-i salib
اهل صليب haçlılar.ehl-i vukûf
هل وقوفا bilirkişi.ehliyyet
(ar) اهليت 1.beceri sahipliği, yeterlilik, yetki. 3.yeterlilik belgesi.ehrâm
(ar) اهرام piramit.ehrimen
(far) اهرمن kötülük tanrısı, şeytan.ehsâs
(ar) احساس duygular, hisler.ehven
(ar) اهون 1.çok ucuz. 2.çok kolay.ehzâb
(ar) احزاب 1.hizipler. 2.partiler. 3.gruplar.eimme
(ar) ائمه imamlar, önderler.eizze
(ar) اعزه 1.azizler, ermişler. 2.saygın kişiler.ejder
(far) اژدر 1.büyük yılan. 2.ejderha.ejderhâ
(far) اژدرها 1.büyük yılan. 2.ejderha.ekâbir
(ar) اکابر büyükler, ileri gelenler.ekâlîm
(ar) اقاليم 1.ülkeler. 2.büyük toprak parçaları.ekall
(ar) اقل en az.ekalliyet
(ar) اقليت azınlık.ekârib
(ar) اقارب yakınlar, akrabalar.ekâvîl
(ar) اقاویل sözler.ekber
(ar) اکبر en büyük.ekdâr
(ar) اکدار kederler, üzüntüler.ekfân
(ar) اکفان kefenler.ekhâl
(ar) اکحال sürmeler.ekîd
(ar) اکيد kesin.ekîden
(ar) اکيدا kesinlikle.ekl
(ar) اکل yeme.ekl
edilmek yenilmek.ekmel
(ar) اکمل mükemmel, tam.eknâf
(ar) اکناف yerler, yöreler, taraflar.eknûn
(far) اکنون şimdi.ekrem
(ar) اکرم çok cömert.ekser
(ar) اکثر en çok.ekserî
(ar) اکثری 1.çoğu. 2.çoğu kez.ekseriyyâ
(ar) اکثریا çoğu zaman, sık sık.ekseriyyet
(ar) اکثریت çoğunluk.ekseriyyet-i ârâ
اکثریت آراء oy çokluğu.ekseriyyet-i mutlaka
اکثریت مطلقه çoğunluk.ektâf
(ar) اکتاف 1.omuzlar. 2.kürek kemikleri.ekûl
(ar) اکول pisboğaz.ekvân
(ar) اکوان 1.dünyalar. 2.varlıklar.ekyâl
(ar) اکيال 1.kileler. 2.ölçekler.ekzeb
(ar) اکذب kuyruklu yalan.el’an
(ar) الآن şimdi.elaman
(ar) الامان aman dileme, imdat, yardımelbise
(ar) البسه giysiler.elem
(ar) الم acı, üzüntü.elemzede
(a.f) الم زده elemli.elf
(ar) الف bin.elfâz
(ar) الفاظ sözler, lafızlar.elhâc
(ar) الحاج hacı.elhâlet
hâzihi (ar) هذهةالحال şimdiki, günümüzdekielhân
(ar) الحان şarkılar, melodiler.elhâsıl
(ar) الحاصل sonuçta.elifba
(ar) الفبا alfabe.elîm
(ar) اليم acı, acıklı.elîme
(ar) اليمه acı, acıklı.elkıssa
(ar) القصه kısacası, sonuç olarak.elsine
(ar) السنه diller, lisanlar.eltâf
(ar) الطاف iyilikler, lütuflar.elvâh
(ar) احالو levhalar, tablolar.elvân
(ar) الوان renkler.elvedâ
(ar) الوداع elveda.elviye
(ar) الویه sancaklar.elyâf
(ar) الياف lifler.elyevm
(ar) اليوم bugün.elzem
(ar) الزم çok gerekli.em’â
(ar) امعا bağırsaklar.emâkin
(ar) اماکن mekanlar.emân
(ar) امان aman dileme.emânât-ı mübâreke
(a.f) امانات مبارکه kutsal emanetler.emânet
(ar) امانت 1.eminlik. 2.emanet.emânetdâr
(a.f) امانت دار emanetçi.emâneten
(ar) ةامان emanet olarak.emârât
(ar) امارات işaretler, belirtiler.emâre
(ar) اماره işaret, belirti.emaret
(ar) امارت beylik, emirlik.emced
(ar) امجد çok onurlu, çok şerefli.emel
(ar) امل arzu.emhâl
(ar) امهال mühletler.emhâr
(ar) امهار mehirler.emîn
(ar) امين 1.güvenilir. 2.emniyetli.emir
(ar) امر buyruk, emir.emîr
(ar) امير bey, emirlik başkanı, emir.emir
ısdâr edilmek (a.t) emir çıkartılmak.emirnâme
(a.f) امرنامه ferman, emir belgesi.emkine
(ar) امکنه mekanlar, yerler.emlâk
(ar) املاک mülkler.emmâre
(ar) اماره emredici.emn
(ar) امن güvenlik, emniyet.emniyyet
(ar) امنيت 1.güvenlik. 2.emniyet teşkilatı.emr
(ar) امر 1.emir, buyruk. 2.iş.emrâz
(ar) امراض hastalıklar.emred
(ar) امرد bıyıkları yeni terlemiş genç.emsâl
(ar) امثال 1.hikayeler. 2.masallar.emsâl
(ar) امثال 1.örnekler. 2.benzerler.emsile
(ar) امثله örnekler.emtia
(ar) امتعه mallar.emvâc
(ar) امواج dalgalar.emvâl
(ar) اموال mallar.emvâl-ı gayr-i menkûle
اموال غير منقوله taşınmaz mallar.emvât
(ar) اموات ölüler.emzice
(ar) امزجه mizaçlar, karakterler.enâm
(ar) انام 1.canlılar. 2.insanlar.enbân
(far) انبان heybe.enbâr
(far) انبار ambar.enbîk
(ar) انبيق imbik.enbiyâ
(ar) انبيا peygamberler.enbûh
(far) انبوه 1.kalabalık. 2.gür. 3.yoğun.encâm
(far) انجام son.encîr
(far) انجير incir.encüm
(ar) انجم yıldızlar.encümen
(far) انجمن 1.topluluk. 2.dernek. 3.heyet. 4.komisyon.endâm
(far) اندام boy bos.endâze
(far) اندازه 60 cm.lik uzunluk ölçüsü.endek
(far) اندک az.ender
(ar) اندر çok az bulunan.enderûn
(far) اندرون 1.iç, içerisi. 2.harem dairesi. 3.gönül, kalp.enderü’l-vukû
(ar) اندرالوقوع az rastlanır.endîşe
(far) اندیشه 1.düşünce. 2.kaygı.endişeli
(F.-T.) kaygılı.endîşenâk
olmak kaygılanmak.endîşnâk
(far) اندیشناک 1.düşünceli. 2.kaygılı.endûh
(far) اندوه keder.ene
(ar) انا ben.enf
(ar) انف burun.enfâs
(ar) انفاس nefesler, soluklar.enfes
(ar) انفس çok nefis.enfüs
(ar) انفس 1.nefisler. 2.ruhlar.engâr
(far) انگار san.engûr
(far) انگور üzüm.engübin
(far) انگبن bal.engüşt
(far) انگشت parmak.engüşter
(far) انگشتر yüzük.engüştnümâ
(far) انگشت نما parmakla gösterilen.enhâr
(ar) انهار nehirler, ırmaklar.enîn
(ar) انين inleme, inilti.enîs
(ar) انيس 1.dost. 2.sevgili.enkâz
(ar) انقاض yıkıntı.enmûzec
(ar) انموزج örnek, numûne.ensâb
(ar) انساب nesepler, soylar.ensâc
(ar) انساج dokular.ensâl
(ar) انسال nesiller, kuşaklar.ensâr
(ar) انصار yardımcılar.ensice
(ar) انسجه 1.dokular. 2.kumaşlar.envâ’
(ar) انواع çeşitler, neviler.envâr
(ar) انوار ışıklar.enver
(ar) انور çok parlak.enzâr
(ar) انظار bakışlar, gözler.erâcîf
(ar) اراجيف saçmalıklar, uydurmalar.erâmil
(ar) ارامل dullar.erâzî
(ar) اراضی arazi.erâzil
(ar) اراذل reziller, aşağılıklar.erba’
(ar) اربع dört.erba’a
(ar) اربعه dört.erbâb
(ar) ارباب 1.sahip. 2.başkan. 3.usta.erbain
(ar) اربعين kırk. hadîs-i ~ kırk hadis.erc
(far) ارج değer.ercmend
(far) ارجمند değerli, saygın.ercümend
(far) ارجمند değerli, saygın.erfa’
(ar) فعار çok yüce, çok yüksek.erganun
(far) ارغنون org.ergevân
(far) ارغوان erguvan.erguvân
(far) ارغوان erguvan.erguvânî
(far) ارغوانی erguvan rengi.erîke
(ar) اریکه taht.eriş
(far) ارش arşın.erkâm
(ar) ارقام 1.rakamlar. 2.yazılar.erkân
(ar) ارکان 1.direkler. 2.temeller, esaslar. 3.ileri gelenler, üst düzeydebulunanlar.
4.önderler.erkân-ı harbiyye-i umûmiyye
ارکان حربيهء عموميه genel kurmay başkanlığı.ermeğân
(far) ارمغان armağan.erneb
(ar) ارنب tavşan.erre
(far) اره testere.ervâh
(ar) ارواح ruhlar.erz
(far) ارز değer, kıymet.erzâk
(ar) ارزاق yiyecek, erzak.erzân
(far) ارزان 1.ucuz. 2.yaraşır, layık.erzânî
(far) ارزانی 1.ucuzluk. 2.liyakat, yeterlilik.erzel
(ar) ذلار en rezil, en aşağılık.erzen
(far) ارزن darı.erziş
(far) ارزش değer, kıymet, itibar.erzîz
(far) ارزیز kalay.es’ad
(ar) اسعد çok mutlu.es’âr
(ar) اسعار fiyatlar.es’ile
(ar) اسئله sorular.esâmî
(ar) اسامی isimler.esâret
(ar) اسارت tutsaklık.esâs
(ar) اساس asıl, kök, temel.esâsât
(ar) اساسات asıllar, esaslar.esâsen
(ar) اساسا aslında.esâtîr
(ar) اساطير 1.mitoloji. 2.uydurma sözler.esâtîz
(ar) اساتيذ 1.ustalar. 2.üstadlar.esb
(far) اسب at.esbâb
(ar) اسباب sebepler.esbâb-ı mûcibe
اسباب موجبه gerekçe, gerekçeler.esbâb-ı mücbire
اسباب مجبره zorlayıcı sebepler.esbâb-ı zarûriyye
اسباب ضروریه zorunlu sebepler.esbak
(ar) اسبق önceki, daha önceki, eski.esed
(ar) اسد arslan.esef
(ar) اسف üzülme, hayıflanma.esefâ
(ar) اسفا vah vah, eyvahlar olsun, yazık!esefnâk
(a.f) اسفناک üzücü.eser
(ar) اثر 1.iz. 2.eser, yapıt. 3.kitap.esfâr
(ar) اسفار seferler, yolculuklar.esfel
(ar) اسفل 1.en aşağı. 2.aşağılıkların en aşalığı.eshâb
(ar) اصحاب 1.sahipler. 2.ashab.eshâm
(ar) اسهام 1.hisseler. 2.senetler.eshâr
(ar) اسحار seherler.eshel
(ar) اسهل en kolay.eshiyâ
(ar) اسخيا cömertler.esîr
(ar) اسير tutsak.esîrân
(a.f) اسيران tutsaklar.eslâf
(ar) اسلاف selefler, geçmişler.esliha
(ar) اسلحه silahlar.esmâ
(ar) اسما isimler.esmân
(ar) اثمان değerler, kıymetler, bedeller.esmâr
(ar) اثمار meyvalar.esmer
(ar) اسمر karayağız, esmer, koyu tenli.esnâ
(ar) اثنا sıra, an.esnâf
(ar) اصناف 1.sınıflar. 2.esnaf.esnâm
(ar) اصنام putlar.esnân
(ar) اسنان dişler.esra’
(ar) اسرع en çabuk, en hızlı.esrâr
(ar) اسرار sırlar, gizler.esrârengîz
(a.f) اسرارانگيز gizemli.esrarkeş
(a.f) اسرارکش esrar içen, esrarcı.ester
(far) استر katır.esvâb
(ar) اثواب giysiler.esvât
(ar) اصوات sesler.esved
(ar) اسود siyah.esyâf
(ar) اسياف kılıçlar.eş’âr
(ar) اشعار şiirler.eşcâr
(ar) اشجار ağaçlar.eşhâs
(ar) اشخاص kişiler.eşhür
(ar) اسهر aylar.eşi’a
(ar) اشعه ışıklar, ışınlar.eşk
(far) اشک gözyaşı.eşkâl
(ar) اشکال şekillereşkâlûd
(far) اشک آلود gözyaşlı.eşkiyâ
(ar) اشقيا haydutlar, yol kesenler.eşna’
(ar) اشنع en kötü, en çirkin.eşrâf
(ar) اشراف seçkinler, ileri gelenler, sosyete.eşref
(ar) اشرف en şerefli.eşref-i mahlûkât
اشرف مخلوقات varlıkların en şereflisi, insan.et’ime
(ar) اطعمه yiyecekler.etemm
(ar) اتم tam, mükemmel, eksiksiz.etfâl
(ar) اطفال çocuklar.etıbbâ
(ar) اطبا doktorlar, tabipler.etrâf
(ar) اطراف yöre, çevre.etrâk
(ar) اتراک Türkler.etvâr
(ar) اطوار tavırlar.evâhir
(ar) واخرا sonlar, son günler.evâil
(ar) اوائل başlar, ilk günler.evâmir
(ar) اوامر emirler, buyruklar.evân
(ar) اوان çağ.evânî-i turâbe
(a.f) اوانی ترابه toprak çanak çömlek.evâsıt
(ar) اواسط ortalar, ortadakiler.evbâş
(ar) اوباش ayak takımı, külhanbeyler.evc
(ar) اوج doruk, zirve.evdiye
(ar) اودیه vadiler, dereler.evhad
(ar) اوحد bir tane, biricik.evhâm
(ar) اوهام vehimler, kuruntular.evkâf
(ar) اوقاف vakıflar.evkât
(ar) اوقات vakitler.evlâ
(ar) اولی en iyi, en uygun.evlâd
(ar) اولاد 1.çocuklar. 2.soy.evleviyyet
(ar) اولویت öncelik.evliyâ
(ar) اوليا 1.velîler. 2.önderler. 3.yetkililer.evrâd
(ar) اوراد dualar.evrâk
(ar) اوراق 1.kağıtlar. 2.belgeler. 3.arşiv.evreng
(far) اورنگ taht.evsâf
(ar) اوصاف vasıflar, özellikler.evsat
(ar) اوسط orta, ortadaki.evtâd
(ar) اوتاد kazıklar.evvel
(ar) اول 1.ilk. 2.başlangıç. 3.önce.evvelâ
(ar) اولا ilkin, ilk önce.evvelâhır
(ar) اول آخر alt tarafı, önü sonu.evvelbahar
(a.f) اول بهار ilkbahar.evvelemirde
(a.t) işin başında, her şeyden önce.evveliyyât
(ar) اوليات daha öncesi, eski durumu.evzân
(ar) اوزان 1.ölçüler. 2.vezinler. 3.ağırlıklar.eyâlât
(ar) ایالات 1.eyaletler. 2.memleketler, topraklar.eytâm
(ar) ایتام yetimler, öksüzler.eyvân
(far) ایوان 1.ayvan. 2.sundurma. 3.çardak.eyyâm
(ar) ایام günler.eyzan
(ar) ایضا ve yine, aynı şekilde.ezânî
(ar) اذانی ezan ile ilgili.ezdâd
(ar) اضداد karşıtlar, zıtlar.ezel
(ar) ازل öncesizlik, geçmişe doğru sonsuzluk.ezelbeezel
(a.f) ازل به ازل ezelden beri.ezelî
(ar) ازلی ezele ilişkin.ezeliyyet
(ar) ازليت ezellik durumu.ezhân
(ar) اذهان zihinler.ezhâr
(ar) ازهار çiçekler.eziyyet
(ar) اذیت üzme.ezkâr
(ar) اذکار 1.zikirler. 2.anmalar.ezkazâ
(f.a) ازقضا tesadüfen.ezkiyâ
(ar) اذکيا zekiler.ezmân
(ar) ازمان zamanlar.ezmine
(ar) ازمنه zamanlar, çağlar.ezmine-i cedîde
ازمنهء جدیده yeni çağ.ezmine-i kadîme
ازمنهء قدیمه eski zamanlar, eski çağlar.ezmine-i mütekaddime
ازمنهء متقدمه eski çağlar.ezrak
(ar) ازرق mavi.ezvâc
(ar) ازواج çiftler.ezvâk
(ar) اذواق zevkler.ezyâl
(ar) اذیال 1.ekler, zeyiller. 2.kuyruklar.